Kurtuluş Savaşı’nın lideri, Aydınlanma devrimlerinin öncüsü, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu ve ilk genel başkanı olduğu Cumhuriyet Halk Partisi, 28-30 Kasım tarihinde 39. olağan kurultayını gerçekleştirecek.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi olan CHP böylece, 2008 yılından beri ilk defa bir program kurultayı gerçekleştirmiş olacak. Yeni program kurultay delegelerinin oyuna sunulduktan sonra, genel başkan ve parti meclisi üyeliği seçimleri gerçekleşecek.
CHP’nin, tarihinin en ağır baskılarından birisine maruz kaldığı olağanüstü bir dönemde, bir genel başkanlık tartışmasının ve yarışının gerçekleşmesi düşük bir olasılık.
Ancak parti meclisi üyeliği konusunda bir yarış mutlaka gerçekleşecektir. Partinin bu zor dönemde daha güçlü kadrolarla yola devam etmesi açısından bu yarışın ve rekabetin gerçekleşmesi olumludur.
Bu yılki kongrelerde seçilen CHP’nin yeni kurultay delegelerinin, parti meclisi seçimi konusunda kendi özgür iradeleriyle bağımsız hareket etmeleri yaşamsal önemde bir konudur. Parti genel merkezinin ve il başkanlarının bu konuda kurultay delegelerinin iradelerine ipotek koymamaları ve onlara baskı uygulamamaları gerekmektedir.
Çünkü güçlü bir parti meclisi aynı zamanda güçlü bir genel başkan ve güçlü bir parti anlamına gelmektedir. Bazılarının sandığı gibi, zayıf ve edilgen bir parti meclisi, genel başkanı da partiyi de daha güçlü kılmaz.
***
CHP Tüzüğü’nün 20. maddesinin birinci şıkkına göre, “Parti meclisi, kurultaydan sonra partinin en yüksek karar organıdır”. CHP Tüzüğü’nün 21. maddesinin birinci şıkkına göre de, parti meclisi, “Parti programı, kurultay kararları ve seçim bildirgeleri doğrultusunda iç ve dış gelişmelerle ilgili politika ve strateji kararlarını alır”.
CHP Tüzüğü’nün 4. maddesinin birinci şıkkına göre, “Cumhuriyet Halk Partisi’ne, partinin program ve tüzüğünü benimseyen her yurttaş üye olabilir”. CHP Tüzüğü’nün 68. maddesinin birinci şıkkına göre, “Programa, tüzük kurallarına, kurultay, yetkili organ ve grup kararlarına aykırı davranmak”, üyelikten kesin çıkarma cezası gerektiren parti suçudur.
Bu durumda her CHP üyesi gibi, parti meclisi üyelerinin de CHP’nin programında ifade edilen ideolojisi ve temel ilkeleriyle uyumlu olması hem yaşamsal derecede önemlidir hem de hukukun zorunlu kıldığı bir durumdur.
Buna ne yazık ki uzun yıllardır dikkat edilmemektedir, partinin temel ilkeleri ve ideolojisi ile sorunları olan bazı kişiler de, parti meclisi üyesi yapılmaktadır, bu da partinin kimliğine ve tutarlılığına büyük zarar vermektedir.
Bunun gerekçesi olarak iki unsur sunulmaktadır:
1) CHP kitle partisidir.
2) CHP’nin başka partilerle seçim ittifakı yapabilmesi için bu zorunludur.
Bu iki gerekçe de partinin tüzüğüne aykırı olduğu gibi, tamamıyla temelsizdir. Çünkü kitle partisi olmak, kimliksiz ve tutarsız olmayı değil, ilkeleri ve ideolojiyi kitleler için geliştirmeyi ve kitlelere ulaştırmayı gerektirir. Başka partilerle seçim ittifakı yapmak da, partinin programıyla ve yönetim kadrolarıyla ilgili bir konu değildir, seçim ittifakı protokolleriyle ve seçim bildirgeleriyle ilgili bir konudur.
***
CHP’nin kurultay tarafından kabul edilen ve partinin kurumsal kimliğini belirleyen parti programındaki temel ilkeler şunlardır: Cumhuriyetçilik, halkçılık, devletçilik/kamuculuk, laiklik, milliyetçilik/ulusçuluk, devrimcilik, sosyal demokrasi, demokratik solculuk.
Program ile kadro arasındaki uyumsuzluk sorununa ek olarak, dün açıklanan program taslağında da, temel ilkelerin tanımlanması konusunda ciddi eksiklikler bulunmaktadır; ayrıca bu ilkelerin bazıları Türkiye’nin sorunlarına yönelik çözüm önerilerinde karşılık bulmamaktadır; örneğin laiklik ilkesinin eğitimde, siyasette, kamu kadrolaşmasında, sivil toplum örgütlenmesinde nasıl uygulanacağına dair ayrıntılar yer almamaktadır.