Deniz dev bir senfonidir

24 Temmuz 2019 Çarşamba

Tam da yazın ortasındayız. İstanbul’daki siyasal fırtınaları atlatmanın huzuru içinde Ege’de bir tatildeyiz. Nedense insanlar denize açıldı mı, ya da dağlara çıktı mı, kendi sesini duymak, doğaya seslenmek ihtiyacı duyarlar. O ses özgürlük sesidir. Detone olmak, şarkıyı yanlış söylemek serbesttir. O anda doğa size müzikle özleşme özgürlüğü vermiştir. Müzik, günün her saatinde size eşlik edebilir.
Teknede sabah erken yola çıkmak ayrı bir törendir. Örneğin Marmaris’in Orhaniye koyundaki görkemli Ceneviz Kalesi’nin arkasında sabaha karşı demir alıyorsanız, gün doğmadan savaşa hazırlanan şövalyelerin sesini duyabilirsiniz. Bruckner’in 4. Senfonisi’ndeki “Scherzo” size bu esini verebilir: Buğulu bir orman, uzak denizlerde savaşa çıkmak için şövalyeler zırhlarını giyiyor; av borularının hazırlık çağrısı ağaçların yankısında çoğalıyor. Ormandaki hayvanlar kaçışıyor. Değişik pirinç çalgıların aralarındaki söyleşiyle güneş doğuyor. Besteci bu senfoniye “romantik” başlığını verdiğinde böyle bir tablo çizmemi kabul eder miydi, bilemem. Ama orkestrada yarattığı o harika renkler yeni imge güçlerini süsleyecek, çağlar boyu yeni yorumlara açık olacaktır.
Sonra, günün her saatinde, denizin her anında alabildiğine Mozart dinleyebilirsiniz: Piyano konçertoları, flütlü kuvartetler, keman sonatları. O müzik sizinle birlikte suların üstünde kayacaktır.

Her çağda esin kaynağı
Tarihteki en eski çalgının denizi ve rüzgârı yansıtan üflemeli bir çalgı olduğunu biliriz. Barok çağın dramatik anlatımında deniz imgesiyle bağlantılı müzik, sudaki yansımalarla pek çok yapıtta belirir. Telemann’ın “Wassermusik” adlı yapıtı Hamburg’da medceziri yansıtan mitolojik bir öyküdür. Rameau’nun “Dardanus”u bir deniz canavarını betimler. Denize yansıyan ince bir güneş huzmesi Vivaldi’nin Mevsimler’indeki kemanın tiz solosunda duyulur. 19. yüzyıldaki Romantizm yalnız müzikte değil, bütün sanat dallarında doğayı yansıtır. Resim sanatında denizi en güzel yansıtan tablolar bu çağda yapılmıştır. Edebiyatçılar zengin hayallere dalmıştır. En zengin ve estetik sesler bu çağın orkestrası içinden doğmuştur. Mendelssohn’un bir gemi yolculuğundan etkilendiği “Fingal Mağarası”nda deniz dehşet vericidir.
Operada en çok etkilendiğim deniz imgelerinden birisi Wagner’in “Uçan Hollandalı”sında, bestecinin Baltık Denizi’nde yaşadığı fırtınadan esinlendiği sahnedir.
Rimski-Korsakov, St. Petersburg Deniz Harp Akademisi’ni bitirince Rus donanmasında kaptan olarak denizlere açılmış. Bu arada hiçbir formal eğitimi olmasa da müziğe olan merakını da geliştirmiş; orkestrasyon falan bilmeden yaptığı ilk amatör kompozisyonlarını gemilerdeki uzak deniz yolculuklarında bestelemiş. Sadko operasının deniz sahnelerini, Şehrazad’ı sihirli ezgilerle donatmış.
Yirminci yüzyıl başındaki “İzlenimci” bestecilerin en etkin malzemeleri pus, su damlacıkları, sis, fırtına gibi imgelerdir. Debussy’nin “La Mer”i tıpkı empresyonist bir ressamın tablosu gibi işlenmiştir. Ravel’in “Ondine”i, ölümsüz denizkızıyla ölümlü bir adamın aşkını, deniz ile karanın karşıtlığını anlatır.
20. yüzyıl başındaki İngiliz besteci Vaughan Williams “Bir Deniz Senfonisi”nde denizi adeta film müziği gibi duyurur. Yunan asıllı besteci Xenakis’in sandalıyla denize açılıp bir gökbilimci gibi yıldızların devinimini incelerken, bestelediği müzik kadar o ortamda olasılık kurallarına dayalı stokastik müzik fikrini de geliştirir.
Denizi yaşarken, mutlaka ondan esinlenmiş yapıtları değil, yalnız denizin sesini dinlemek de yeterli. Deniz zaten başlı başına dev bir senfoni.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eski bayramlar 10 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları