Dil acılaşınca akıl sürçer
Zeynep Miraç
Son Köşe Yazıları

Dil acılaşınca akıl sürçer

26.09.2015 04:15
Güncellenme:
Takip Et:

Aşkı Memnu evine protesto, sahte hesaba linç, fotoşopa hakaret... Hepsi vuku buldu çünkü burası Yeni Türkiye... Artık söyledikleriniz değil söylemedikleriniz, yaptıklarınız değil yapmadıklarınız da bir “suç unsuru” sayılıp cezanız hemen oracıkta veriliyor. Şehit haberlerine verdiğiniz kadar vermediğiniz tepki de başınızda sallanan giyotinin tek bir hamlede inmesine yol açıyor.

Türkiye’nin Linç Rejimi kitabının yazarı Tanıl Bora, burada sürekli bir linç ‘rejimi’nin var olduğunu düşünüyor. Rejim sözcüğünü kullanıyor, çünkü linç akıl almaz bir süreklilik gösteriyor. Üstelik hedef aldığı kesimler yıllar içinde artıyor. Azınlıklar, Aleviler, komünistler, Kürtler ve son olarak Gezi Direnişi’ne destek verenler. Özellikle de popüler isimler...

Bora, “Linç, en aşikâr medeniyet kaybıdır” diyor. Oysa bu memlekette bir kamuoyu oluşturma yöntemi olarak kullanılıyor, “Bir utanç olarak görülmüyor”. Hatta linç edilen kendini asıl suçlu gibi bir kenara itilmiş buluyor.

Medeniyet kaybı, yanında emniyet kaybını, birliktelik kaybını da taşıyor. O kadar ki artık söyledikleriniz değil söylemedikleriniz, yaptıklarınız değil yapmadıklarınız da bir “suç unsuru” sayılıp cezanız hemen oracıkta veriliyor. Şehit haberlerine verdiğiniz kadar vermediğiniz tepki de başınızda sallanan giyotinin tek bir hamlede inmesine yol açıyor.

Beren Saat bir oyuncu. Kendini kanaat önderi ya da siyasi bir figür olarak tanımlamış değil. Fikrini zaman zaman paylaşan, hayatını siyaset dışı bir alanda sürdüren popüler bir figür. Ne var ki bizi gittikçe aşağı doğru çeken anafor, böyle bir figürü içine alıp en derinlere itmekten haz alıyor.

“Ya bizdensin ya değilsin” diyorlar ona, “Ya bizim istediğimiz gibi konuşursun ya da terörist yaftasını yersin”... Demokrasi onları alkışlamak için var, seçimler sadece bir partiye oy vermek için. Şehitlere sosyal medyadan başsağlığı dilemezsen olmayan çocuğunun acısı için dua edilir bu âlemde.

Dil bu kadar acılaşınca akıl da sürçer, Beren Saat bir zamanlar oynadığı dizinin platosunda protesto edilir... Belki başka bir zaman kahkaha atacağımız bu sürçme, gazetelerin taşlandığı günlerde ancak bir korku vesilesi olur.

Akıl sürçmesi demişken... Bir başka vaka. 2014 Temmuzu, biri oturur Erkan Oğur adına sahte bir hesap açar. O hesaptan Erdoğan’a ve MİT’e verip veriştirir. Eh, çarşambadan sonra perşembe, iktidar karşıtı sözden sonra linç gelir. Erkan Oğur hesabın kendisine ait olmadığını anlatana kadar linçe uğradığı yetmezmiş gibi Sakarya konseri iptal edilir. AKP yöneticileri de bu iptali takdirle karşıladığını açıklarlar.

Oğur, güç bela yeni bir hesap açar. Ama kim oturup onu takip edecek ve sonunda özür dileyecek ki? Ne gerek var böyle şeylere?

Linç ferman dinlemeyen bir tutku. Öyle ki kendisine yakın görüneni dahi içine almaktan çekinmiyor. Ersin Korkut, Erdoğan’a ilan-ı aşk eden Ethem Sancak’ın kanalı 360’ta program yapan bir oyuncu. Buraya kadar korunaklı görünen tablo, Korkut’un Kürt kimliği nedeniyle çizik yiyor. Artık iktidara yakın olmanız etmiyor. Bunu ısrarla, kendinizi reddedercesine tekrarlamanız bekleniyor.

Ersin Korkut da bir gün kendini bir fotoğrafta HDP otobüsünün tepesinde, bir miting anında görüyor. Gelin görün ki hafızasında o ana dair tek bir kayıt bile yok! HDP’yi desteklemeyi terörizmle eşdeğer gören sosyal medya insanları Korkut’u hedefe alıyorlar. Oturuyor, fotoğrafın orijinalini gösteriyor, açıklama yayımlıyor. Ama gerçekler linç kadar eğlenceli değil, kimse ilgilenmiyor.

Biz de istemiyoruz ama...

“Kimseye ölsün, gebersin diyemem!” Ne güzel, ne kadar insanca bir söz değil mi? Kimileri göre değil, hatta “terör yanlısı” bir söz!

Genç oyuncu Elçin Sangu bu sözleri Twitter’a yazdı ve kendini bir anda teröre destek vermekle suçlanırken buldu. Sabah gazetesi oyuncunun bu bu tweetini “Elçin Sangu’nun terör tweetleri takipçilerini çıldırttı!” başlığıyla duyurdu. Gelen yorumlar “Bizler de insanların ölmesini istemiyoruz” diye başlıyordu. Ancak “toprağından, suyundan, havasından, elektriğinden faydalandığın ülkene ihanet etmenin bedelini ödersin” diye devam ediyordu.

Hep bedel ödensin istiyordu insanlar. Nefes aldın, bedelini öde... Su içtin, bedelini öde... Ünlü oldun, bedelini öde... Bugün ak deriz, yarın kara... Akta ısrar mı ettin, bedelini öde...

“Yorumlar geliyor” diyor Gonca Vuslateri, “Neden şehitlerimizle ilgili fotoğraf paylaşmıyorsun? Neden kıyıya vuran çocuğu paylaşmıyorsun? Neden sen de üzülmüyorsun? Gerisi küfürler... Hakaretler...”

Cevap verse bir türlü vermese bir türlü... Neden üzülmüyorsun sorusunun nasıl bir cevabı olabilir? Cevabı çoktan önyargıya kurban edilmiş bu soru karşısında kim kimi ikna edebilir?

Sevgiyle, adaletle...

Yine de deniyor Vuslateri, “Müthiş bir linç enerjisi var ülkede” diyor, “Buna ‘dur’ diyecek bir güç yaratmalıyız. Sevgiyle... Adaletle... Yardımlaşarak... Gel kardeşim diyerek... Eğer böyle olmayacaksa, ben ölürsem cenazemde rica ediyorum yakanıza kendi fotoğrafınızı asın, çünkü siz de yaşamıyorsunuz demektir.”

Kimsenin birbirini sevmediği, karşısına çıkan herkesi potansiyel düşman saydığı, saldırmayı, tehdit etmeyi kendine hak gördüğü, devletin tehdit edileni korumak yerine tehdit edenin sırtını sıvazladığı yerlerde kimse “Yaşıyorum” diyemez. Olsa olsa “hayatta kalmak”tır eldeki...

Ne diyordu giydiği kıyafet nedeniyle Muğla’da linç edilmek istenen ve zorla Atatürk büstü öptürülen İbrahim Çay: “Bana saldıranlar komşularımdı.

Kapının önünde araçlar durunca hemen kaçtım. Başka bir nedenle gelmiş olduklarını düşünmedim çünkü batıda Kürt olmak bunu gerektirir.”

Batıda Kürt olmanın kaçmayı, muhalif olmanın linç girişimlerini göğüslemeyi, gazeteci olmanın saldırılara hazırlıklı olmayı gerektirdiği bir ülkede “hayatta kalmak” da az başarı değildir hani...

Erdoğan’ın sahici dostları kimler?

George Orwell “1984” adlı romanında distopik bir dünya anlatır okura; totaliter bir rejim vardır, insanlar korku, propaganda, beyin yıkama sarmalında yaşamaya çalışırlar. Tek partinin dayattığı görüşler, bir mısır tanesini yutan kuşlar gibi yerleşir insanların içine... Orwell, yeryüzünde bir cehennem senaryosu yazmıştır bir anlamda. Yazdığı her cümlenin gün gelip gerçeğe dönüşeceğinin çok iyi farkındadır.

Ne var ki hesap etmediği bir şey vardır: Gün gelip Alev Alatlı adlı bir Türk yazarın çıkıp otoriterliğiyle ortalığı kasıp kavuran bir lidere “Bugün George Orwell olsa sizi ayakta alkışlardı” diyeceği...

Alatlı dokuz ay önce Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri’ni alırken Cumhurbaşkanı Erdoğan’a böyle seslenmişti. Ve devam etmişti: “Sizin sahici dostlarınız sanatçılar ve edebiyatçılar arasındandır.”

Keşke bu sözü sarf ederken “Sahici dostlarınız onlardır. Çünkü size yalakalık etmez, doğruyu söylerler” demek isteseydi; “Kral çıplak demekten çekinmezler. Böylece kendinizi dev aynasında görmekten kurtulur, hakikatle yüzleşirsiniz. İşte o sanatçıları kırmayın, dökmeyin... Onlar size lazım”.

Oysa Alatlı, “Bir kalem darbesi ile, atar ergenleri sokağa döktüler” diye tarif ettiği yazarları dost değil düşmanlar arasına koyuyordu. Oyunu AKP’ye vereceğini açık açık söylüyor, başka partiyi desteklediklerini açıklayanları anasından doğduğuna pişman edenler tarafından alkış yağmuruna tutuluyordu.

Bu kargaşanın içinde bize ancak kendi ağzından dökülen şu temenniyi tekrarlamak düştü: “Alev Alatlı’nın teşekkür konuşmasının TT olmadığı, abuk sabuk gündemlerin rağbet görmediği bir Türkiye düşlüyorum.”

Öfke büyük, tepki sert ama...

Bu oranda kutuplaşan ülkelerde hayal kırıklıkları kolay, öfkeler büyük, tepkiler sert oluyor. Bir davete icabet etmek, bir fotoğraf karesinde yer almak dahi sizi öfke selinin ortasında bırakıyor. Tıpkı Eser Yenenler’in başına gelen gibi..

Gezi Direnişi sırasında “Arkadaşlar Gezi Parkı Direnişi ile ilgili yaratıcı tweetlerinizi ve görüntülerinizi bana mentionlayabilir misiniz” diye soran oyuncuyu, iki yıl sonra Tayyip Erdoğan ile aynı karede görenler kendilerini ihanete uğramış hissediyorlar. Haksız değiller.

Kabahat kimde?

Direniş sırasında yaptığı televizyon programında Gezi’den söz etmekle övünen birini, polis şiddetini “Emri ben verdim” diye savunan Erdoğan ve onun en büyük hayranlarından Acun Ilıcalı ile aynı karede memnun bir gülümsemeyle görenler hayal kırıklığına uğruyorsa kabahat kimde?

O Acun Ilıcalı ki Gezi Direnişi ile ilgili yorumu sorulduğunda “Birilerinin bizim birbirimize düşmemiz için çabaladığını düşünüyorum” demişti.

Doğru. Birileri birbirimize düşmemiz için çabalıyor.

Ama Ilıcalı’nın kast ettiği gibi Türkiye geliştiği için değil; oy için, iktidar için, han, hamam, saray için...

Yazı dizisinin 1. Bölümü: 'Yeni Türkiye' linç seviyor'

Yazı dizisinin 2. Bölümü:  Zekâ ve izan artık buralarda oturmuyor

Yazarın Son Yazıları

Türkiye'ye yeniden inanmak için umut Nesin gibilerle var!

Patlayan bombaların, kaybedilen canların, ambargo konan özgürlüklerin arasında bir umut varsa eğer; Ali Nesin gibiler sayesinde var.

Devamını Oku
02.07.2016
Kendine müslüman

Türkiye’nin turnusol kâğıdı

Devamını Oku
25.06.2016
Üç başbakan çıkaran okul

Üç başbakan çıkaran okul

Devamını Oku
18.06.2016
Her devrin tuhafı

Her devrin tuhafı

Devamını Oku
12.06.2016
'İyi ki evlendik'

'İyi ki evlendik'

Devamını Oku
05.06.2016
Ne sırlar ne de bıyık kurtardı

Ne sırlar ne de bıyık kurtardı

Devamını Oku
29.05.2016
Havuzun ‘bitanesi’

AKP’nin kurduğu ilk hükümetten geriye kalan tek isim Binali Yıldırım, nihayet partisinin genel başkanlığına ulaştı. Şimdi AKP’nin kurduğu 8. hükümetin başbakanı olmasına bir adım kaldı. Ne demişler, tekkeyi bekleyen çorbayı içer.

Devamını Oku
20.05.2016
Arda nereye koşuyor?

Arda nereye koşuyor?

Devamını Oku
15.05.2016
Uzaklardan bir mektup... Hepiniz paltomdan çıktınız

Uzaklardan bir mektup... Hepiniz paltomdan çıktınız

Devamını Oku
08.05.2016
Sessiz ve sabırlı ip cambazı

Kimileri saygı duysa kimileri hor görse de, Angela Mer kel’in “dünyanın en güçlü kadını” olduğu konusunda hemen herkes hemfikir.

Devamını Oku
01.05.2016
Artık 'liderlik' istiyor

Artık 'liderlik' istiyor

Devamını Oku
24.04.2016
Onlar kovulmayı hiç düşünmediler

Onlar kovulmayı hiç düşünmediler

Devamını Oku
17.04.2016
Harcında siyaset var

Harcında siyaset var

Devamını Oku
10.04.2016
'O ses Türkiye' değil artık!

'O ses Türkiye' değil artık!

Devamını Oku
03.04.2016
Emek dolu üç hayat

Emek dolu üç hayat

Devamını Oku
20.03.2016
'Saray'a bir üçlük

'Saray'a bir üçlük

Devamını Oku
13.03.2016
Ne olacak bu AKM'nin hali?

Ne olacak bu AKM'nin hali?

Devamını Oku
06.03.2016
Kitaplarla dolu bambaşka bir dünyası var

Kitaplarla dolu bambaşka bir dünyası var

Devamını Oku
28.02.2016
CHP'ye karşı CHP'li

CHP'ye karşı CHP'li

Devamını Oku
21.02.2016
Hanedandan Picasso'ya

Hanedandan Picasso'ya

Devamını Oku
14.02.2016
Her şeyin bir fiyatı mı var?

Her şeyin bir fiyatı mı var?

Devamını Oku
07.02.2016
Gürül gürül bir aktör

Gürül gürül bir aktör

Devamını Oku
31.01.2016
'Okuyan' bir gazeteci

'Okuyan' bir gazeteci

Devamını Oku
24.01.2016
Devletle özgür aklın kavgası

Devletle özgür aklın kavgası

Devamını Oku
17.01.2016
Heykeli 'yıkılacak' adam

Heykeli 'yıkılacak' adam

Devamını Oku
10.01.2016
Barışı artık kim çağıracak?

Barışı artık kim çağıracak?

Devamını Oku
27.12.2015
Aziz Nesin duymasın!

Aziz Nesin duymasın!

Devamını Oku
20.12.2015
Artçıları bir türlü bitmeyen hoca

Ordu, silahlı kuvvetler Celal Şengör’ün anahtar sözcükleri...“Ben bir bilim adamından önce bir askerim” diyecek kadar. Lise yıllarında akranları yazarlara, çizerlere hayranken o bir Hitler tutkunuydu.

Devamını Oku
13.12.2015
Tutsak iki kalem

Tutsak iki kalem

Devamını Oku
06.12.2015
Sovyet kimlikli 21. yüzyıl çarı

Sovyet kimlikli 21. yüzyıl çarı

Devamını Oku
29.11.2015
Kimse bilmiyor Devlet nerede?

Kimse bilmiyor Devlet nerede?

Devamını Oku
08.11.2015
Boşver diyemiyor

Boşver diyemiyor

Devamını Oku
01.11.2015
Devrim'den Toros'a araba sevdası

Devrim'den Toros'a araba sevdası

Devamını Oku
25.10.2015
Her şey ondan bekleniyor

Her şey ondan bekleniyor

Devamını Oku
18.10.2015
Yeni Türkiye'nin yeni sembolü

Yeni Türkiye'nin yeni sembolü

Devamını Oku
11.10.2015
Hitler'in bebeği bu badireyi atlatır mı?

Hitler'in bebeği bu badireyi atlatır mı?

Devamını Oku
04.10.2015
Dil acılaşınca akıl sürçer

Dil acılaşınca akıl sürçer

Devamını Oku
26.09.2015
Zekâ ve izan artık buralarda oturmuyor

Gezi Direnişi sosyal medya üslubu açısından da milat oldu. Erdoğan öfkelendi, AKP’liler saldırdı: Twitter, Facebook, Instagram; ortaçağda giyotinlerin kurulduğu meydanlara dönüştü. Gezi Direnişi’ne bir şekilde katılıp sosyal medyadaki linç üzerine en büyük Erdoğan sevdalısı haline dönüşenler de oldu. Gezi’de yenilen gazın hatırı 40 gün sürmüştü...

Devamını Oku
25.09.2015
'Yeni Türkiye' linç seviyor

'Yeni Türkiye' linç seviyor

Devamını Oku
24.09.2015
İmkansızı başardı

Henüz 40’ında bir bilim adamı, Doç. Dr. Mete Atatüre “imkânsız” kabul edileni başardı. Ölçülmez denilen ışık seviyesinin gürültü ölçümünü gerçekleştirdi.

Devamını Oku
13.09.2015