Kırılan sandalye ve aklıma gelenler...

15 Eylül 2019 Pazar

Ben çok film ve yabancı dizi, belgesel izlerim. Çünkü yazmak için hayatı gözlemek yetmez; filmler, kitaplar, oyunlar hayatın gizli yanlarını apaçık gösterirler. Böylece bir yığın sırrın sahibi olursunuz. Şimdi işe böyle büyük büyük sözlerle neden başladım? Efendim, belediye başkanlarının Saray buluşmasında, İmamoğlu adı yazılı sandalyeye oturduğundan ansızın binlerce dolarlık sandalye kırılıverdi. Ardından Cumhurbaşkanımız “Buna israf denir” diyerek milleti güldürdü, İmam-oğlu da “İkincisine daha sağlam oturum” diyerek latifeye karşılık verdi. Olay bu kadar. Huyum kurusun benim de aklıma hemen mafya örgütlenmesini anlatan yönetmen Coppola’nın ünlü “Baba” filminin bir sahnesi geldi. Herkes bu filmi görmüştür, bu sahneyi de anımsar. Üstelik gerçektir. Baba’nın manevi oğlu ünlü şarkıcı Frank Sinatra yeni çekilecek bir filmde oynamak istiyordur, ama yönetmen katiyetle onu oynatmak istememektedir. Baba, bir başka manevi oğlu ve ailenin avukatını yönetmene gönderir, yönetmen atlara düşkündür, avukata âşık olduğu atını büyük bir gururla gösterir, malikânesinde bir akşam yemeği verir ve asla Frank’ı oynatmayacağını söyler. Avukat teşekkür edip gider, o akşamın sabahında yönetmen, yatağında âşık olduğu atının kanlar içindeki kesik başını görür ve dehşetle bağırır. Ve Frank Sinatra o filmde oynar. Mafya, yönetmene ısrar ederse sıranın ona geleceğini en belirgin bir biçimde anlatmıştır.
Şimdi kimseler kızmasın, beni de soruşturmaya çağırmasınlar, artık yeter; bildiklerimi, gördüklerimi yazmak istiyorum. Sicilya’dayım, mafyanın atalarının ülkesinde. Yılbaşı akşamı sonrası, geniş bir meydan. Meydanın tam ortasında son derece ilginç taht gibi bir sandalyede orta yaşlı bir adam oturuyor, çevresinde Sicilyalı takım elbiseli korumalar. Ceplerinde ucu görünen tabancalar, kadınlar, erkekler yan taraftaki kiliseden çıkıp tahtında oturan adamın elini öpmek için sıraya giriyorlar. Sırada karalar giymiş, başını kara bir tülbentle sıkıca sarmış bir kadın var, sıra kadına geldiğinde koltuğunda oturan adam yanındaki korumasına bir işaret veriyor ve koruma tam da sırası gelmiş kadının koluna girip hızla sıradan uzaklaştırıyor, sadece sıradan değil, meydandan uzaklaştırıp bizim de oturduğumuz kahvenin önündeki bir sandalyeye oturtuyor. Burada bitmedi, koruma tüm şiddetiyle sandalyenin ayağına vuruyor ve kadın küt diye sandalyeden düşüyor. Öylece kalıyor ve ağlayarak ayağa kalkıp meydandan uzaklaşıyor. Bendeniz meraklı bir “dinozor”um ya yerel rehbere soruyorum: Ne oluyor? Yerel rehber bunun Sicilya usulü bir gözdağı olduğunu anlatıyor. Kadının kocasına ya da oğluna gönderilen bir mesaj!
Madem söz Sicilya’dan açıldı, devam edelim. İlk gün arabamız Sicilya sokaklarında ilerliyor. Yer gök çöp, resmen çöp yığınlarının ortasından geçiyoruz. Ben her zaman romantik bir sosyalist olduğumu hemen belli ediyorum. Üstelik havaalanında havaalanı çalışanlarının grevine rastlamışız, “Yaşasın çöpçüler de grev yapmış!” diyorum, yerel rehberimiz bana bakıp gülerek “Çöpçüler grev filan yapmıyor, mafya çöp işini devlete bırakmak istemiyor, bu nedenle sendikaya haber saldılar, onlar da çöpçülere haber saldı, kimse işe gitmiyor. Sonunda mafya çöp işini alacak!
Ben o seyahatimde epey şaşırmıştım. Çünkü birkaç yıl evvel İtalya’da mafyayı bitirmek için Temiz Eller operasyonu yapılmış ve bir yığın siyasetçi, hâkim, savcı deşifre olmuş, hapisteydi. Ama o gün anladım, mafyayı bitirmek mümkün değil.
Nereden nelere geldik. Birden Bahriye Üçok’u anımsadım. Evine bombalı bir paket gönderilmişti. Sonra Uğur Mumcu aklıma düştü, ardından Onat Kutlar... Neyse bu yazıyı bitirmek zorundayım. En iyisi hiç film izlememek, dünyayı gezmemek, ama bunu yapmak da zor. Bilip anlatmamak daha zor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları