Deli İbram Divanı
Deniz Yıldırım
Son Köşe Yazıları

Deli İbram Divanı

08.01.2022 05:00
Güncellenme:
Takip Et:

Hiçbir akış, kurulu düzen kendiliğinden ortaya çıkmıyor. Oysa hâkim ideolojilerin işlevi, halkın çoğunluğunun aleyhine işleyen akışları olağanlaştırmak ve tarihsiz kılmakla, devran hep böyleymiş gibi göstermekle sınanıyor. Ama öyle değil, olgular tarihsiz değil. Örneğin kapitalizm; bu sistemi leylekler getirmedi ya! Tarlasını, toprağını ekip biçen, kendi yağıyla kavrulan insanlar üretim araçlarından kopup başkasının ücretli çalışanı haline durduk yerde gelmedi ya!

Marx, Kapital’de bu süreci anlatırken “ilkel birikim” kavramından söz ediyor. Sermayenin ilk birikim sürecinde kanla, ateşle yazılan tarihe gönderme yapıyor kavram. Zira insanları üretimden, topraktan, geçimlik araçlarından koparıp bağımlı kılma ve kaynaklara el koyma süreci, mutlaka bir zorlama, mülksüzleştirme ve işçileştirme aşamasını da barındırıyor. Bunu yapanlarsa, arkalarına aldıkları zor gücünün yolsuz yardımıyla ilk serveti biriktiriyorlar; sonra yeni yollar, kanallar geliştirip büyüdükçe büyüyorlar.

Öykülerini hep sevdiğim değerli yazarımız Ahmet Büke’nin Deli İbram Divanı adını taşıyan romanını tam da bu akışın ekonomi politik açıdan nasıl oluştuğunu bir “ada” mikro evreni üzerinden gösteren nefis bir örnek olarak okumayı öneriyorum. Önce Zina Mehmet’in “sebepsiz zenginleşmesi” ya da bugünkü moda deyimle, bir yerlere “çökerek”, bundan elde ettiği ilk sermayeyle yerel iktidar blokunu besleyerek, böylece destekçilerini de oluşturarak düzen kurması anlatılıyor. Nitekim ilgili bölümün alt başlığı da “Köstence’nin Düzeni.” Ardından ise Zina Mehmet’in torunu Eczacı Süleyman’ın adadaki kapitalist akışı; insanı, doğayı ve diğer canlıları, taşı sıkıp suyunu çıkararak sömürecek bir düzeni kanla, gözyaşıyla, ateşle derinleştirmesiyle inşa ediliyor hikâyenin temel gerilim ekseni. Aslında bütün hikâye, yan kollarıyla birlikte, bu “kan ve ateşle” yazılan ilkel birikim süreciyle bağlantılı ilerliyor. Bu açıdan romanı sadece bir ada ya da deniz/denizcilik romanı olarak görmek (ki bu açıdan da, edebi dil/anlatım ustalığı bakımından da çok kıymetli bu roman); içinde işleyen ekonomik ve politik damarı gömülü bırakmak başlı başına bir haksızlık olur.

Sonrası? Bu aşamada Eczacı Süleyman’ın daha da büyüyüp tekelleşme arzusuna itirazlar zor gücüyle bertaraf edilirken, diğer yandan da halkı kazanmak için en geleneksel ideolojik aygıtlar seferber ediliyor. Zorlama ile donatılmış ikna süreci anlamında “hegemonya” kavramının güç ilişkilerindeki işlevi, yine Gramsci’nin çizdiği ekseni somutlayacak şekilde karşımıza çıkıyor. Burada da kalmıyor. Eczacı Süleyman, dedesi Zina Mehmet’in şu önerisini aklında tutarak yola çıkıyor: “Evladım sakın siyasete girme, sen siyaset ol!” Bu cümle de bize yine Gramsci’nin berraklaştırdığı hegemonya kavramını birkaç sözcükle, nefis biçimde özetliyor. “Siyaset ol”; yani, her devirde gemini yürüt; oyunu sen kur, akışı sen belirle, güç ilişkileri senin etrafında şekillensin. Bu geniş tanımlı yaklaşım, asıl iktidar olgusunu, siyasetin sınıfsal arka planını ve elbette Gramscici bir “tarihsel blok” kavramını da aynı potada, başarıyla eritiyor.

KARŞI HEGEMONYA

İktidar ilişkilerinin nasıl kurulduğunda ve sürdürüldüğünde izlerini gördüğümüz Gramscici temalar, karşı hegemonya/direniş ekseninde de beliriyor. Deli İbram bu açıdan Gramscici bir stratejist gibi. Sanırım bu nedenle de çok sevdim kendisini. Gramsci’nin askeri kavramları siyasal alana uyarlamasının ürünü olan “cephe savaşı” ve “mevzi savaşı” zıtlığı, Deli İbram’ın akışa meydan okumak isteyen dostlarına uyarılarında sürekli kendisini belli ediyor örneğin, şöyle bir alıntı yapalım: “Nizami harp gördünüz. Bir bildiğiniz Allah Allah diye cepheden süngü hücumu... Karşındaki senin yüz mislin ise ne yapacaksın?... Bak önce o biri muhafaza edeceksin... İkincisi o bir ile, onun istediği zaman değil, senin istediğin zaman vuruşacaksın.”

Deli İbram, güç dengelerine göre, mevzi kazana kazana, dağınık/yalnız kuvvetleri ezdirmeden öncüyü koruma ve genişletme yoluyla akışa direnişin stratejisti. Kaldı ki, Osman ile bunu uygulamaya da geçirmektedirler. “Siyaset” belirleyenin etrafındaki kuvvet yığınağını dağıtacak hamlelerle, kendi etraflarında halkı toplayacak hamleleri birlikte gerçekleştirmeleri bunun kanıtıdır. Osman’ın yoksul, emekçi adalılara dalyancıların dayanışma sandığını hatırlatması, Eczacı Süleyman düzenine karşı başka bir üretim örgütlenmesini önermesi, bu çözümlerin mevzi mevzi nasıl inşa edildiğini göstermesi bakımından da çok kıymetli.

Roman zaten Eczacı Süleyman’ların programıyla Deli İbram’ların, Osman’ların programı arasında beliren keskin ikiliği, kimin tarihinin yürüyeceği, kimin “siyaset olacağı” sorusuyla görünür kılıyor, yanıt kapısını da okuru işe dahil edecek şekilde açık bırakıyor.

Son olarak; Gramsci’nin karşı hegemonya örgütlenmesinde “National Popular/Ulusal Halkçı” edebiyata, kültürel üretime ne denli önem verdiği biliniyor. Galiba bu yönünü de hesaba katarak romanı birçok açıdan Gramsciyen bir roman olarak görüyor ve Ahmet Büke’nin girişimini, bu toprakların yerel kültürel birikimini ulusal halkçı temelde yeniden yorumlayarak evrenselleştiren müdahalesini bizde uzun süredir aşınan böylesi bir edebiyat damarının yeniden canlandırılması adına da çok kıymetli buluyorum. Akışın inşasıyla akışa direnişin müthiş diyalektiğini bu nefis edebi şölen eşliğinde okuyanlar pişman olmaz.

Yazarın Son Yazıları

Cumhuriyet’e veda

Cumhuriyet’e veda

Devamını Oku
04.06.2022
‘Koalisyon eşittir kriz’ formülü üzerine

‘Koalisyon eşittir kriz’ formülü üzerine

Devamını Oku
21.05.2022
Geçim siyaseti, aday siyaseti

Geçim siyaseti, aday siyaseti

Devamını Oku
07.05.2022
Hak mücadelesi

Hak mücadelesi

Devamını Oku
30.04.2022
23 Nisan ve iki halkçılık

23 Nisan ve iki halkçılık

Devamını Oku
23.04.2022
Enstitülü kuşak ve gelecek zaman

Enstitülü kuşak ve gelecek zaman

Devamını Oku
16.04.2022
‘Sonra hayat devam etti’

‘Sonra hayat devam etti’

Devamını Oku
02.04.2022
Değer mi hiç?

Değer mi hiç?

Devamını Oku
26.03.2022
Savaş ve siyaset

Savaş ve siyaset

Devamını Oku
19.03.2022
Transit

Transit

Devamını Oku
12.03.2022
Savaş (05 Mart 2022)

Savaş

Devamını Oku
05.03.2022
Ukrayna

Ukrayna

Devamını Oku
26.02.2022
Cemre düştü

Cemre düştü

Devamını Oku
23.02.2022
İttifaklar, temsiller ve adlandırmalar

İttifaklar, temsiller ve adlandırmalar

Devamını Oku
16.02.2022
Güneşli Pazartesiler

Güneşli Pazartesiler

Devamını Oku
12.02.2022
En uzun gece

En uzun gece

Devamını Oku
09.02.2022
Çatlak

Çatlak

Devamını Oku
05.02.2022
Rejimin yeni aşaması

Rejimin yeni aşaması

Devamını Oku
02.02.2022
Borç

Borç

Devamını Oku
29.01.2022
‘Siyasetin sonu’

‘Siyasetin sonu’

Devamını Oku
19.01.2022
Ahlat Ağacı’nın borç toplumu

Ahlat Ağacı’nın borç toplumu

Devamını Oku
15.01.2022
Kişiselleşme değil ortak çözüm programı

Kişiselleşme değil ortak çözüm programı

Devamını Oku
12.01.2022
Deli İbram Divanı

Deli İbram Divanı

Devamını Oku
08.01.2022
İki ülkeden Türkiye’ye

İki ülkeden Türkiye’ye

Devamını Oku
05.01.2022
Boric’den Babiš’e, Şili’den Çekya’ya

Boric’den Babiš’e, Şili’den Çekya’ya

Devamını Oku
29.12.2021
Kâğıt

Kâğıt

Devamını Oku
25.12.2021
Geçim ve seçim: Şili dersleri

Geçim ve seçim: Şili dersleri

Devamını Oku
22.12.2021
Tatar Çölü’nden Tatar Ramazan’a

Tatar Çölü’nden Tatar Ramazan’a

Devamını Oku
18.12.2021
Yeni model

Yeni model

Devamını Oku
15.12.2021
Joker

Joker

Devamını Oku
11.12.2021
Milli Görüş partileri

Milli Görüş partileri

Devamını Oku
08.12.2021
Drogolaşma ve Don Kişotlaşma

Drogolaşma ve Don Kişotlaşma

Devamını Oku
04.12.2021
Birincil ittifak

Birincil ittifak

Devamını Oku
01.12.2021
Oblomov’dan Don Kişot’a

Oblomov’dan Don Kişot’a

Devamını Oku
27.11.2021
‘Yoksulluk Kader Olamaz’

‘Yoksulluk Kader Olamaz’

Devamını Oku
24.11.2021
Labirent

Bir intiharın genel provası

Devamını Oku
20.11.2021
Akışına bırakmak

Akışına bırakmak

Devamını Oku
17.11.2021
Kalabalığa kaçış

Kalabalığa kaçış

Devamını Oku
13.11.2021
Yeni kamuculuk ve kooperatifler

Yeni kamuculuk ve kooperatifler

Devamını Oku
10.11.2021
Truman kaçışı

Truman kaçışı

Devamını Oku
30.10.2021