Örsan K. Öymen

İsveç’in NATO üyeliği

29 Ocak 2024 Pazartesi

NATO, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Amerika Birleşik Devletleri’nin ve bazı Batı Avrupa ülkelerinin öncülüğünde, 1949 yılında kuruldu. 

Varşova Paktı ise, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin ve bazı Doğu Avrupa ülkelerinin öncülüğünde, 1955 yılında kuruldu. 

Başka bir deyişle, NATO, Varşova Paktı’na karşı bir tepki olarak değil, Varşova Paktı, NATO’ya karşı bir tepki olarak kuruldu.

Söz konusu kronoloji, “Soğuk Savaş” döneminde yayılmacı bir tutumu hangi tarafın başlattığına dair önemli bir göstergedir.

“Dünyada artık Varşova Paktı kalmadığına göre, NATO neden hâlâ varlığını sürdürüyor” sorusu önemli bir soru gibi görünmekle birlikte, NATO’nun Varşova Paktı’ndan yıllar önce kurulduğu ve “Soğuk Savaş”ın oluşmasını tetiklediği dikkate alınacak olursa, bunun çok da anlamlı bir soru olmadığı anlaşılacaktır. 

NATO’nun kuruluş amacı zaten, ABD’nin öncülüğünde yayılmacı bir strateji izlemek, kapitalizmi ve emperyalizmi dünyada egemen kılmaktır. 

NATO’nun genişlemesi stratejisinin de, Rusya’yı ve Çin’i tahrik etmekten ve dünya barışını tehdit etmekten başka bir işe yaramadığı, Ukrayna örneğinde de açıkça görülmüştür.

***

Geçtiğimiz hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, Finlandiya’dan sonra, İsveç’in de NATO üyeliğine onay verilmesi doğrultusunda bir karar alındı. AKP, MHP ve CHP milletvekilleri, İsveç’in NATO üyeliğinin lehinde oy kullandılar.  

Böylece söz konusu siyasi parti yönetimlerinin, ABD ve NATO emperyalizminin esiri oldukları bir kere daha doğrulanmış oldu.

CHP gibi, Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulmuş olan ve tarihinde antiemperyalizm mücadelesi vermiş bir partinin, bu kararları onaylaması trajiktir.

İsveç Sosyal Demokrat Partisi lideri ve eski İsveç Başbakanı Olof Palme, İsveç’in hem Varşova Paktı’nın hem de NATO’nun dışında kalmasını sağlamış gerçek bir sosyal demokrat idi.

Sosyal demokrat olduğunu iddia eden CHP yönetimi, sosyal demokrasinin dünyadaki en önemli değerlerinden birisi olan ve CHP’nin de Sosyalist Enternasyonel’e üye olması konusunda 1970’li yıllarda büyük çaba harcayan ve 1986’da bir suikast sonucunda öldürülen Olof Palme’nin ilkelerine ve davasına da ihanet etmiştir. 

***

Öte yanda, Türkiye’nin siyasi, ekonomik, kültürel ve askeri bir güce ulaşmadan NATO’dan çıkması durumunda, Irak, Suriye, Libya ve Afganistan gibi bölünüp parçalanması riski ortaya çıkacaktır.

Türkiye’nin nihai hedefi NATO’dan çıkmak olmalıdır. Ancak bunun gerçekleşebilmesi için, Türkiye’nin öncelikle, siyasi, ekonomik, kültürel ve askeri bir güç haline gelmesi ve kendi olanaklarıyla bağımsızlığına kavuşması gerekmektedir.

Bu aşamaya gelene kadar da Türkiye’nin, geçiş döneminde, NATO’nun içinde edilgen değil, etkili bir üye olması, kendi ulusal çıkarları doğrultusunda veto hakkını kullanması gerekmektedir.

Türkiye, Finlandiya’nın ve İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanması karşılığında, bir ulusal çıkar da sağlayamamıştır. Oysa bu tarihi fırsat kullanılabilir, ABD’nin terör örgütü PKK’nin uzantıları olan PYD/YPG’ye verdiği desteğin kesilmesi, Fethullah Gülen’in iade edilmesi ve F-35 hava savunma projesinin devreye sokulması sağlanabilirdi.

***

CHP kurultayı sürecinde, genel başkanlık yarışını Kemal Kılıçdaroğlu’na ve Özgür Özel’e indirgeyen; NATO’nun genişlemesi stratejisine karşı çıkan ve kapitalizme, emperyalizme karşı bir mücadele verdiğini açıkça beyan eden diğer genel başkan aday adaylarını yok sayan bazı köşe yazarlarının ve televizyon yorumcularının, bugün CHP yönetimini, NATO’nun genişlemesi stratejisine destek vermesinden dolayı eleştirmeleri de büyük bir çelişkidir. 

Kurultay sürecinde üstlerine düşen sorumluluğu yerine getirmeyenlerin, bugün CHP yönetimini eleştirmeleri, boş laftan ibarettir!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları