Ölüm kalleş, doğanın acı kanunu ölüm... Tüm siyasal, sosyal, kişisel plan ve hedeflerimizi hiçe sayarak kafasına göre takılır. Üç haftada belirli ölçülerde yakınen tanıdığım, Türkiye’de iz bırakmış beş değerli insan vefat etti. Bir tiyatro sahnesi ki, yönetmenin ne zaman, kimi cımbızla çekip alacağını bilmek imkânsız. Kimi belki söyleyeceğini henüz yeni hazırlıyor, kiminin sözü duyulmuş, kiminin ise daha sunamadığı sayısız replik var belleğinde...
Asım Kocabıyık: Asım Bey’in kendisiyle çok fazla görüşmedim. Oğlu, Ahmet Kocabıyık yakın dostum. Gerek çocuklarını, gerek şirketini nasıl çağdaş bir vizyonla yetiştirdiğini, nasıl aydın ve Atatürkçü bir Türkiye’ye oksijen ve adrenalin verdiğini görünce, rahmetliye hayran olmamak elde değil. Bu başarıların Anadolu’nun ortasında sıfırdan başlayan bir gencin eseri olduğunu hazmettiğimiz zaman ise işin değeri üç misline çıkıyor. Gerek kurduğu holdingle, gerek ailesiyle, gösteriş hastalığına hiç yakalanmadan klas ve mütevazı kalmayı becermiş Asım Bey. Hem de “ağır sanatsever” bir aile yetiştirerek! Örnek olsun!
Metin Kaçan: Sevgili Metin, tabii ki en çok “Ağır Roman”la anılacak. Bu da bir şekilde bizim West Side Story’miz sayılır. Nerede tanıştığımızı hatırlayamam, ama 80’lerin sonlarıydı. Beyoğlu kültürünün bir parçasıydık. Zaten Manastır atölyem Tarlabaşı’nda olduğu için biz hep oralardaydık. Metin candan, espritüel ama bir o kadar da az konuşan, gözlemci bir arkadaşımızdı. Hasan Kaçan’la futbol oynardık. “Ağır Roman”ın filmi bizim sokaklarda, hatta bizim Manastır binasında çekildi. Tabii o yaşamı, ömür boyunca içinden geçerek masallaştıran Metin, inanılmaz özgün ve çığır açıcı bir filmin mimarı oldu. Çoktandır görüşemiyorduk. İşin acı tarafı, sanki kendi senaryosuna bir son seçti Metin... Bu şok haberin dedikodularının çıktığını, bir gün önce bana ortak arkadaşlarımızdan küçük İskender haber vermişti. Maalesef söylentiler gerçekmiş. Daha üretecek çok eseri vardı.
Burhan Doğançay: Değerli duayenimizle Amerika dönemimde New York’ta tanıştım. Sergilerim olduğunda kendisi ve rahmetli Erol Akyavaş’la görüşürdük. Burhan Bey haklı olarak o insan öğüten jungle’da gerek Türkiye’nin, gerek burjuvazimizin Türk sanatçılarını yalnız bırakmasını affedemez ve sert eleştirilerini sıralardı. Gerçekten o dev kente imza atmış, müzik dünyasını elinde tutan ünlü vatandaşlarımızdan bile pek destek gelmezdi. Şayet o yıllarda Akyavaş ve Doğançay’ın arkasında bir kadro olsa, en güzel yılları her açıdan çok daha verimli geçebilirdi. Şimdi Tarlabaşı’ndaki Doğançay Müzesi’ni geliştirerek onun ismini en güzel şekilde yaşatmayı, umarım bu toplum başarır.
Mehmet Ali Birand: Mehmet Ali Bey hakkında çok güzel şeyler söylendi. Onun programlarına defalarca bizler de katıldık. Hep dengeli söz hakkı dağıtmaya çalışırdı. Neden bu kadar sevildiğini herkes düşünmeli. Belki güler yüzü, belki üslubu... 32. Gün, 80’ler boyunca sabırsızlıkla beklenilen bir siyasal aktüalite-belgesel karışımı fenomendi. Bu kadar başarılı televizyoncunun onun ekolünden çıkmış olması tesadüf değil. Kim ne derse desin “MAB” hiçbir zaman medyada haklı eleştirilerimize maruz kalan 2. Cumhuriyetçilerden biri olmadı. Öte yandan bazı Atatürkçüler kendisine kırgındı. Tarafsız görünmeye çalıştı ama herhalde farklı kesimlerle kurabildiği empatiyi, ulusalcılarla veya şehit aileleriyle kuramadı; en azından bu böyle göründü. Neyse, ülkenin gerginliklerinin hesap-kitabına girmenin sırası değil.
Toktamış Ateş: Ateş’in toplumun daha geniş tabakalarıyla buluşması, Uğur Mumcu’nun ölümünün ardından oldu. Her ne kadar kimse Mumcu’nun yerini alamasa da Ateş o yıllarda o boşluğu ciddi oranda doldurmaya çalıştı. Solun birliği için 1993’te Taban Operasyonu’nu başlattığımızda, kendisinden büyük destek almıştık. O yıllarda Anadolu’nun herhangi bir noktasında,“Türkan Saylan-Toktamış Ateş-Bedri Baykam” tipik konuşmacı kadrosuydu. Sayısız panele beraber katıldık. Aynı gazetede yazdık. Sonra 90’ların sonlarında önce aramızda polemikler yaşandı. Daha sonra Ateş, Atatürkçü mücadelenin çekirdek kadrosundan koptu ve 2000’lerin dönüştürülen farklı Türkiyesi döneminde, farklı bölge ittifaklarına girmeyi tercih etti, yollarımız 10 senedir ayrıydı.
Her birine Allah rahmet eylesin, yakınlarına sabır versin. Umalım ki bu “kötü seri” bitsin. Ölüm, sonsuz sandığımız renkli bir piyesin hakem kararıyla ani perde indirmesi. Ve bu filmin sonunu kimse görmeyecek. Bu da tesellimiz mi, yoksa bu absürditenin parçası olmak bizi zaten meraktan öldüren bir kahır mı, siz karar verin...
Üç Haftaya Sığan Acı Ölümler...
Yazarın Son Yazıları
Geçen hafta detaylıca yazdığım, Twitter’ın (X demek bana çok anlamsız ve içeriksiz geliyor) siber zorbalarının dev bir ablukası ile karşı karşıyayız.
Merak ediyorum, özellikle Twitter’da cirit atan bu siber zorbaları kimler yetiştirdi?
İnsanlarımız şaşkın.
1970’lerde, İstanbul’da Tenis Eskrim Dağcılık Kulübü’nde eski şampiyonlarımızdan Fehmi Kızıl vardı.
CHP kurultayı, bu hafta sonu her zamanki gibi büyük bir medya ilgisi altında yaşanacak.
İddianame açıklaması yüzünden geçen hafta yazamadığım konuya hemen giriyorum.
Pek de sürpriz olmadı.
Paranın sahtesi vardır, kalpazanlar basar.
Dün Cumhuriyet Bayramımızı kutladık.
Siyaset, insanların daha iyi yaşaması için yapılır, dünyanın neresinde olursa olsun.
Trump bozulmuş, “Nasıl olur da Nobel Barış Ödülü bana verilmez?!” “Ben yedi savaş durdurdum, gidip hiçbir şeyi yapamamış birine verecekler o ödülü” deyip duruyordu.
Sinan Ateş cinayetinin dumanı tütmeye devam ederken bu cinayetin bir numaralı sanığı 90’lı yılları anımsatan bir şekilde güpegündüz öldürüldü.
Bugünlerde, Trump ve Netanyahu’nun anlaşarak Ortadoğu’ya ve Filistin’e dayattıkları yeni düzenin ve “sözde” barışın hangi hızda yaşama geçip geçemeyeceğini öğreneceğiz, tabii yeni sürprizlerle karşılaşmazsak...
Fenerbahçe Spor Kulübü’nde nöbet değişimi oldu.
Daha iki yıl önce kazanması için elimizden geleni yaptığımız, uğruna 24 saat koşturduğumuz Kılıçdaroğlu’nun, o gece kendisine umut bağlayan milyonların neredeyse tamamını karşısına alacak pasif duruşu ve agresif sessizliğiyle, Vito’larına binip kaybolmasına şahit olmak bize nasipmiş...
Türkiye, darbe günlerinde gördüğü sahneleri yaşadı.
Bunu da gördük.
Dün aldığım bu mektubu sizlerle paylaşmak istedim.
Haftada bir köşe yazısı kaleme alarak gündemi yakalamak için, şapkadan üç değil, beş tavşan çıkarmanız lazım!
Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Erbaş...
Cumhuriyet Halk Partisi, tabanından ve partinin ileri gelenlerinden yapılan bütün uyarılara rağmen komisyona katıldı.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve MYK’sının bu ikazları dikkatle değerlendirmeye alacaklarına inanıyorum.
Yıl 1955, genç gazeteci Altan Öymen ve iki polis Ankara kışının ortasında…
Gündem aşırı yoğun. Ekrem İmamoğlu’na açılan en akıl almaz davalardan biri dün karara bağlandı.
Gündem belli: AKP’nin “muhalefetsiz demokrasi modeli” için yaptığı çalışmalar...
Dün, 2 Temmuz’du… 32 yıl önce yobazların 35 aydınımızı yakarak katletmesinin yıldönümü...
Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu sayesinde CHP’nin birinci parti konumuna yükseldiğini gören AKP, ne yapıp edip bu iki lideri durdurmak için her şeyi yaptı ve yapmaya da devam ediyor.
Aslında bu köşe yazısını kaleme almanın hiçbir anlamının olmayacağı 36 saatlik süreç yaşıyoruz...
Her ölüm dayanılmaz bir acıdır. Şayet o ölüm, kalp krizi, trafik kazası, elektrik çarpması, cinayet veya intiharla gelmiş ise insan nefes alamaz hale gelir.
Yaşam akıp giderken, siyasi olaylara karşı yorumlar -tahminlerim bazen çok emin görünseler de- altüst olabiliyor.
Hayat, iyi ve kötü olaylar arasında oluşan düğümler şeklinde akan öznel bir film gibi. Seviniyoruz, üzülüyoruz, kahroluyoruz, âşık oluyoruz, şaşırıyoruz, kâh siyasetçilere kâh en yakınlarımıza kâh tuttuğumuz takıma kızıyoruz.
Bazen içiniz tıkanır ya, nefes alamaz gibi olursunuz. Uyumak istersiniz ama uyuyamazsınız. İçiniz isyanlardadır, konuşacak kimseniz yoktur. Bütün bunları yaşarken bir de kapana kısılmış fare gibi trafikte kalmışsınızdır mesela!
Hayatı terör yüzünden kararmış aileler için acaba 12 Mayıs 2025 itibarıyla acılar son bulacak mı, yoksa bu tarih iç ve dış siyasetimizi daha da büyük kargaşaya taşıyacak kritik bir eşik mi olacak?
Sokaktaki kediden lidere kadar her yer şiddet!
Dünyanın sahte demokrasi parodileri (Trump ve ötesi)
Subianto-Nutuk-Abdullah amcamız!
Erdoğan’ın, yenilmez bir İmamoğlu’na katkıları
‘Parti devleti’ ve öncü muhalefet
Gezi ve Saraçhane farkı!
Çok "özel" bir lider, Özgür Özel