Onlar kovulmayı hiç düşünmediler
Zeynep Miraç
Son Köşe Yazıları

Onlar kovulmayı hiç düşünmediler

17.04.2016 06:00
Güncellenme:
Takip Et:

George Orwell’in çok bilinen bir sözüdür. “Gazetecilik, başkasının basılmasını istemediği şeyi yayımlamaktır” der; “Geri kalan her şey halkla ilişkilerdir”. Türkiye’de gazeteciliğin halkla ilişkilerle sıklıkla iç içe geçmesi yeni değil. Kimi gazetecilerin iktidarın halkla ilişkilerciliğine soyunması da öyle. Bizim için yeni olan, bu gazetecilerin yolda bir safra gibi atılmalarını izlemek.

Bu yazının dört konuğu var. İktidarı destekledikleri süre boyunca gözlerini adaletsizliklere kapatan; sonunda görüp duymadıkları ne varsa yüz yüze gelen dört gazeteci. Bu dört kişi sıra dışı örnekler değil. Başı sonu belli bir yolda ilerlerken trenden ilk atılanlar. Gerçeğin peşinde koşarken hapse atılan, yaralanan, hayatını kaybeden gazetecilerin değil, gerçeği eğip bükenlerin yanında olmayı tercih edenler. Gelecek kuşaklar onları böyle hatırlayacak.

TOLERANS HERKESE LAZIM

Koşulsuz destek verdiği AKP’nin gadrine uğrayan gazetecilerden biri, “eski Maocu, yeni liberal” olarak anılan Gülay Göktürk. 1949’da subay bir babanın çocuğu olarak doğdu. Fatih Kız Lisesi’nde okurken AFS bursu ile ABD’ye gitti. Vietnam Savaşı sürüyordu, Göktürk oradan Anti-Amerikancı bir dünya görüşüyle döndü. 1967’de ODTÜ’ye girdi. Sosyalist Fikir Kulübü’nde Sinan Cemgil’lerle, Hüseyin İnan’larla arkadaş oldu. Eylemler, işgallerle geçen yıllardı. Dünyayı değiştireceğine inanan gençlerin heyecanını ve tutkusunu taşıyordu. Okulu bıraktı. Aydınlık hareketine girdi, iplik fabrikasında çalışmaya başladı.

Solcu diye işten atıldı

Muhtıra verildi, Şafak Davası başladı. 1972’de girdiği cezaevinden iki yıl sonra, 1974 affıyla çıktı. Yeniden fabrikada çalışmaya başladı.

1977’de Aydınlık dergisi gazeteye dönüştüğünde işçi sayfasını hazırlıyordu. 2,5 yıl süresince her gün yayımlanan gazete, 12 Eylül 1980’de askeri yönetim tarafından kapatıldı. Gülay Göktürk ve onun gibi Aydınlık ekibinin içinde yer alan eşi Metin Göktürk için de bir devir kapanıyordu. Hareketten ayrıldılar.

Gülay Göktürk üniversiteye dönmeyi düşünmedi, ana akım gazetelerde denedi kalemini. Hem Güneş hem de Günaydın önce ona iş verdi, ardından ‘solcu geçmişini’ gerekçe göstererek vedalaştılar. Sırada hayata ve mesleğe sıfırdan başlayacağı bir adres vardı. Stajyer olarak girdiği Nokta dergisinde yıllar içinde genel yayın yönetmeni yardımcılığına kadar yükselmişti ki dergiyi Asil Nadir satın aldı. 1990 yılıydı, Gelişim Yayınları’nın sahibi Ercan Arıklı Aktüel’i çıkarıyordu. Önce Nokta’da bıraktığı unvanla başladı, ertesi yıl genel yayın yönetmeni oldu. Dört yıl sonra Yeni Yüzyıl’da, 1999’da ise Sabah’ta köşe yazarıydı.

‘Endişe verici’ gidişat

2003 yılında Tercüman gazetesine transfer oldu, gazete sonradan adını Bugün olarak değiştirdi. Bugün, Gülen cemaatine yakın duran bir yayındı. Göktürk 2014 Eylül’ünde 17-25 Aralık operasyonlarını eleştirip tavrını hükümetten yana koyunca ayrılık vakti geldi. Yeni adresi, ancak iki yıl yazabileceği Akşam’dı. AKP’nin liberallerle yolunun çoktan ayrıldığını unutup, Etyen Mahçupyan ile Yiğit Bulut arasındaki faiz kavgasında Mahçupyan tarafında yer alınca işinden oldu.

Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, “Vicdani bir eşiktir” dediği Gülay Göktürk’ün tekrar yazmaya başlaması için köşesinden bir imza kampanyası başlattı. Sabah gazetesi kapılarını açsa da Göktürk artık yazmama kararı aldığını duyurdu ve Akşam’dan gönderilmesine dair “Bu kadar toleranssız olduklarını bilmiyordum. Benim için değil ama gidişat açısından endişe verici” açıklamasını yaptı. Başkalarından esirgenen adalet ancak kendisine gerektiğinde ses çıkaran tek kişi değildi.

Şimdi “Gidişat iyi değil” derken “Polis, Gezi Parkı’nda azgınca saldırsaydı 6 kişi ölür müydü?” diye yazdığını hatırlıyor mu acaba? Henüz bıyığı terlememiş çocuklar başlarına isabet eden gaz fişeği nedeniyle ölürken “Polisler, ekranları başında izleyen birçok insana ‘Bu kadar da acz olur mu’ dedirtecek kadar yumuşak ve sabırlı davrandı” dediğini hatırlıyor mu?

Kovulmasına neden olan yazıdan altı ay önce iktidara yakın medyanın seviyesindeki düşüşten bahis açmış, ‘kendisi dışında kimseyi yeteri kadar sadık bulmayan gazeteci tipi’ni eleştirmişti. “Kimin defterinin dürüleceğinin, kimin hangi vadede tasfiye edileceğinin televizyon ekranlarından ilan edildiği günler yaşıyoruz” demişti. İşaret ettiği kişi Cem Küçük’tü. Onun tasfiyesine de kısa süre kalmıştı.

SONU KOMİK OLMADI

2016’nın ilk gününde artık emekli olduğunu ilan etti Salih Memecan. Ümit Alan, 6 Ocak’ta BirGün’deki köşesinden Memecan’ın 22 Nisan 2015’ten bu yana siyasi karikatür çizmediğini ancak kimsenin de dönüp “Niye çizmiyor?” diye sormadığını hatırlattı. Seveni sormadığı gibi sevmeyeni de tepki vermemişti buna. O da çatışmasızlıktan sıkılıp 2016’nın ilk gününde “Emekli oldum” deyiverdi. “Demek ki” diyordu Ümit Alan, “Bazı yandaş starları bizzat onları sevmeyenler yaratıyor, o isimler tepkilerle büyüyor.”

Bir zamanlar Erdoğan’ı evinde ağırlayan, eşi iki dönem AKP milletvekilliği yapan Memecan iktidar çevrelerinde gözden düşmüştü çoktan. Yine Alan’dan alıntılayalım: “Bir zamanlar ‘hoşgörü’ diye sunulan, aslında bir ‘zorunlu tahammül’ de olan bir devrin sonundayız. (...) Mizah gibi kökünde muhalefet yatan bir sanatı iktidarın hizmetine sunmuş Memecan’a bile tahammül edememeleri ondan”.

Tıpkı Gülay Göktürk gibi AKP’nin tahammül uçurumundan yuvarlanan Salih Memecan’ın Göktürk ile tek benzerliği bu değil. O da lisedeyken AFS bursuyla ABD’ye gitti. Gençliğinde devrimci hareketin içinde yer aldı. O da ODTÜ’lü, mimarlık mezunu.

Karikatüre kekeme bir çocuğun kendini ifade etme çabasıyla başladı. Çizdikleri, henüz üniversitedeyken CHP’ye yakın yayınlarda yayımlanmaya başladı. Doktorasını ABD’de tamamlayıp Türkiye’ye geri geldiğinde Nokta dergisinde çalışmaya başladı. Göktürk’ün aksine solcu olarak gittiği ABD’den serbest ekonomiye inanarak döndü. O da Nokta’nın ardından Sabah gazetesine transfer oldu. Ön sayfada siyaseti hicveden Bizimcity’i, arka sayfada ise Limon ile Zeytin’in maceralarını anlatan Sizinkiler’i çiziyordu.

Kimi güldürüyor?

28 Şubat’ta darbenin karşısında durdu, tam da o dönemde yeniden ABD’ye gitti. Uğradıkları haksızlıklara karşı çıktığı muhafazakâr çevreyle yakınlaştı. “Mağduriyetlerinden dolayı bir araya gelip konuşmuşuzdur. İnsanlar tanışarak, konuşarak birbirlerini daha iyi tanıyorlar, anlıyorlar. Uzakta kalınca yaftalıyorlar” diyecekti. Bu sırada Abdullah Gül ile dost oldu. ABD’de okuyan Emre Gül, Memecan’ların evinde kalıyordu.

Türkiye’ye döndüklerinde AKP iktidar olmuştu, eşi Nursuna Memecan ise AKP milletvekiliydi. Salih Memecan ise muhalif çizgilerini bir kenara bırakmıştı. Bizimcity’de kurşunlar şerife değil, ona karşı çıkanlara atılıyordu artık.

Önce meşhur kedi karikatürü nedeniyle Musa Kart’a, sonra Penguen ve Leman dergilerine dava açan Başbakan Erdoğan’ın en sevdiği karikatüristti artık. Onu 2008 yılında evinde ağırladığında en çok konuşulanlardan biri, Emre Aköz’ün Erdoğan’ın karşısında viski içebilmiş olmasıydı. Erdoğan’ın içki içen herkesi alkolik, milli içkiyi ise ayran ilan etmesine henüz birkaç yıl vardı.

Hükümeti eleştirince...

Memecan, 2010’da Medya Derneği’ni kurup ilk ziyaretini dönemin Başbakanı Erdoğan’a yaptı ve hapisteki gazeteciler, ifade özgürlüğü sorunları yerine Başbakan’ın basına sitemlerini konuştu. Cevabını Emrah Serbes’ten aldı: “Sen mizahçı olamazsın. Sen ancak Tayyip Erdoğan’ı güldürürsün.”

Limon ve Zeytin’le büyüyenler gün gelip yaşamlarına sahip çıkmak için Gezi Parkı’na toplandıklarında onlarla arasına “Eylemciler arasında işbölümü” karikatürünü çizecek kadar mesafeler girmişti: “Sen taş atacaksın. Sen Molotof kokteyli. Sen barikat kuracaksın. Sen öleceksin”. 28 Şubat’ın gadrine uğrayanlara gösterdiği hassasiyeti, onların mağdur ettiklerinden esirgiyordu artık.

1 Ocak 2015’te hükümete eleştiriler taşıyan bir karikatür çizdiğinde şaşkınlıkla karşılandı. Siyasi çizgileri ancak nisan ayına dek sürebildi. Ümit Alan’a göre emekli olan sadece Memecan değildi, aynı zamanda AKP’nin ‘bazı çevrelerle’ iyi geçinme devriydi.

SEN MİSİN OYUNU AÇIKLAYAN

Cansiperane mücadele verdiği bir oyundan beklemediği anda çıkarılanlardan biri de Sevilay Yükselir oldu. 7 Haziran seçimlerinden önce oyunu HDP’ye vereceğini açıklar açıklamaz Sabah gazetesinden çıkarıldı. Şaşırmıştı bu sonuca. ‘Şakşakçı koronun üyesi’ olmadığını söylüyor, AKP’li troller tarafından vatan haini ilan edildiğini söylüyordu. HDP’yle ilgili tavrının AKP tabanında olumlu karşılık bulmasını elbette beklemiyordu; ancak bu kadar çirkin bir reaksiyonla karşı karşıya kalacağını da tahmin etmiyordu!

Muhaliflerin dili

CHP milletvekili Şafak Pavey’e geçirdiği tren kazasıyla ilgili saldırabilen, Erdoğan’a tapındığını söylemekten çekinmeyen Sevilay Yükselir artık muhaliflerin cümleleriyle konuşur olmuştu.

1973’te Malatya’da Alevi bir ailenin kızı olarak doğdu Sevilay Yükselir. İstanbul Üniversitesi’nde gazetecilik okudu. Habertürk’te Çapraz Ateş programını hazırladı; Olaylar ve Gerçekler programında Fatih Altaylı’ya moderatörlük yaptı.

Altaylı’ya kırgın

Kanaldan ayrıldı; o da tıpkı Memecan ve Göktürk gibi Sabah yazarı oldu. Zaman gazetesine verdiği söyleşide getirdiği kulis bilgilerini yazması için Fatih Altaylı’ya ilettiğini ama artık kendisi için çalışmak istediğini anlattı. Altaylı’ya kırgındı; görüş ayrılıkları hep olmuştu zira Altaylı milliyetçi bir görüşe, kendisi ise liberal çizgiye yakındı.

Erdoğan kusura baktı

Annesinin, babasının CHP’li olduğunu açıkladıktan sonra Sabah’ta izleyeceği yolu “Kendimi AK Parti demek için zorlayamam” diye anlatmıştı,; “Zaten Sabah’a gelmişim, yandaş diye görünüyorum. Bu saatten sonra bir de AK Parti yazarsam bittim ben. O yüzden Başbakan kusura bakmasın.”

Ancak Başbakan kusura baktı. Emekli olmayı umduğu Sabah’la yolları ayrıldı. Bu kararı saygıyla karşılıyordu ama ardından gelen bir başka kararı kabullenemiyordu:

“Ben işten kovulduktan 1 gün sonra oğlumun Star Medya Grubu’nda 5 yıldır görev yapan babasının da işten atıldığını öğrenmesi ve ona yaşatılan bu travmayı asla kabul edemiyorum. Star Grubu’nun patronu ve Ethem Sancak’la çok iyi tanışırız. Çok sohbetlerimiz olmuştur abi-kardeş. Bana derdi ki hep; ‘Benim yolum Hz. Ali yoludur. Onun gibi yiğit, delikanlı olmaya çalışıyorum’. Hiç kusura bakmasın Ethem Abi ama benim aldığım tavır dolayısıyla çalıştığım gazetenin benimle ilişiğini kesmesini gerekçe gösterip oğlumun babasını işten çıkarması bir Hz. Ali yolu değil, olsa olsa Hz. Ali’nin evlatlarına zulmeden Yezid’in yoludur!”

Kazanın doğurduğuna inanmakta güçlük çekmeyenlerin öldüğüne inanmakta zorlanışıydı bu tepki.

VURULMAMIŞ GİBİ DAVRANIYOR

1978 doğumlu Küçük Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Bölümü mezunu. ABD Büyükelçisi John Bass’a ülkesinin tarihini ve kültürünü ondan daha iyi bildiğini söyleyecek kadar iddialı bu konuda. İktidara destek vermeyen gazetecileri hedef gösterip kovulacaklar listesi yaparak tanınmadan önce muhafazakâr görüşlü yayınevlerinde çevirmenlik, editörlük yapıyordu. 2016 başında Erdoğan’ın davetini reddeden ve onu “katil” olarak niteleyen Noam Chomsky’nin kitabını, Andrew Mango’nun “Sultan’dan Atatürk’e” kitabını çevirdi.

Öngörüler

Adı AKP-Gülen Cemaati kavgasından sonra duyulmaya başladı. Akşam’a verdiği söyleşide 17 Aralık yaşanmamışken öngörülerde bulunduğunu açıkladı: “Bu cemaat meseleleri çıkmaya başladığında, 2011’den itibaren, bir şeylerin ters gittiğini yakın çevreme sürekli söylüyordum. Mesela cemaatin şike kumpası olduğu zaman bizden kitabı çıkan Rasim Ozan Kütahyalı ile bizim yayınevinde kavga ettim. ‘Cemaat tüm devleti yönetiyor Rasim. TSK’dan daha beter hale geldi. Bunlar yarın Tayyip Erdoğan’ı da hedef alırlar’ dedim ta Temmuz 2011’de. Kendisi şahittir. Rasim ise ‘Sen paranoyak olmuşsun Cem’ dedi”.

Ülkenin ihanet bekçisi

O zaman parlamaya başlayan yıldızının Kütahyalı nedeniyle söneceğini tahmin etmiyordu.

yazmaya başladı; Gülen Cemaati’nin darbe planladığını söylüyordu. Bu yazılarından dolayı onu uyaranlar vardı. Hatta bazı yazıların yayımlanmadığını “Tamamen iyi niyetle gazete yönetiminin bana zarar gelmemesi için yayımlamadığı yazılar” diye tarif edecekti. 17 Aralık 2013’ten sonra artık yazıları kenarda beklemiyor, ateşin altını harladıkça daha çok alkış alıyordu. Kendini ülkenin ihanet bekçisi ilan etti. Gazetecileri “ihanet edenler ve etmeyenler” olarak ikiye ayırdı. Kendisine göre öngörülü, evrensel değerlerle gazetecilik yapanlara göreyse tetikçiydi. O “söylediklerim çıkıyor” diyordu, diğerleri ise “başa gelecek musibetleri ona söyletiyorlar”. Git gide emir kipiyle konuşmaya başladı.

Her attığı gol oluyor gibi davrandıysa da auta çıkan topu kaleyi bulandan fazlaydı. 2014’te ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Douglas Frantz’a yöneltilen bir soru yüzünden Milliyet yazarı Kadri Gürsel’e ateş etti. Ancak Gürsel o soruyu kendisinin değil Star yazarı Fehmi Koru’nun sorduğunu yazınca kurşun bumerang gibi kendisine döndü. Fakat iktidara yakın kalemlerin ortak özelliği Küçük’te de görülüyordu: Vurulmamış gibi davrandı.

Gün geldi güvendiği dağlara kar yağdı. Hatası, bir açıp bir kapayan havada yaşadığını görememekti. Genelkurmay Başkanı için “Direnirse istifasını verir” diye yazdıktan sonra askeri savcılığa çağrılan Sabah gazetesi yazarı Kütahyalı’yı destekleyen yazısının ardından bir yıldır çalıştığı Star gazetesinden kovuldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçağa davet edilen gazeteciler listesinden de çıkarıldı. Nasreddin Hoca’nın kazanı, onun için de ölmüştü.

Yazarın Son Yazıları

Türkiye'ye yeniden inanmak için umut Nesin gibilerle var!

Patlayan bombaların, kaybedilen canların, ambargo konan özgürlüklerin arasında bir umut varsa eğer; Ali Nesin gibiler sayesinde var.

Devamını Oku
02.07.2016
Kendine müslüman

Türkiye’nin turnusol kâğıdı

Devamını Oku
25.06.2016
Üç başbakan çıkaran okul

Üç başbakan çıkaran okul

Devamını Oku
18.06.2016
Her devrin tuhafı

Her devrin tuhafı

Devamını Oku
12.06.2016
'İyi ki evlendik'

'İyi ki evlendik'

Devamını Oku
05.06.2016
Ne sırlar ne de bıyık kurtardı

Ne sırlar ne de bıyık kurtardı

Devamını Oku
29.05.2016
Havuzun ‘bitanesi’

AKP’nin kurduğu ilk hükümetten geriye kalan tek isim Binali Yıldırım, nihayet partisinin genel başkanlığına ulaştı. Şimdi AKP’nin kurduğu 8. hükümetin başbakanı olmasına bir adım kaldı. Ne demişler, tekkeyi bekleyen çorbayı içer.

Devamını Oku
20.05.2016
Arda nereye koşuyor?

Arda nereye koşuyor?

Devamını Oku
15.05.2016
Uzaklardan bir mektup... Hepiniz paltomdan çıktınız

Uzaklardan bir mektup... Hepiniz paltomdan çıktınız

Devamını Oku
08.05.2016
Sessiz ve sabırlı ip cambazı

Kimileri saygı duysa kimileri hor görse de, Angela Mer kel’in “dünyanın en güçlü kadını” olduğu konusunda hemen herkes hemfikir.

Devamını Oku
01.05.2016
Artık 'liderlik' istiyor

Artık 'liderlik' istiyor

Devamını Oku
24.04.2016
Onlar kovulmayı hiç düşünmediler

Onlar kovulmayı hiç düşünmediler

Devamını Oku
17.04.2016
Harcında siyaset var

Harcında siyaset var

Devamını Oku
10.04.2016
'O ses Türkiye' değil artık!

'O ses Türkiye' değil artık!

Devamını Oku
03.04.2016
Emek dolu üç hayat

Emek dolu üç hayat

Devamını Oku
20.03.2016
'Saray'a bir üçlük

'Saray'a bir üçlük

Devamını Oku
13.03.2016
Ne olacak bu AKM'nin hali?

Ne olacak bu AKM'nin hali?

Devamını Oku
06.03.2016
Kitaplarla dolu bambaşka bir dünyası var

Kitaplarla dolu bambaşka bir dünyası var

Devamını Oku
28.02.2016
CHP'ye karşı CHP'li

CHP'ye karşı CHP'li

Devamını Oku
21.02.2016
Hanedandan Picasso'ya

Hanedandan Picasso'ya

Devamını Oku
14.02.2016
Her şeyin bir fiyatı mı var?

Her şeyin bir fiyatı mı var?

Devamını Oku
07.02.2016
Gürül gürül bir aktör

Gürül gürül bir aktör

Devamını Oku
31.01.2016
'Okuyan' bir gazeteci

'Okuyan' bir gazeteci

Devamını Oku
24.01.2016
Devletle özgür aklın kavgası

Devletle özgür aklın kavgası

Devamını Oku
17.01.2016
Heykeli 'yıkılacak' adam

Heykeli 'yıkılacak' adam

Devamını Oku
10.01.2016
Barışı artık kim çağıracak?

Barışı artık kim çağıracak?

Devamını Oku
27.12.2015
Aziz Nesin duymasın!

Aziz Nesin duymasın!

Devamını Oku
20.12.2015
Artçıları bir türlü bitmeyen hoca

Ordu, silahlı kuvvetler Celal Şengör’ün anahtar sözcükleri...“Ben bir bilim adamından önce bir askerim” diyecek kadar. Lise yıllarında akranları yazarlara, çizerlere hayranken o bir Hitler tutkunuydu.

Devamını Oku
13.12.2015
Tutsak iki kalem

Tutsak iki kalem

Devamını Oku
06.12.2015
Sovyet kimlikli 21. yüzyıl çarı

Sovyet kimlikli 21. yüzyıl çarı

Devamını Oku
29.11.2015
Kimse bilmiyor Devlet nerede?

Kimse bilmiyor Devlet nerede?

Devamını Oku
08.11.2015
Boşver diyemiyor

Boşver diyemiyor

Devamını Oku
01.11.2015
Devrim'den Toros'a araba sevdası

Devrim'den Toros'a araba sevdası

Devamını Oku
25.10.2015
Her şey ondan bekleniyor

Her şey ondan bekleniyor

Devamını Oku
18.10.2015
Yeni Türkiye'nin yeni sembolü

Yeni Türkiye'nin yeni sembolü

Devamını Oku
11.10.2015
Hitler'in bebeği bu badireyi atlatır mı?

Hitler'in bebeği bu badireyi atlatır mı?

Devamını Oku
04.10.2015
Dil acılaşınca akıl sürçer

Dil acılaşınca akıl sürçer

Devamını Oku
26.09.2015
Zekâ ve izan artık buralarda oturmuyor

Gezi Direnişi sosyal medya üslubu açısından da milat oldu. Erdoğan öfkelendi, AKP’liler saldırdı: Twitter, Facebook, Instagram; ortaçağda giyotinlerin kurulduğu meydanlara dönüştü. Gezi Direnişi’ne bir şekilde katılıp sosyal medyadaki linç üzerine en büyük Erdoğan sevdalısı haline dönüşenler de oldu. Gezi’de yenilen gazın hatırı 40 gün sürmüştü...

Devamını Oku
25.09.2015
'Yeni Türkiye' linç seviyor

'Yeni Türkiye' linç seviyor

Devamını Oku
24.09.2015
İmkansızı başardı

Henüz 40’ında bir bilim adamı, Doç. Dr. Mete Atatüre “imkânsız” kabul edileni başardı. Ölçülmez denilen ışık seviyesinin gürültü ölçümünü gerçekleştirdi.

Devamını Oku
13.09.2015