CHP, muhalefette geçirdiği uzun yıllar arasında en tarihi dönemeci yaşıyor, belki DP yıllarının sonu hariç… 23 yıldır süren AKP iktidarı, özellikle büyükşehir belediyelerini kaybettikten sonra antidemokratik kararlarını yoğunlaştırdı. CHP ise, bırakın yerel seçimlerin getirdiği bu alandaki iktidar gücünü kullanmanın gururu ve keyfini yaşamayı, günlük ajandasında yalnız baskılar ve kuşatmalarla uğraşır hale düştü.
Kayyum atama furyası, senaryonun ilk bölümüydü. İkinci bölüm ise, AKP’nin kesin olarak en büyük rakibi olarak gördüğü İmamoğlu’na karşı dört koldan saldırıya geçişiydi. İmamoğlu’na açılan altıncı veya yedinci dava/soruşturma diploması konusunda oldu. Güler misiniz, ağlar mısınız? Tarihin bu detayı hatırlayacağından emin olabilirsiniz.
CHP bu sefer cumhurbaşkanı adayını bir an önce belirleme yolunu seçti. Bu doğru karardı. Bu kararı 1,5 milyon civarı üyesine sunması ise dört dörtlüktü! Tabii Mansur Yavaş’ın yarışmaktan vazgeçmesi, CHP kurmaylarının gündemlerini yeniden masaya yatırmalarına neden oldu, ama kararlarını değiştirmedi.
BİRDEN FAZLA ADAY OLMASI DAHA ŞIK OLURDU
Size doğruyu söylemem gerekirse, CHP’de adaylıkların tüm üyelerin oy vereceği bir iç seçimden geçeceğini öğrendiğimde, tabii ki ömrünü Demokratik Dijital Devrim Tüzüğü’ne adamış bir insan olarak çok sevindim. Fakat partililerin “20 milletvekili imzası şartı” ile karşılaşmaları hiç beklemediğim bir son dakika engeliydi. Yanlış anlamayın, adaylık filan düşündüğümden değil, partinin tüm üyeleri ile yani halkıyla bütünleşmesini istediğim için…
Şu anda yasada bulunan Cumhurbaşkanı adayının parlamentoda o partinin grubu tarafından onaylanması şartı, aslında her aday adayı için önceden uygulanacak diye bir düşünce bence olmamalıydı. Çünkü nasıl olsa, seçilecek isim mecliste parti grubundan alkışlarla onay alır ve daha önce yapılan kitlesel seçim de hukuki olarak “parti içi bir nabız anketi” olarak rahatlıkla değerlendirilirdi.
Şayet “Olur mu, o zaman herkes aday olur” diye düşünenler varsa, bilsinler ki 50 oy, 100 oy, 1000 oy, veya 50.000 oy alan başka adayların çıkması seçimi yalnız zenginleştirirdi ve zaten herkesin bildiği gibi seçimi kazanacak olan Ekrem İmamoğlu’nun arkasındaki partinin onay ve seçim rüzgârını daha da güçlendirirdi. Değerli eski milletvekillerinden Dursun Çiçek, 12 imzada kaldı ve verilen süreyi ne yazık ki uzatamadı. Çok adaylı seçim, gerçek bir demokrasi şöleni olurdu.
CHP bütün bu adaylık sürecinde belki çok daha bilgilendirici ve şeffaf olabilirdi. Ama ağır şartlarda yaşananları göz önünde bulundurduğumuzda kimsenin bu süreçte CHP’ye ağır eleştiriler getirmemesi lazım, çünkü parti sanki doğal olmayan bir afet süreci yaşıyor. Önümüzdeki belirsizliklerle ve her türlü riskle dolu süreçte, Parti yolda bekleyen alternatifleri sürekli tartmaya mecbur. Bir yandan güya ülkenin savaşta olmadığı olağan bir süreçten geçiyoruz, ama öte yandan Özgür Özel’in ısrarla vurguladığı sözlere dönersek, “demokrasiye sivil bir darbe girişimi yapıldığı” iddiası gündemimizin bir parçası. Dolayısıyla, CHP yönetimi her sabah uyandığında başına yine hangi taşın düşeceğini, yolların yine o gün hangi ziftle kaplanacağını bilemeden yaşıyor. Bu nedenlerle her CHP’linin 23 Mart’ta o sandığa kararlılıkla gitmesi şart.
AKP’NİN ÖNÜNDEKİ ALTERNATİFLER…
Normalde CHP ancak en geç 9 ay veya bir sene içinde yapılacak bir erken seçime yanaşmayı kabul edebilecekken, AKP bunu reddederek seçimleri yalnız 5-6 ay erkene almayı ve böylece Tayyip Erdoğan’a bir dönem daha kazandırmayı hesaplıyor. CHP’nin ise bunu kabul etmesi tabii ki mümkün değil. Peki o zaman AKP’nin ne planları olabilir? Birinci alternatif, geçen hafta Gelecek Partisi’nden AKP’ye geçen Prof. Dr. Serap Yazıcı Özbudun gibi örnekleri çoğaltmak! Halkın büyük tepkiler vermesine neden olan ve kendisine verilmiş oyların tamamen tersi yönde kullanıldığı bu muhalefetten iktidara milletvekili transferi, bize şu soruyu sorduruyor: Siyasetin etik değerlerini hiçe sayarak, muhalif insanların oyunu alıp o gücü iktidara taşımayı kendine yedirebilecek daha kaç milletvekili bu parlamentodan çıkabilir? Umarım 36 vekil daha çıkmaz! Veya AKP’nin MKYK toplantılarında masaya yatırabileceği bilinen ikinci bir alternatif daha var: DEM Parti’yi ikna ederek, Bahçeli’nin mucitliğinde gelişen yeni Apo açılım ve Kürt sorunu konusunu yalnız milletvekillerini değil, seçmenlerini de ikna ederek kendi aktifine yazdırmak! İYİ Parti’nin de bu sefer 2023 yılından farklı olarak, herhalde CHP’den net olarak değişik bir şey söylemek adına, CHP’nin kararlarından bağımsız hareket etme merakı, tabii ki ana muhalefet partisinin göz önünde bulundurması gereken bir başka olası matematiksel sorun.
Bütün bu olayların ışığında, 23 Mart’ta CHP’nin ve dolayısıyla ana muhalefetin Cumhurbaşkanı Adayı ilan edilmesi beklenen İmamoğlu, her parti ile görüşeceğini ve mitingler yapacağını duyurarak adaylığını ve seçim havasını şimdiden ısıtıyor. Bence aynı zamanda ve hızla bu kampanyayı Avrupa’ya da taşıması lazım. Özgür Özel ve CHP yönetiminin en kararlı şekilde onun arkasında durması ve bunu her yolla şimdiden söylemeye başlamaları, önümüzdeki yakın ve orta vadede, AKP’nin duyduğu İmamoğlu fobisi ve paranoyasını herhalde en az üçle çarpacak. Yani uzun lafın kısası sıcak siyasi gündemler, hayatımızdan yine eksik olmayacak!