Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Bülent Oran: Bir Yeşilçam senaristi
Yıllar vardı görmeyeli; ölümünden birkaç hafta önce bir televizyon programında görünce şaşırdım birden, inanasım gelmedi, ölüm gözlerindeydi en çok, ürperten bir şeyler vardı.
Geçmiş Türk sinemasının Gregory Peck’i (Romantık jön) güldürü yazarı, değil Türkiye’nin, belki de dünyanın en “verimli” senaristi olmaktan başka, bir yaşam ustası, incelikli dostluğun ve ilişkilerin simgesi gibiydi o; bir zamanların İstanbul’undan geliyordu.
‘Üç İstanbul’ senaryosu
Çok okuyor, her sanatı izliyor, hiç olmayacak şeylerden yaşamın tel tel güzelliklerini çıkarmasını biliyor, kendini koşullara zincirlemiyor, küçük küçük keyiflerle idare ediyordu. Bütün yüzüyle gülümsemesi, güzel bakması bundandı belki de.
Bitmeyen bir güzellik gibiydi annesi içinde, öyle düşündüm hep. İkimizin de tanıdığı ve onun, annesine çok benzettiği güzel bir kadını ne zaman görse, “anne” diye takılışını, annesini görmüşçesine sevinişini unutamam. Neydi bu? Yıllar önce ölmüş annesiyle mi ısınıyordu hâlâ? Hâlâ o ılıklıkları mı arıyordu.
Hüzünlü bir gülüş gibi o anılar artık; vücudunun bir parçası olmuş o fötr şapkasıyla Taksim Meşelik Sokak’taki kitapçı dükkânıma gelişi, müşterilerle benden çok onun ilgilenişi, sıfır numara jelatin arayışı, jelatini ağzına alıp alıp ısırışı, bahçesi ıhlamur ağaçlı Aya Triyada Kilisesi’nde zaman zaman mum yakışı, bir zamanlar oturduğu Afrika Hanı’nın üst katının penceresinden düşüp ölen kedisine, kaldırıma oturup ağlarken, insanların onun sevdiği bir yakınını yitirdiğini sanıp “Başın sağ olsun, başın sağ olsun” diye avutmalarını anlatışı, olay yeni olmuşçasına yüzünün gölgelenişi, çok ustaca yazdığına inandığı “Üç İstanbul” senaryosundan ne zaman söz etsek, birden heyecanlanıp, “Aylarca çalıştım... aylarca çalıştım...” derken gözlerinin içinin gülüşü, kimi içkili yerlerde, sarhoş birilerinin alaturka şarkıcı Bülent Oral’la Bülent Oran’ı karıştırıp, illa da bir şarkı diye tutturmaları ve onun, “Dediğinizi yaparsam, çil yavrusu gibi dağılırsınız, lokanta boşalır” deyişi, şişirme naylon sevgilisi(!) Melahat’ı muziplik olsun diye her sorduğumda, çocuksu gülüşü, Tahtakale’deki bitpazarından yok pahasına satın alıp giydiği gocuk, ceket gibi şeyleri bana gösterip uzun uzun övüşü ve daha böyle nice ilginçlikler...
‘Türk filmi gibi’
Kuşkusuz küçümsenerek söylenen, “Türk filmi gibi” sözünün yaratıcılarındandı o da, eleştirileri bilmiyor değildi. Ama yine o, köyden gelip varoşlara sığınanların, yarım yamalak okumuşların ya da hiç okumamışların, berber ve motorcu çıraklarının, dikişçi kızların, varsıl koca düşleyen mahalle güzellerinin, bıçkın delikanlıların, “kader kurbanlarının”, köşeye sıkışmış lümpenlerin birkaç saatliğine mutlu olmalarında kendi payı olduğunu da bilirdi. Bilirdi ve mutlu olurdu. O filmler ki, hep ışıltılı “star”larla yaşanıp sevilse de, öyküyü yazan anılmasa da.
İrfan Yalçın / Yazar
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Edirne'de korkunç kaza