Demokratik hukuk devletleri, evrensel hukuk ilkelerine ve kendi anayasalarının koyduğu hüküm ve kurallara uymak; bağımsız yargı organlarının kararlarına uygun işlem ve eylemlerde bulunmak zorundadır. Kamu gücü kullanma ayrıcalığıyla donatılmış idarenin de kurmuş olduğu veya kurulmasına izin verdiği kamu hizmetlerinden ve istihdam ettiği kamu personelinin hizmetle ilgili tutum ve davranışlarından doğan hukuki sorumluluğu vardır.
Devletin hukukla bağlı olması, kamu yönetiminin her türlü eylem ve işlemlerinde hukuka uygun davranması ve bunlara karşı yargı yolunun açık olması mutlak bir zorunluluktur.
Devletin temel amaç ve görevleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 5. maddesinde “Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak; kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak “olarak belirlenmiş bulunmaktadır.
Bugünkü hukuk devleti insan haklarına yalnızca saygılı olan değil; aynı zamanda bu hakları koruyabilecek adil düzeni kurup yaşatmayı başarabilen devlettir. Dolayısıyla devletin hukuki sorumluluğu, insan haklarının söz konusu olduğu her yerde ve her alanda vardır.
Anayasaya göre devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. İnsanlar da yaşamak, maddi ve manevi varlıklarını korumak ve geliştirmek hakkına sahiptirler. Bu nedenle de anayasa ile tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen her bireyin yetkili makama başvurma hakkı bulunmakta olup bu imkânın geciktirilmeksizin kendisine sağlanmasını isteme hakkı vardır. Çünkü anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
SORUMLULUĞUN TEMELİ
Devletin hukuki sorumluluğunun temeli anayasadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik bir hukuk devleti olduğunu belirleyen 2. madde ile; idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğunu hükme bağlayan 125. madde; idareyi objektif- sübjektif, olumlu-olumsuz, açık-kapalı, eylemli-eylemsiz, hukuki-fiili olarak bir şekilde sonuç yaratan tüm icraatlarından ve hatta hareketsiz kalmasından sorumlu tutmaktadır. Ayrıca 129. madde ile önemli bir sorumluluk ilkesi daha ortaya konulmuş ve kişilerin kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan ötürü, bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açacakları belirlenmiş bulunmaktadır.
BOZULAN DENGE
Devletin ve idarenin, geleneksel, ahlaki, vicdani sorumluluğu elbette ki vardır. Ancak asıl önemli olan, kişiye göre değişmeyen ve herkese eşit mesafede bulunan hukuki sorumluluğudur. Devletin hukuki sorumluluğu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ın bu konudaki içtihatları ile şekillenmekte, vücut bulmakta ve varlık kazanmaktadır.
Devletin hukuki sorumluluğu, kamusal faaliyetler sonucunda idare ile kişiler arasında, kişi aleyhine bozulan dengenin yeniden kurulmasını sağlayan hukuki bir kurumdur. İdari etkinliklerden dolayı veya bu etkinliklerin sonucunda, idare edilenlerin zararına bir durumun ortaya çıkması halinde, bu zararın devletçe tazmin edilmesini sağlar. Devletin hukuki sorumluluğu, lütuf veya atıfet duygularıyla kişilere belli miktarda para ödenmesini öngören bir kurum değil; demokratik toplum düzeninde ve hukuk devleti bağlamında biçimlenen “yöneten-yönetilen” ilişkisinin ortaya çıkardığı hukuki bir sonuçtur.
İdare, faaliyetlerini, tesis ettiği işlemleri ve icra ettiği eylemleri ile gerçekleştirmektedir. Faaliyet alanında ortaya çıkan hukuki sorumluluk, idari yargı yerlerinde açılacak tam yargı davalarıyla belirlenmekte olup bu sorumluluk, idarenin hizmet kusuru, kusursuz sorumluluğu ve sosyal risk ilkeleri kapsamında değerlendirilmektedir. İdari işlem ve eylemlerden kaynaklanan tam yargı davalarında idari yargı mercileri işlem ve eylemin niteliğini ve idare işlevinin yerine getirilmesi sırasında icra veya tesis edilip edilmediğini, her bir olayda ayrı ayrı ve idare hukukunun ilke ve kurallarını gözeterek değerlendirecektir.
Çağdaş devlet, öncelikle demokratik hukuk devleti olarak sorumluluk üstlenen devlettir. Bu hukuki yaklaşım nedeniyle de idari yargı, idare hukukunun ilke ve kurallarını bu anlayış çerçevesinde ve anayasal düzenlemeler doğrultusunda uygulamak suretiyle, idarenin sorumluluk alanını ve sorumluluk sebeplerini belirlemek ve sorumluluğun gereklerini kararlarında ortaya koymak zorundadır.
SUNA TÜRKOĞLU
EMEKLİ DANIŞTAY ÜYESİ