Kurtuluş Savaşı’nın lideri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve Aydınlanma devrimlerinin öncüsü Mustafa Kemal Atatürk’ün solcu olduğu tezi birçok kesim tarafından kabul edilmez ve genellikle tepkiyle karşılanır.
Bu tepki kendisini sosyalist, komünist, sosyal demokrat, Kemalist, Atatürkçü, ulusalcı, liberal, neoliberal, merkez solcu, merkez sağcı, muhafazakâr, milliyetçi olarak tanımlayan birçok farklı kesim tarafından farklı gerekçelerle verilir.
Oysa Atatürk solcudur. Ancak Atatürk’ün ne anlamda solcu olduğu ve solculuğun ne anlama geldiği de açıklığa kavuşturulmalıdır.
Solculuk terimi ilk defa, 1789 Fransız Devrimi sürecinde, Fransa meclisinde sıraların sol kanadında ve sağ kanadında oturan temsilcilerin siyasi duruşu üzerinden kullanılmıştır. Sıraların sol kanadında devrimci cumhuriyetçiler otururken, sağ kanatta monarşiye imtiyazlı hakların tanınmasını savunan muhafazakârlar oturuyordu.
Sol kavramına 19. yüzyılda Karl Marx ile birlikte farklı bir anlam yüklenmiş ve solculuk komünizmle, sosyalizmle özdeşleştirilmiş olsa da, Atatürk, monarşinin, teokrasinin, feodalizmin yıkılıp, cumhuriyetin, laikliğin, mülkiyet hakkının devreye sokulduğu Fransız Devrimi’nden etkilendiği ve aynı devrimi Osmanlı İmparatorluğu topraklarında gerçekleştirdiği için, Fransız meclisinde sol kanatta oturanların tarafındaydı.
Ancak Atatürk sadece bu anlamda solda değildi. Atatürk aynı zamanda, sol kavramının 20. yüzyılın ikinci yarısında yaygınlaşan anlamıyla da solcuydu.
***
Günümüz siyaset biliminde, felsefesinde ve söyleminde solculuk genel bir üst kavramdır ve toplumcu, halkçı ideolojileri kapsar. Bu bağlamda solculuğun, komünizm, sosyalizm, demokratik sosyalizm, demokratik solculuk, sosyal demokrasi gibi farklı türleri vardır. Demokratik sosyalizm, sosyal demokrasi, demokratik solculuk aynı zamanda merkez sol akımlar olarak da adlandırılır.
Bu türlerin kendi aralarında hangisinin daha toplumcu ve halkçı olduğu konusunda anlaşmazlıkları olsa da, hepsi toplumcu ve halkçı olmak, toplum ve halk için siyaset yapmak, ekonomik ve sosyal adaleti sağlamak iddiasını taşırlar.
***
Atatürk, üretim araçlarında özel mülkiyetin tamamıyla ortadan kaldırılmasını ve sınıfsız toplumu savunmadığı için komünist değildi. Ancak Atatürk karma ekonomik modelle, yani özel sektörle birlikte güçlü bir kamu sektörünün de devreye sokulmasıyla, sınıfların arasındaki uçurumun asgari düzeye çekilmesi gerektiğini savunduğu için, merkez solda yer alan bir siyasetçiydi.
Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi’nin devletçilik ve halkçılık ilkeleri de bu siyasi duruşun yansımasıdır.
Atatürk’ün yaşadığı dönemde kendisini solcu, sosyal demokrat, demokratik solcu, demokratik sosyalist olarak tanımlaması olanaksızdı, çünkü o dönemde merkez sol kavramı henüz yeterince gelişmemişti ve solculuk, sosyal demokrasi, demokratik solculuk, demokratik sosyalizm, Marx’ın yoğun etkisi altındaydı.
1917’de Rusya’daki komünist devrimi gerçekleştiren ve Vladimir Lenin’in lideri olduğu siyasi partinin adı Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi idi. Hatta Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin kuramcıları olan Eduard Bernstein’ın ve Karl Kautsky’nin temsil ettiği evrimci sosyalizm, yani devrime karşı çıkan sosyal demokrasi bile, büyük ölçüde sınıfsız toplumu ve üretim araçlarında özel mülkiyetin ortadan kaldırılmasını savunuyordu.
Ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’daki sosyal demokrat, demokratik sosyalist, demokratik solcu partiler de karma ekonomik modeli ve sınıfsız toplum yerine, sınıfların arasındaki uçurumun asgari düzeye çekilmesini savundukları için, Atatürk’ün bu bağlamda solcu olduğu söylenebilir.
Ayrıca Atatürk hiçbir zaman komünizm ve sosyalizm fobisine sahip olmamıştır, yaşamı boyunca, hem Kurtuluş Savaşı yıllarında hem de Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ile yakın işbirliği ve dayanışma içinde olmuştur.
Bu gerçeklerin bilinmesi, hem solun kendi içindeki hem de sol ve sağ arasındaki bazı kutuplaşmaları asgari düzeye çekebilir.