Sanatçının Bitmeyen Yolculuğu

13 Eylül 2008 Cumartesi
Sanatçılar vardır, bir zirveye ulaştıklarında bayraklarını dikip, bir daha o zirveden hiç ayrılmayan Bir ömür boyu, o zirveye gelene dek kat ettikleri yolu anlatıp dururlar Ustalıkları tartışılmaz tartışılmasına da, gene de övülmek ve övünmek onlar için yaşamsal bir gereksinmedir. Nice zorluğa, nice sıkıntıya göğüs germiş, sonuçta amaçlarına ulaşmışlardır. Kendilerini tekrarlasalar da, kimse eleştiremez onları. Ne de olsa büyük sanatçılar hep aynıişi yapar”...

Benim tanıdığım Gültekin, onlardan biri değil. Fotoğraf sanatında zirveye çoktan ulaşmış, ama sevmiyor bu konforu. Her seferinde yeni bir yolculuğa çıkmaktan hoşlanıyor. Fotoğrafla yaşadığı aşk macerasında dur durak bilmiyor. Hep yeni serüvenlere yelken açıyor. Siyah-beyazdan renkliye, oradan dijitale geçerken hep aynı serüvenci ruh, aynı çocuk merakı. O yüzden de saflığını, coşkusunu hiç yitirmiyor fotoğrafları.

Sadece fotoğraf mı? Meslek yaşamının 50 yılına, multivizyon programlarından takı tasarımına, yazarlıktan illüstrasyona sayısız sanat dalını sığdırmayı beceriyor. Bir bakıyorsunuz, cama gönül vermiş. Aynı aşkla geçiyor fırının karşısına. Toprak, su, hava ve ateş Dünyayı yeniden yaratırcasına coşkuyla sarılıyor işine. Rengârenk bir dünyanın kapısını aralıyor. Hiç eksilmeyen yaşama sevincini ine yansıtıyor. Tıpkı, fotoğrafta yaptığı gibi

***

Türkiye ve fotoğrafsözcükleri yan yana geldiğinde ilk akla gelen birkaç isimden biri Gültekin Çizgen, dünyanın neresine giderseniz gidin. Ülkesini dünyaya tanıtırken, bize de dünyayı göstermeyi ihmal etmiyor, fotoğrafın diliile Ona hep borçlu kalacağız. Bilinçsiz bir gözün fark edemeyeceği nice inceliği bize duyumsattığı, ışıkla gölgenin dansından unutulmaz kompozisyonlar yarattığı için

Gültekin Çizgeni yıllar önce ilk kez tanıdığımda, heyecanından ve sanata duyduğu saygıdan çok etkilenmiştim. Daha sonra okuduğum kitapları, bir başka yönü ile tanıştırdı beni. Kuramcı, eğitimci olarak çabaları, sanatsal çalışmaları ile hep at başı gitti. Teori ile pratik, onun için bir bütünün ayrılmaz parçalarıydı. Sanatçının sırça köşkünde oturmak yerine, mesleğin kaynayan kazanında pişmeyi seçti. İyi de yaptı. Kimi akademisyenler onu eleştiredursun, o arazideçalışmayı seçti. Meslek örgütlerinden, mesleki yayınlara kadar pek çok alanda kurucu işlev üstlendi bıkıp usanmadan. Mimar Sinan Üniversitesinin Fotoğraf Enstitüsünden, Eskişehirdeki Cam Müzesine kadar pek çok kuruma öncülük yaptı. Bu yanıyla, genç kuşakların örnek alması gereken bir kültür militanıoldu. Fotoğrafları kadar sevdiğim bir yanıdır bu.

***

Fotoğrafı üstüne konuşmayı uzmanlar yapsın, ben Gültekini en çok insani özellikleri ile severim. Mücadeleden, umuttan, sevgiden ve yolculuklardan hiç vazgeçmeyen bir insan olarak

***

Gültekin Çizgenin sanat yaşamının 50. yılı, çeşitli etkinliklerle kutlanıyor. Foto Trekin Beyoğlunda, Mısır Apartmanındaki yeni mekânında açılan Renkte Lekesergisinin açılışı, fotoğraf sanatımızın büyük ustalarını bir araya getirdi. Önümüzdeki hafta da, aynı mekânda Yaşamın İçindeyiz başlıklı sergisi açılacak. Sergi süresince, Çizgenin sanatına ilişkin çeşitli söyleşiler var. Kasım ayında da, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı, Taksim Metrosunda bir sergi açacak, Pera Festivali çerçevesinde.

Büyükşehirin sanat alanındaki çalışmalarının yoğunluk kazandığını görüyoruz. Başkan Kadir Topbaş, önceki gün yaptığı basın toplantısında İstanbula kazandıracakları yeni sahneleri anlattı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları da, yeni mevsim repertuvarını bu hafta açıklıyor. Genel Sanat Yönetmeni Orhan Alkaya, repertuvarda toplumun her kesimine seslenen yapıtların yer alacağını söylüyor ve yılbaşına kadar her hafta bir prömiyer yapmayı vaat ediyor. Ağustos sonunda Açıkhava Tiyatrosunda sergiledikleri üç müzikalle büyük başarı sağlayan Şehir Tiyatroları, yeni dönemde ciddi bir atılım gerçekleştireceğinin işaretini veriyor. Açıkhava Tiyatrosunu dolduran 6 bin kişi, Lüküs Hayatın şarkılarına ayakta eşlik ediyordu. Haldun Tanerin ölümsüz eseri Keşanlı Ali Destanıve Aziz Nesinin Yaşar Ne Yaşamaz adlı oyunları da, izleyiciden aynı ilgiyi gördü. İki oyun da, iyi bir sanat eserinin zamana nasıl direnç gösterebildiğinin somut kanıtlarıydı sanki. Türkiye’de nelerin değişip nelerin değişmediğine tanıklık eden bu oyunlar, günümüz Türkiyesi’nde yazılmışçasına taptaze idi. Bunun, yazarlarımız açısından ne kadar olumlu, ülkemiz açısındansa ne kadar olumsuz bir puan olduğunu eklememe gerek yok herhalde. Şehir Tiyatroları, bu oyunlarla sanatın toplumsal eleştiri işlevini vurgularken, klasiklerimize sahip çıkma görevini üstleniyordu. Bir kamu tiyatrosunun ne denli önemli bir işlev gerçekleştirebileceğinin ipuçlarını veren Orhan Alkayanın, yönetimini üstlendiği kuruma yeni bir ruh kazandırması hiç de zor olmayacak gibi görünüyor. Şehir Tiyatrolarının ve bu kuruma sahip çıkan Başkan Kadir Topbaşın yapıcı adımlarını desteklemeye devam edeceğiz.

vecdisayar@yahoo.com



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yine de İyimserlik 10 Ocak 2009
Dün Yok mu? 3 Ocak 2009
Karadeniz'e Bir Yolculuk 27 Aralık 2008

Günün Köşe Yazıları