Türkiye’de yetkili merciler Rıza Sarraf’ı korumak için ellerinden geleni yaparken kendisini ABD’de tutuklattıran Amerikalı savcı Preet Bharara önemli sayıda Türk için adeta bir halk kahramanı oldu.
Kendisi de aslında bu durum karşısında şaşkın. Geçen günlerde New Yok Basın Birliği’nde yaptığı konuşmada bunu esprili bir şekilde dile getirmiş. 8 Nisan’da yaptığı o konuşmasını YouTube üzerinden düne kadar en az 132 bin kişi izlemişti.
Bu izleyicilerin ağırlıklı bölümünün Türk olduğunu tahmin etmek zor değil. Sarraf davası hakkında ilk kez bu şekilde konuşan Bharara, bu konuyla ilgili olarak Türklerden 270 binin üzerinde tweet aldığını söylüyor.
Hoş bir tebessümle “Yakında Türkçe öğrenmem kaçınılmaz olacak” diyerek Türkler arasındaki popülaritesinin nedenleriyle ilgili, aldığı mesajlara dayanarak iki temel hususu vurgulayarak şunları belirtiyor.
1- Türkiye’de yolsuzluğa karşı gerekli önlemlerin alınmadığına dair yaygın bir kanaat var.
2- Türkiye’de özgür basın, düşünce özgürlüğü ve sosyal medyanın baskı altında olduğu konusunda da benzeri bir kanaat var.
Bharara bu konularda yorumda bulunmuyor. “Gelen mesajlardan bu anlaşılıyor” diyor. Ayrıca Freedom House gibi kuruluşun tespitlerini tekrarlıyor. Bu arada, Reuters ajansının bir haberine dayanarak, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 1800 kişiye karşı hakaret davası açtığına işaret ediyor.
Ardından, özgür basının öneminin şu sıralarda tüm dünyayı kasıp kavuran “Panama Belgeleri” ile bir kez daha ortaya çıktığını söyleyen Bharara, Albert Camus’dan bir alıntı yaparak “Özgür basın iyi de kötü de olabilir. Fakat özgür olmayan basın mutlaka kötüdür” diyor.
Bharara konuşmasında, ABD’de mensubu olarak çalıştığı kurumun geçmişinin 1789 yılına kadar gittiğini vurgulayarak, yaptığı işten gurur duyduğunu belirtiliyor ve “Ne kadar paranız ve gücünüz olduğu ya da ne kadar güçlü bağlantılarınız olduğu umurumuzda değil. Her şeyimiz hukukun üstünlüğü ilkelerine dayalıdır” diyor.
Türkiye’deki hükümet yanlısı medyanın kendisini 2.5 milyon dolar rüşvet karşılığında Türk hükümetini devirmek için çalışmakla suçladığını de belirten Bharara, hayatında çok saçma suçlamalara maruz kaldığını ama bunun en saçması olduğunu söylüyor.
İlk kez kamera karşısına çıkıp bu konuda konuşan Bharara’yı izleyen birçok Türk, kuşkusuz “gel de bu adamı sevme” diye düşünmüştür. Sonuçta hukukun üstünlüğü adına meydan okuyan, kimseden çekinmeyen ve açtığı davada sonuna kadar gitmeyi vaat eden ve bunu yapacak otoriteye sahip olan bir savcı görüyorlar.
Bharara bizim için öyle olabilir ama ABD için yeni bir isim değil. Ülkesinde, yolsuzluk yapan ve diplomatik statülerinin kendilerini koruyacağını sanan kişiler dahil olmak üzere, çok sayıda “ensesi kalın” kişinin kibirli egosunu yerle bir ederek ceza almalarını sağlamış. Bu yüzden de “Wall Street’i dize getiren savcı” diye de tanınıyor.
Başka bir ifadeyle, Türkiye üzerinden şan ve şöhret peşinde olan biri değil. O şanını ve şöhretini Sarraf davasından çok önce zaten sağlamış. Yandaş medyayı da kızdıran bu olsa gerek, zira Bharara aleyhine başlattıkları çirkin kampanyanın kendi yandaşları dışında hiç kimseyi ikna etme gücü yok.
Bharara’nın, aslında Amerikalıları en az seven millet olarak tescillenmiş bulunan Türkler tarafından niçin bu kadar çok sevildiğine gelince, bunu anlamak da zor değil.
Geçmişte sağlanamamış olan, mevcut iktidarın zamanında sağlanacağına inanılmayan, belki de bu ülkede çok uzun yıllar ve acı deneyimler sonunda sağlanabilecek olan hukukun üstünlüğü ve buna bağlı demokratik hakları kararlı bir şekilde savunduğu için seviliyor.
Özetle, Preet Bharara, Amerikalı da olsa, Türkiye’de özlemi çekilen şeylerin sembolü haline geldi. Bu yüzden Türkler arasındaki popülaritesi giderek artıyor.
Türkler Preet Bharara’yı niçin bu kadar çok seviyor?
Yazarın Son Yazıları
Kahraman’ın sözleri yararlı oldu
Gül’ün adı niçin yok?
Dış politikada demagojiye devam...
Çağdaşlık treni kaçıyor
Erdoğan’ın istediği sonucu alması zor görünüyor
Batı'nın tonu giderek sertleşiyor
Türkler Preet Bharara’yı niçin bu kadar çok seviyor?
Akılcı perspektiflerin kaçınılmaz zorunluluğu
Erdoğan’ın ABD ziyareti
Erdoğan’a diplomatik ‘mukabele-i bilmisil’
Erdoğan sevmese de diplomasi kuralları değişmez
Belçika’yı topa tutarken kendi zafiyetlerimizi unutmayalım
Ülkenin gidişatı hiç de parlak değil
Anlaşmayı ciddi zorluklar bekliyor
Liderler ‘yıkım senaryolarından’ medet ummamalı
Gün elbirliği ile çözüm arama günüdür
Mülteci anlaşmasının ‘getirisi’ ve ‘götürüsü’
Davutoğlu’nun İran ziyareti...
PYD’nin durumu sanıldığı kadar sağlam görünmüyor
Gerçek gazetecilere karşı yürütülen algı operasyonu
Yoksa AKP Sünni Araplara güvenmiyor mu?
Etrafımızdaki çember daralıyor
Ortadoğu bataklığına sürüklenmemeliyiz
Umarız ‘büyüklerimiz’ ne yaptıklarını biliyorlar
AKP’nin Türkiye için yarattığı Suriye hezimeti
Suriye gerçeğini ‘Eyli meyli’ çıkışlarla anlamak mümkün değil
Erdoğan'a sitemden başka seçenek kalmadı
Rusya ile çatışma olasılığı yabana atılamaz
Türkiye’nin PYD baş ağrısı bitmiş değil
Türkiye’nin PYD sınavı
Biden ziyareti anlaşmazlıkların altını çizdi
Davutoğlu’nu dinleyen var mı?
Davutoğlu’nun çıktığı Avrupa turunun arka planı
‘Akıllı dış politikanın’ kaçınılmaz önemi
AKP ‘coğrafyanın intikamı’ ile tanışıyor
Türkiye adına kim konuşuyor?
Türkiye Cumhuriyeti’nin içine düşürüldüğü vahim durum
Dış politikada zor bir yıl bekliyor bizi
Bölge yeniden şekillenirken Türkiye’nin rolü ne olacak?
Amerika’daki Donald Trump vakıası