Öztin Akgüç

Zorunlu karşılık uygulaması

29 Eylül 2021 Çarşamba

Merkez bankalarının (MB), genelde para politikası araçlarını belirleme, uygulama bağımsızlığı, yetkileri vardır. Para politikasının üç  ana aracı; (i) zorunlu karşılık, (ii) reeskont -iskonto- kredisi, (iii) açık piyasa işlemleridir. Gelişmiş ekonomiler, 2007-8 krizi sonrası varlık alım programını da araçlara eklemişlerdir. MB’ler, araç seçer ve kullanırken, aracın etkilerinin ölçülebilmesi, öngörülebilmesi, kontrol edilebilmesi gibi niteliklerinin olmasını göz önünde tutarlar. Araç, özellikleri, artı ve eksileri bilinmeden, etkileri öngörülmeden kullanılmamalıdır.

Zorunlu karşılık (Z/K), bankaların, finans kurumlarının, mevduat ve benzeri kaynaklarının (yükümlülüklerinin) belli bir bölümünü, zorunlu olarak MB’lerine nakden ya da hesaben yatırmalarıdır. Z/K kapsamını, oranını, yatırılma süresini, faiz uygulamasını, iadesini MB düzenler. Z/K uygulamasıyla; (i) finans kesimine güveni artırma, (ii) ekonominin likiditesini ayarlama, (iii) para arzını kontrol, (iv) banka kredilerini ayarlama, yönlendirme, (v) bankaların varlık yapısını etkileme, (vi) finans kesiminde MB’nin etkinliğini artırma amaçlanır. Başlangıçta Z/K güven artırıcı amacıyla kullanılmış iken, günümüzde ekonominin likiditesini ayarlama, kredileri kontrol, yönlendirme, piyasa faiz oranını etkileme amacıyla kullanılmaktadır. MB’ler, ekonominin likiditesini daraltmayı, kredi artış hızını yavaşlatmayı, piyasa faiz oranının yükselmesini amaçlıyorsa, Z/K oranını yükseltirler. Z/K oranının değişmesi bankaların likiditesini, varlık yapılarını, parasal büyüklükleri etkileyerek ekonomiye yansır. MB, Z/K oranını yükselttiğinde sıkı, daraltıcı; indirdiğinde de genişletici para politikası izleyeceği iletisini kamuya verir. Oran değişiminin beyan -bildirim- etkisi de vardır.

Zorunlu karşılık oranının değişmesinin ekonomiye etkisini, bankaların tepkisi, Z/K yükümlülüklerinin finansman şekli önemli ölçüde belirler. Bankalar; Z/K yükümlülüklerini, likidite fazlalarını yatırarak, finansal varlıklarını satarak, reeskont kredisi kullanarak, kredilerini azaltarak, yurtdışı bankalara borçlanarak yerine getirebilirler. Bu finansman şekillerinin, ekonomiye etkisi çok farklıdır.

Bankalar; Z/K yükümlülüklerini, likidite fazlalarını -aşkın likiditelerini- aktararak, reeskont kredisi kullanarak APİ ile finansal varlık satışı yoluyla yerine getirmeleri senaryolarında, kredi ve mevduat hacmi, parasal büyüklüklerinin tutarı değişmediğinden, çarpan etkisi sürece girmediğinden, Z/K oranının yükseltilmesinin etkisi çok sınırlı kalır. Bu seçeneklerde, dolanımdaki para ile bankaların likit varlıklarının toplamından oluşan rezerv para (parasal taban); dolanımdaki para ile vadesiz mevduattan oluşan dar tanımlı para arzı (M1), vadeli mevduatı da içeren geniş tanımlı para arzı (M2) tutarları değişmez. Bankaların varlık yapısı değişerek, likiditelerinin azalması, ancak gelecekte kredi talebi artışı olması halinde fonlanmasını zorlaştırır.

Bankalar, finansal varlıklarını kamuya, gerçek kişilere, firmalara satarak, Z/K yükümlülüklerini yerine getirmeleri halinde; kamunun, bankalardaki mevduatlarını azaltarak finansal varlık almaları halinde, ekonomide M1 ve M2 sembollü para arzı azalır, mevduat azalışı ile çarpan etkisi de sürece girerek parasal daralmayı şiddetlendirir, kredi hacmi daralır, piyasa faiz haddi yükselir.

Bankalar, kredilerini azaltarak Z/K yükümlülüklerini yerine getirdiklerinde, Z/K oranının yükseltilmesinin etkileri ekonomide daha derinden duyulur. Parasal daralma, kredi ve mevduat hacimlerinin daralması, piyasa faiz oranlarının yükselmesi daha büyük boyutlara ulaşır. Bankalar, yurtdışı borçlanma yoluyla Z/K yükümlülüklerini yerine getirmeleri halinde bankaların kur riski artar, yabancı para pozisyonları bozulur. Z/K, sonuçta dış borç artışıyla fonlanmış olur.

Zorunlu karşılık oranının değişmesinin etkenliğinin, bankaların yükümlülüklerini yerine getirme kaynağına bağlı olması, tüm bankaları aynı şekilde etkilememesi, etkisinin kısa sürede görülememesi, çok sık değiştirilememesi, düzeltilememesi gibi sakıncaları nedeniyle Z/K’nin para politikası aracı olarak kullanılmasının önemi giderek azalmaktadır. Az sayıda da olsa, Z/K’yi araç olarak kullanmayan ülkeler olduğu gibi, birçok ülke de 2007-8 krizi sonrası bankaları kredi vermeye özendirmek için Z/K oranını indirmiştir. Avrupa Merkez Bankası, Z/K oranını yüzde 1 olarak uygulamaktadır.

Bir araç kullanılırken, çeşitli senaryolara göre etkileri öngörülmeli, irdelenmeli, diğer araçlarla da tutarlı bir şekilde desteklenmelidir. TCMB’nin Z/K oranını yükseltirken, politika faizini indirmesi tam bir çelişki, tutarsızlık örneğidir. Z/K oranının sürekli yükseltilmesiyle, MB’nin bankalar kanalıyla mevduat toplar hale gelmesi, döviz yükümlülüğünün de iç yükümlülük oluşu, izlenen politikanın diğer sakıncalarıdır.

TCMB, amacının istikrar sağlama olmasına karşın, tutarsız kararlarıyla istikrarsızlığı artırmakta, ekonomik krizi derinleştirmektedir. TCMB yönetimi, ekonomide en tehlikeli riskin yönetim riski olduğu savının kanıtı olmaktadır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları