Geçen hafta Kurban Bayramı’ydı. Dört buçuk gün kadar sürdü. Bu sürede benim yaşadığım semtteki sessizlik inanılmaz boyutlardaydı: Saatlerce yanımdaki caddeden tek bir araç geçmedi. Oturduğum sitede kimseler kalmamıştı. Bilmezdim bu kadar çok kuş sesinin balkonumdan duyulduğunu ve de bu kadar çok kuş çeşidi olduğunu. Ne klakson sesi ne küfürleşmeler ne arabasındaki radyoyu avaz avaz açmış kırolar vardı! Ne de egzoz patlatanlar. Bilmem bu parasızlıkta herkes “memlekete” mi gitmişti kurban kesmeye? Bence buralarda kalmak dinlenip tatil yapmak için en güzel zamanmış. Tam anlamıyla Orhan Veli’nin dediği gibi İstanbul’u dinledim “gözlerim kapalı”.
Siz bu satırları okurken bu akşamki 53. İstanbul Müzik Festivali’nin açılışına gideceğim. Trafikte tıkanmamak için bir buçuk saat önce evden çıkmak gerek. Oysa 20 dakikalık yol. Bu konserin festivalin açılış etkinliği olduğu için çok kalabalık olacağını tahmin ediyorum. Konser öncesi her yıl olduğu gibi ödül ve plaket töreni var. Bu yılki “onur ödülü” değerli opera sanatçımız ve hocamız Prof. Mesut İktu’a verilecek. Ünlü bestecimiz Prof. Dr. Hasan Uçarsu’ya ısmarlanan bir yapıt “Toprak Sever İnsanları Birer Birer” bu konserde ilk seslendirisini yapacak. Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Yeşeren Toprak” şiiri üstüne bestelenmiş. Doğayla uyum içinde daha adil bir yaşam özlemini anlatıyor. İkinci yapıt Alexandr Borodin’in Prens Igor Operasından Poloveç Dansları. Program çok güzel düzenlenmiş. Hem bir Türk bestecisinin ilk kez çalınacak bestesi hem de Borodin’den neşeli ezgilerle bezenmiş yapıtı.
Yarın akşam festivalin ikinci etkinliği kapsamında Cemal Reşit Rey Salonu’nda çellist Gautier Capuçon ve piyanist Alexandre Kantorow eşliğinde Beethoven, Brahms, Messiaen ve Franck’ın alımlı yapıtları çalınacak. Kaçırmamak gerek. 14 Haziran’daki Camerata Salzburg konserinin solisti piyanisti Helene Grimaud rahatsızlandığı için o konserin solisti bizim uluslararası ün yapmış piyanistimiz Fazıl Say olacak. Fazıl, Mozart’ın K.467, 21. Piyano Konçertosu’nu seslendirecek. Programın açılışında ise Mozart’ın Figaronun Düğünü Uvertürü yer alacak.
MUSA ALBUKREK'İ YİTİRDİK
Eski bir dosttu Musa Bey. Tıp tahsilinin yanı sıra İstanbul Belediye Konservatuvarı’nda Ekrem Zeki Ün’den keman eğitimi almıştı. Keman sanatçılığını hiç bırakmamıştı. Uzun yıllar Amerikan Hastanesi genel cerrahi bölümünde hekim olarak çalışmıştı. Eşi Lydia Albukrek de çocuk doktoruydu. Musa Bey oda müziği grupları kurdu, Albert Long Hall dahil, İstanbul’un çeşitli sahnelerinde çaldı. Uzun yıllar Leyla Yenisey’in piyanosu eşliğinde konserler vermişti. Aynı zamanda maket yapımcısı ve yazardı. Üç kitabı vardı: Çizgilerle Adalar, Akdeniz ve Türkiye. İki yıl önce Cemal Reşit Rey Salonu’nda kızı Sandra Albukrek ile tanıştık. İsviçre’de yaşıyor. Sahnede ışık ve renk oyunlarıyla yaratıcı animasyonlar yapıyor. Ressam, film yapımcısı ve sahne tasarımcısı olan Sandra, klasik müzik konserlerine senkronize bir şekilde eşlik etmek üzere tasarlamış olduğu animasyon çalışmalarıyla, görsel sanatlarla müziği yenilikçi bir anlayış içinde bir araya getiren dinletiler sunuyor. Musa Bey eşi, kızları ve torunlarıyla çok gurur duyardı. Onu her zaman gülümseyen yüzü ve kendisiyle barışık yaratıcılığı ile anacağız.