Eşsiz bir sahne yaratığıydı. Yorumlarıyla sahneleri tutuşturdu: Kızıl Milva

02 Mayıs 2021 Pazar

“İtalyan şarkıcı Milva 81 yaşında öldü. Tiyatro sahnelerinde de boy göstermişti...” Geçen hafta haberi birçok yayın organı böyle verdi. O ikinci tümce, nasıl ağrıma gitti anlatamam. Boy göstermek mi? Tiyatroyla biraz ilgisi olan onun, sınırları ortadan kaldıran muhteşem bir sahne yaratığı, eşsiz bir oyuncu, gelmiş geçmiş en mükemmel Brecht yorumcusu olduğunu bilir. 

Strehler etkisi 

Tamam, Milva meslek yaşamına şarkıcı olarak başladı. Kendinden ilk söz ettirmesi, 20 yaşında San Remo Şarkı Yarışmaları’nda. 1967’de tüm yaşamını değiştirecek olan olay patlak verir. Tiyatro dünyasında “yönetmen tiyatrosu” kavramını yerleştiren; ünlü Piccolo Tiyotrosu’nun kurucusu, efsanevi yöneticisi Giorgio Strehler, sahneleyeceği Brecht’in “Üç Kuruşluk Opera” oyunu için Milva’yı seçer. 

En kısadan söylersem: Strehler, “üç dev”i harmanlayan usta: Brecht’in eleştirel, diyalektik yöntem ve tekniklerini, Goldoni’nin popüler tiyatro cümbüşü ve bayram sevincini; Shakespeare’in evrenselliğini ve şiirselliğini... Bunları kendi birikimi ve İtalyan kültür dokusuyla harmanlayıp Milva’yı yeni baştan yoğuracaktı.  

“Hocam, ustam” dediği Strehler, Milva’nın sadece oyunculuğunu değil, kişiliğini de geliştirecekti. Birlikte çalıştıkları yıllar sonucunda İtalya’daki lakabı “Kızıl Milva” oldu. Ama bu kez, kızıllığı, saçlarının renginden değil, düşünce biçiminden, dünyayı algılayışından ve yaptığı seçimlerden geliyordu. Artık müzikte de direniş şarkıları ilk sıradaydı. 

1967’deki o ilk “Üç Kuruşluk Opera”yı görmedim. Ancak 30 yıl sonra yeniden bu oyunu ele aldıklarında, elbet kaçırmadım. Ve o zaman Brecht’in Strehler’e “Keşke her oyunumu siz yönetseniz” sözünü daha iyi anladım. Jenny rolünü yazar sanki Milva için yazmıştı! Almanlara Brecht şarkılarını; İngilizlere Shakespeare sonelerini, İtalyanca söyleyip sevdiren oydu. Milva-Strehler ikilisini ilk kez 1980’lerde Taormina Tiyatro Festivali’nde “Ben Bertolt Brecht” oyununda izledim ve peşini bırakmadım. Çoktan uluslararası sınır tanımayan bir tiyatro yaratığına dönüşmüştü!       

Milva İstanbul’da

Milva’yı İstanbul’da iki kez alkışlama fırsatını bulduk. İlki 1998 İKSV’nin Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nin açılışında, ikincisi 2003’te Afife Jale Tiyatro Ödülleri gecesinde. İlk temsil Brecht dizeleri Hanns Eisler, Paul Dessau, Kurt Weill besteleriyle Strehler’in sahnelediği “Ay Her Zaman Parlamaz”; ikincisi ise daha popüler (Vangelis, Theodorakis, Edith Piaf) şarkılarından oluşan bir potpuriydi. 

Sahnede bir volkandı, fırtınalar estiriyordu. Seyirciyi birdenbire değil, yavaş yavaş avcunun içine alıyor bir daha bırakmıyordu. Yıllara meydan okuyordu. Çok geniş bir yelpazeye yayılan sesiyle, mükemmel oyunculuğuyla, bedeniyle, yüzüyle, saçlarıyla, parmak uçlarıyla... 

Şarkılarında İtalyanca, Fransızca, Almanca, İngilizce ve Yunanca arasında gidip gelirken tavrı da değişiyor, her dili kendinin kılıyordu. Dil ve sözcükler Milva’nın ta kendisi oluyordu. Kıpkızıl yele misali saçları, kocaman ağzı, delip geçen bakışları, cömert dekoltesi, siyah giysisi, düşmekle düşmemek arasında asılı kalmış incecik bir askı, hepsi şarkıya, müziğe, şiire dönüşüyordu. 

“Üç Kuruşluk Opera”nın prolog şarkısı “Mackie Messe”de (Sustalı Mack) neredeyse yüzünde bir ustura yarası görecekmiş gibi olduğumu anımsıyorum. Başına geçiriverdiği yüksek şapkası, boynuna doladığı boa ile sahneyi bir uçtan ötekine geçiverirken sanki sahnede değil, yatak odamızdaydı ve kadınlığın tüm hallerini yaşıyor yaşatıyordu. İsyankâr âşık, küfürbaz, küçük kız, olgun kadın, alaycı aşüfte, “Bilbao Şarkısı”nın yosması, “Surabaya Johny”nin deli divane tutkunu ve külhanbeyi; “Barış” sözcüğüyle hepimizi tutuşturan Rosa Luxemburg...

Kendini her daim yenileyen; cesareti, olgunluğu, bilgeliği, dinamizmi, doğallığı ve alçakgönüllülüğüyle yıllar boyu bizleri büyüleyen Milva’ya sonsuz teşekkürler! 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları