Üstün Dökmen

Anı yaşamanın ayrıcalığı

17 Temmuz 2022 Pazar

Dünü, bugünü ve yarını bütün olarak algılayıp, anın keyfini çıkaranlar başarıyı ve mutluluğu da yakalayanlardır.

Nicedir “Anı yaşamak”, “Şimdi ve burada” (here and now) ve “Carpe Diem” kavramları pek revaçta. Önce konuya ilişkin kavram karmaşasına açıklık getirmek istiyorum. İlk iki kavram birbirinin yerine kullanılabilir ancak “Carpe Divem”in yanlış algılandığına sıklıkla tanık oluyoruz. Eski Romalı şair Horatius bir şiirinde “Carpe Diem” kavramını, “Günü yakala, gününü gün et, yarını düşünmeden anın tadını çıkar” anlamında kullanmıştı. Bir şairin elbette ki böyle bir şey söylemeye hakkı vardır fakat biz bugün psikoloji içinde anı yaşamayı bu şekilde tanımlamıyoruz.

Romalılar giderek bir haz toplumu olmuşlardı, işgal ettikleri ülkelerdeki aşçıları ve yemek kültürünü Roma’ya taşırlar, yan uzanarak onlarca yemeği yemeye çalışırlar, artık yiyemez olduklarında ise kalkıp boğazlarına bir tüy sokar, kusar, sonra yemeğe devam ederlerdi. Birileri bu yaşam tarzını “Carpe Diem” olarak adlandırabilir, böyle yaşamayı tercih edebilir, ancak biz günümüzde farklı düşünüyoruz.

ANI YAŞAMAK

Varoluşçu felsefe ve psikoloji yüz yıla yakın süredir anı yaşama kavramını şöyle tanımlamaktadır: “Anı yaşamak demek, geçmişten haberdar olmak, geleceğe ilişkin hedeflere, planlara sahip olmak ve bunların yanı sıra içinde bulunduğumuz anda iç dünyamızı ve çevremizi fark ederek, bu farkındalıktan keyif alabilmek demektir.”

“Varolma, Gelişme, Uzlaşma” adlı kitabımda konuyu incelerken, varoluşçu psikolojide anı yaşamanın önemini vurgulayan şu söze de değinmiştim: “Bugünümüzü çalan iki büyük hırsız vardır; bunlar, geçmişe ilişkin pişmanlıklarımız ve geleceğe ilişkin kaygılarımızdır.” Gerçekten de içinde bulunduğumuz ana odaklanmayı genelde zor beceririz. Birçoğumuz çizgi filmlerde kafası ile vücudu bir türlü senkronize olamayan çizgi film kahramanları gibiyizdir. Eve geliriz, aklımız işyerinde kalır, işe gideriz aklımız evde kalır. Gecenin bir yarısında yatağımızın tadını çıkarmak yerine, aylar yıllar önceki tartışmaları hatırlarız, “O bana böyle dedi, ben ona böyle dedim; ah keşke şöyle cevap verseydim” diye düşünerek adeta zihinsel geviş getiririz.

ANI YAŞAMANIN İŞLEVİ

Ana odaklanmamak, işimize odaklanmamak, genelde keyfimizi kaçırmanın yanı sıra enerji kaybına da yol açar. Ana odaklandığımızda hem zihinsel akış içinde olmak, üretmek hem de yaşamın tadını çıkarmak kolaylaşır.

Lise veya üniversite giriş sınavlarına hazırlanan gençlerin yaygın sorunlarından birisi birkaç ay sonraki sınavı düşünerek “Ya başarılı olamazsam” diye kaygılanmaktır. Bu tür kaygılar anda yaşayamamanın tipik belirtilerindendir. “Üç ay sonra kesin başarılı olacağım” diye sevinmek kadar “Ya yeterli puanı alamazsan” diye üzülmek de o denli anlamsızdır. Gencin içinde bulunduğu ana odaklanması, elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışması en işlevsel tavırdır.

Henüz varoluşçu psikoloji yokken bazı liderler anı yaşamanın önemini sezgiyle keşfetmişlerdi. Efsanevî lider Shackleton ekibiyle birlikte yürüyerek geçmek üzere Antarktika’ya ulaşır, daha ilk günden gemisi buzlara sıkışıp kullanım dışı kalır. Mürettebat panik içindedir, Shackleton hemen bir kural koyar, geleceğe ilişkin gereksiz yorum yapmayı yasaklar, örneğin kimse “Evimize dönemeyeceğiz” demeyecektir, herkes içinde bulunulan ana bakacak, örneğin, “Şu an açlıktan ve soğuktan nasıl kurtulabileceğiz?” düşüncesine odaklanacaktır. Sonuçta uzun bir mücadelenin ardından kaptan, tek bir eleman kaybetmeden ekibini kurtarmayı başarır. Yıllar sonra uzay üstü yöneticileri de Apollo-13’ün oksijen tankı yandığında benzeri taktiği uygulamışlar, astronotların ve yerdeki uzay üstü elemanlarının geleceğe ilişkin olumsuz yorum yapmalarını yasaklayarak, üç kişiyi de salimen Dünya’ya indirmeyi başarmışlardı.

GEÇMİŞTE YAŞAMANIN İŞLEVSİZLİĞİ

“Homosapiens”in yazarı Harrary dört yıl kadar önce ülkemize geldiğinde bir televizyon kanalındaki röportajda, “Tarihte bazı ülkelerin geleceğe ilişkin vizyonları, planları yoktur, onlar geçmişteki şanlı tarihlerine sığınırlar” demişti. Şimdi bu söze ne denir? Amerika on yıllardır Mars’a seyahat filmleri çeviriyor, biz ise “Kuruluş Osmanlı”, “Kurtuluş Selçuklu” temalı televizyon dizileri çeviriyoruz.

Sonuç: Anlaşıldığı kadarıyla gerek bireyler, gerekse toplumlar, “Dün, bugün, yarın” üçlüsünden sadece birini tercih ederek başarılı ve mutlu olamazlar. Geçmişe odaklananlar veya günlerini gün edenler başarısız olurlar. Geçmişten ders almadan, şu anda yeterince çaba göstermeden yalnızca hedeflerini gerçekleştirmeye çalışanlar ise hayal kırıklığına uğrarlar, en fazlası kifayetsiz muhteris sayılırlar. Bu yüzden anı yaşamak kavramını basit bir kişisel keyif alma şekli olarak düşünmemeliyiz; anı yaşamak demek, dünü, bugünü ve yarını bir bütün olarak algılamak, ileriye gitmeye çabalarken, içinde bulunulan anın keyfine varmak demektir.

 

 

 

 

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları