Cezaevinin ötesi mezarlık

03 Ekim 2013 Perşembe

Balbay’ın ‘Paket’e Selamı Var..

İddia - Nağmeler ve Adalet Zennube’si

Yattığı cezaevinin tipi L 1!
Rastlantı bu ya, Amerikalılar pasaport vizesi verirken, göçmen olmayan işçi vizesine 
“L 1” diyorlar,.
Sahi, bu L 1 neyin nesi?
Zamane adaletinde ve siyasetinde şifreleme esas. 
Dünkü pakette de yığınla şifre yer alıyor. Zamanla, Ergenekon - Atlantik ötesi ve bu L 1’ler üzerinden roman tadında başkaca fantastik iddianameler daha çıkar mı?
Bunları konuşamadık.
Adalet Bakanlığı ziyareti paketten önce verdi.
“34 küsur yıl mahkûmiyet” yaftası taşısa da..
Mustafa Balbay’la konuşmak her zaman, zihin açıcı ve eğlenceli..
Kucaklaştıktan sonra lafa ortadan girmek en kestirmesi:
“L 1 ne ki?” 
Gülmüyor…
Belli ki, tünel kazmaya uygunluk ölçütüne göre, yeni bir cezaevi sınıflaması yapacak.
Yanıtını beklemeden ekliyorum:
- L harfi, omurgayı belkemiğine bağlayan kemiklerin anatomik adı değil mi?
- Evet, ‘Lumbar’ın
...
- L 1 de bu kemiklerin 1’incisi..
- Herhalde...
- Demek bel büküp eğilmeyenleri buraya koyuyorlar! 
Gülüyoruz.
Sincan’a giriş Silivri’den rahat.
Cezaevi personeli nazik, yardımsever ve konuşkan.
Pabuç çıkarırken, baklava tabağı tutma zarafetiyle terlik bile uzatıyorlar. Giyerken de çekecek..
Silivri’de bunlar yok.
Göz muayene cihazına benzer bir alette gözbebeklerinizi taratıyorsunuz.
Belli ki gözler, kimlik (ve belki de kişilik) belirlemede parmak izinden daha garantili..

Eskiler “Gözün kuyruğu bile dokuz dil konuşur!” derlerdi.
Demek ki 
“Düzenbazı, yalancıyı gözünden anlarım!” şeklindeki işlevi şimdi bu cihazlar devralmış. 
Keşke, dünkü
 “demokrasi paketi”nden bu tür sürpriz cihazlar da çıksaydı!
Ve mesela..
Demokrasi ve özgürlük nutku atacakları ve özellikle de iktidar en önde gelenlerini TV’ye çıkmadan önce 
“gözbebeği cihazı”ndan geçirmek mümkün olsaydı...
Kısmet inşallah bir başka pakete...

Sayısız kapıdan, koridordan, merdivenlerden geçerek “açık görüş salonu”na ulaşıyorsunuz.
Yönetimden aydınlık ve güler yüzlü bir hanım yetkili yol gösteriyor. Öğretmenmiş. Ataması yapılamadığı için biraz da 
“eş durumundan” bu göreve talip olmuş. 
Silivri’de de böyleydi. Müdür yardımcıları, infaz memurları gazeteci veya siyasetçi kimliği taşıyan ziyaretçi ile karşılaşınca sohbet etmeyi seviyorlar. Bu belki de Adalet Bakanlığımızın telkin ve tavsiyesiyle gerçekleşen küçük bir
“müessese ikramı” uygulaması.
Balbay’ı b
eklerken zarfi bir içtenlikle “ev sahibeniz” anlatmayı sürdürüyor:
“Burada ilk kez hayatın değerini fark ettim. Buranın ötesi çoğu kişi için mezarlık. Bir hiç uğruna cinayet işleyip gelenler de o kadar çok ki. 70’inde biri geldi. Eşini öldürmüş. Amca dedim, niye böyle bir şey yaptın? ‘Kıskandım. Aldatıyordu’ dedi. İyi mi?”
Derken salonun ucundaki demir kapı tangırtı ile açıldı.
Gülen yüzüyle, kollarını iki yana açmış, Balbay göründü.
1980’lerin sonu ve 90’ların başında bendeniz Ankara Temsilcisi iken Balbay yardımcım idi. Sonra o temsilci oldu, bendeniz, milletvekili. 
Ona da daha önce önerilmişti. Ama o siyaset yapmayı değil, yazmayı tercih etti.
Cumhuriyet gazetesinin yazgısında kuruluşundan beri TBMM var.
Yunus Nadi’nin geleneğini oğlu Nadir Nadi sürdürdü. Daha sonra da Ankara temsilcileri.
8 temsilciden 5’i milletvekili oldu. (Bunu, 
“CHP Ergenekon’dan sanık kaçırmak istedi” zevzekliği nedeniyle not ediyoruz.) 

Gezme hayalim yok

Balbay, İzmir büromuzdan geldi. Egeli olmanın birçok özelliğini taşıyordu. 
Gülen ve güldüren kişiliğiyle insanlarla kolayca kaynaşabiliyordu.
Ankara i
le de kolayca sarmaş dolaş oldu.
Çalışkan ve ataktı.
Göstermeyi pek sevmese de çok disiplinli idi. 
Bir de gezmeyi, 
ülkeler görmeyi, az çiğnenmiş güzergâhlarda macera yolculukları yapmayı çok seviyordu. 
Bu sevgisini de şaşılacak bir düzen, disiplin ve kararlılıkla doya doya yaşadı.
Afrika’da, Asya’da, Güney Amerika’da en gezilmedik görülmedik yerleri gezdi gördü. 
Sincan’da ziyaretçilere terlik ve çekecek ikramından başka ikram yok.
Balbay yine de ikramını koğuş kantininden getirdi.
Büyük bir şişe su ve iki plastik bardak.
“Herkes içeri düşünce, uzaklara gitmenin, gezmenin düşünü kurar. Sen, başına geleceği bilmiş gibi erken davranıp istediğin gibi, gezdin gördün!”
Heyecanla söze o devam etti:
“Ve yaşadım... Yine de çok şanslıyım!”

Dosyasında 34 küsur yıl!..

Demir parmaklı penceresi hiçbir yere bakmayan, daracık beton bir hücre..
Küçük kızının, minik oğlunun, sevgili eşinin ve cefakâr ana babasının hasretiyle kavrulmak da cabası..
Balbay’ın iyimserliği ..
Geleceğe olan güveni ve bardağın dolu tarafına bakma tutkusu hayranlık verecek ölçekte..
“Niye şanslısın?”
“Çünkü yaşıyorum.. Daha önce öldürüyorlardı. Uğur Ağabey, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Doğan Öz.. Say sayabildiğin kadar. Hepsi Cumhuriyet yazarı veya Cumhuriyet’te yazdıkları için öldürüldü. Belli ki sistem değişti. İçeriye alınıp burada hayatlara son verilmek isteniyor. Ama dünya da ülkemiz de değişiyor, değişmekte.. Adaletin de, siyasetin de bozulan ayarı, halkın gerçekleri görmesiyle düzelecek ve hep birlikte düzelteceğiz!”
TBMM’de kürsüde konuşuyormuş gibi inançlı, kararlı ve keskin.
Yüzünden, gözlerinden, Allah nazardan saklasın, sıhhat fışkırıyor..
Bakışlarına yansıyan, canlılık, azim ve kararlılığa bakıp i
nsanın neredeyse,“Sincan’a, yani başkente gelmek yaramış!” diyesi geliyor.
Demiyorsunuz.
Balbay, 
“Canımı al, yeter ki esprili ve esprisi olsun!” diyebilen bir karakter..
Mizahı seviyor.
Ama, Silivri’de dağıtılan adalet öylesine esprisiz ve öylesine ruhsuz ki..
Susuyorsunuz.
Binlerce yılın kutsal simgesi adalet tanrıçası
 dansöz Zennube’ye döndü. 
“Gizli Tanıdıklar” ile ve “İddia Nağmeler” ile istedikleri gibi oynatıp duruyorlar!
Demokrasi paketi gibi ara nağmeler de cabası!

1 Ekim 2013 - Cumhuriyet



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hasetle hasretle Demirel 8 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları