Koruyamadığımız, laik, bilimsel, nitelikli bir eğitimden geçiremediğimiz, yeterince yurt yapıp barındıramadığımız, doyuramadığımız, haklarınızı veremediğimiz çocuklarımız. Bizim çocuklarımız… En çok da yaşayabilecekken önlem alınmadığı için “yaş ekini biçer gibi” ölenleriniz yakıyor yüreklerimizi.
Uluslararası bir sivil toplum örgütü olan FİSA Çocuk Hakları Merkezi’nin hazırladığı Türkiye’de Çocuğun Yaşam Hakkı 2024 raporuna göre, “geçen yıl, 221’i kız, 482’si erkek, cinsiyeti belirlenemeyen 74 olmak üzere 777 çocuk önlenebilir nedenler yüzünden yaşamını yitirdi. Bu çocukların 78’i cinayetten, 56’sı gördüğü şiddet yüzünden öldü.”(Cumhuriyet, 10.2.2025) İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği’nin (İSİG) verilerine göre de, “2013- 2024 yılları arasında 742 çocuk iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Bu çocukların 402’si tarım orman, 88’i inşaat-yol, 53’ü metal, 51’i konaklama, eğlence işkolunda. Cinayete kurban giden çocukların 256’sı 0-14 yaş, 486’sı ise 15- 17 yaşlarındadır.” (Cumhuriyet, 12.2.2025)
Ahmed Arif’in, “Kızlarım, / Oğullarım var gelecekte,/ Her biri vazgeçilmez cihan parçası,/ Kaç bin yıllık hasretimin koncası” dediği çocuklarımız ölüp giderken, umutlarımız söndürülürken sorumlular, iktidar ne yapıyor? Neredeyse hiçbir şey. Yapmak isteyenlere de köstek oluyor. İşte raporlar, gerçekler ortada.

Savaşta bile çocuklarına sahip çıkmış, 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramını onlara armağan etmiş dünyadaki tek ülke böyle mi olmalıydı? Daha çok yuva, anaokulu, donanımlı, işlevli, bahçeli okullar, yurtlar, parklar, oyun alanları, çocuk sanat evleri açmamız, hiçbir çocuğumuzu açta açıkta bırakmamız gerekmez miydi?
ÇOCUK HAKLARI SÖZLEŞMESİ
Birleşmiş Milletler’in 1989’da kabul ettiği, Çocuk Hakları Sözleşmesi yaklaşık 30 yıl önce 27 Ocak 1995’te ülkemizde yürürlüğe girdi. Devlet olarak altında imzamız olan bu sözleşmenin 3. maddesinde “taraf devletler çocukların bakımını, korunmasını üstlenirler”, 6. maddesinde “her çocuğun temel yaşama hakkına sahip olduğunu kabul ederler” demektedir.
Ne yazık ki devlet bu yükümlülüğünü yerine getirmiyor, gerekli önlemleri almıyor.
Öte yandan evliliğe, çocuk sahibi olmaya göstermelik destekler açıklanıyor. Bir yandan çocuklarımız korunmazken bir yandan da çocuk sahibi olun denmesi yaman bir çelişki değil mi?
MESEM NEDEN DÜZELTİLMİYOR?
Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) uygulamasıyla çocuklarımızın sömürülmesine, yaralanmasına hatta ölümlerine yol açtığı çok yazıldı söylendi. Yaşanan olaylar bunu gösterdi. Neden bir türlü ele alıp düzeltilmiyor? Çocuklar daha çok zamanını okulda geçirmiyor?
Çocukları korumaktan, eğitmekten sorumlu Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) kararlarına aykırı olarak MESEM’de çalıştırılan 858 bin 818 işçi çocuk için yapılan eleştirilere verdiği yanıt şöyle: “Bir grup milletvekili arkadaşımız, çocuklarımız için attığımız adımları öğrencilerin sermayeye peşkeş çekmek olarak algılıyor. Mesleki ve teknik eğitimin gelişmesi sektörle entegre halinde olur ve çocuklarımızın işbaşı eğitimlerini önemsiyoruz.”(Cumhuriyet, 17.12.2024)
Bir gün okulda dört gün iş yerinde çalışan bu çocuklar eğitilmiyorlar, açıkça sömürülüyor, sermayeye peşkeş çekiliyorlar. Bakan ise inat ediyor. Anayasa’ya, Milli Eğitim Temel Yasası’na, Çocuk Hakları, ILO Sözleşmelerine aykırı olduğunu bile bile tarikatlarla, dinsel vakıflarla anlaşma yapmayı sürdürüyorsunuz. Çocuklarımız daha çok ölmeden bir an önce görevden ayrılmanızı ya da alınmanızı bekliyoruz.
MUSTAFA GAZALCI
16. VE 22. DÖNEM DENİZLİ
MV., EĞİTİMCİ