Olaylar Ve Görüşler

Seçim Güvenliği İçin

25 Nisan 2015 Cumartesi

Sandık başında oy verme işlemi dışında yapılması gereken işler, seçim belgelerinin güvenli bir şekilde dağıtımı ve geri toplanmasından ibarettir.

Yedi Nisan 2015 tarihli Cumhuriyet gazetesinin Olaylar ve Görüşler sayfasında yayımlanan Prof. Dr. Ali Demirsoy’un seçim güvenliği konusunda yaptığı öneriyi değerlendirmek ve seçim güvenliği konusunda görüşlerimi açıklamak istedim.
Sayın Demirsoy özetle, seçime katılan her partinin, seçim sandıklarına rasgele vereceği bir numaranın, parti sandık gözlemcileri tarafından, seçim günü oy pusulalarının arkasında her partiye ayrılacak yere basmalarını öneriyor. Sayın Demirsoy bu yöntem ile oy pusulalarının daha önce hazırlanamayacağı, hazırlanmış olsa bile bunların yandaşlara dağıtılmasının bir anlamı olmayacağı, seçim sonrasında yenisinin düzenlenemeyeceğini söylemektedir.

Geçerli olan sistem
Şu anda kullanılan yönergelere göre, sandık başkanının seçim günü yapması gerekenler, metnin sonundaki adreste verilmiştir. Bu işlerden seçim güvenliğini ve bu yazının kapsamını ilgilendirdiğini düşündüğüm bazıları şunlardır:
• Her sandığın, sandık başkanının kullanım yetkisinde olan bir sandık mührü vardır.
• Oy zarfları sarı renkli olup arkasında biri Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK), diğeri sandığın olmak üzere iki mühür olması gerekir.
• Zarflar ve oy pusulaları filigranlı ve arkası mühürlüdür.
• Eğer sandıktan çıkan geçerli zarf sayısı, o sandıkta oy kullananların sayısından fazla ise fazlalık kadar zarf rasgele seçilir ve açılmadan yakılır. Bu durum zarfların ve oy pusulalarının yok edildiği tek durumdur. Başka hiçbir şekilde belge yok edilmez.
• “Örnek 87” adı verilen tutanak, o sandıktaki seçmen sayısını, oy kullanan seçmen sayısını, geçerli, geçersiz ve boş zarf sayısını, geçerli, geçersiz ve kullanılmamış oy pusulası sayıhassını, oyların partilere dağılımını içermektedir. “Örnek 87”nin sandık kurulu tarafından imzalanmış birer kopyası parti gözlemcilerine verilir.
• Kullanılmış ve kullanılmamış, geçerli ve geçersiz, geri kalan tüm zarflar, oy pusulaları, “Evet” mührü ve tutanaklar torbaya konarak torbanın ağzı mum ile mühürlenir. Torba YSK’ye teslim edilir.

Neden güvenli değil?
Görüldüğü gibi geçerli olan sistem; sandıkta “en az üç parti gözlemcisinin varlığında”, sandık ortamında seçim güvenliğini sağlamaya yeterlidir. Geçerli olan sistemin seçim güvenliğini sağlayamamasının nedenlerinden birincisi ve önemlisi, her sandıkta en az üç parti gözlemcisinin olmayışıdır.
Türkiye’de seçimlerde 174 bin 253 sandık* kullanılmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki partiler bu kadar parti gözlemcisi bulamamaktadırlar. Parti gözlemcilerinin yokluğunda Sayın Demirsoy’un önerisi de işe yaramayacaktır.
Sayın Demirsoy’un bir seçmenin birden fazla oy kullanmasını önlemek üzere yaptığı dijital kimlik önerisine bütünüyle katılıyorum. Geçerli olan sistemin seçim güvenliğini sağlayamamasının bir ikinci nedeni, siyasal partilerin, YSK gibi çalışan bir bürolarının olmayışıdır. Kuşkusuz bu büronun varlığı, parti tüm sandıklarda gözlemci bulundurduğu zaman anlamlıdır.
Parti bunu yapamıyorsa bu büronun varlığı da işe yaramaz. Bu büronun yapması gereken iş, seçim bittikten sonra, sandık gözlemcilerinin getirdiği, resmi niteliği olan ve başka partilerde de aynısı olan “Örnek 87” tutanaklarındaki oy dağılımlarını bilgisayara girmek ve YSK kesin sonuçları ilan ettikten sonra kendi sonuçlarını YSK sonuçlarıyla sandık sandık karşılaştırmaktır. Tutarsızlık durumunda diğer partilerle işbirliği yaparak YSK ve gerekiyorsa yüksek mahkemelere başvurmaktır.

Diğer işlemler
Türkiye’de seçim güvenliğini sağlamak yapılamayacak bir şey değildir. Prof. Dr. Altan Günalp başkanlığında kurulan Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi’nin (ÖSYM) yaptığı işlerden biri Türkiye çapında güvenli belge akışını sağlamaktır. Uzun süre Türkiye’nin en güvenilir kurumlarından biri olarak kalan ÖSYM; sınav belgelerinin Türkiye çapında dağıtımı, sınavın yapılması ve belgelerin geri toplanmasında olağanüstü bir başarı göstermiştir.
Sandık başında oy verme işlemi dışında yapılması gereken işler, ÖSYM’nin yaptığı şekilde, seçim belgelerinin (zarf, oy pusulası, “evet” mührü ve tutanaklar) güvenli bir şekilde dağıtımı ve geri toplanmasından ibarettir. ÖSYM’nin başarısını tekrarlamak YSK ve siyasi partilerin işidir. Seçim yardımı olarak siyasi partilerin en küçüğü devlet bütçesinden 77 milyon TL almaktadır. Sokaklarda balon uçuracaklarına bu paranın bir kısmını seçim güvenliği için parti gözlemcilerine ödemelerine hiç kimse karşı çıkmaz.
www.frmtr.com/ogretmenlerodasi/ 1117830-secim-sandigind a-yapilacak-isler-sirasi-sandi-ba skani-olanlara.html/
* 10 Nisan 2015 tarihli Resmi Gazete.  

E. Prof. Dr. MAHİR ULUSOY

                                                                                             

 

Ezilen Insanın Sessiz Çığlığı

Sol partiler etkilerini artırabilmek için duyargalarını, antenlerini dindar yoksulların düşünce ve duygu dünyasına açmalılar.

Din, birleştirici bir güç olduğu gibi bölücü bir güçtür de. İbn-i Haldun’a göre, din “asabiyet”tir, toplumsal kaynaşma ve dayanışma demektir.
Bir inanç sistemi olan din; ritüel denilen çeşitli simge, ilahi kavram ve törenlerden oluşur. Ritüeller grup dayanışması içinde özleneni yaratmaya, istenmeyen durumları ise engellemeye yöneliktir. Bunun tersi de söz konusudur. İnanç farklarının yol açtığı mezhep aidiyetleri sonucu toplu kırım ve barbarlıklar da görülebilir. Tıpkı Kahramanmaraş, Çorum, Sivas örneklerinde olduğu gibi. Din, iki ucu keskin bir bıçaktır.

Kalpsiz dünyanın kalbi
Din, kalpsiz dünyanın kalbidir. Ezilen insanın iç çekişidir, sessiz çığlığıdır. Acıya karşı yoksulun dayanma gücüdür, ağrı kesicisidir. Dünyanın sürekli cefasını çeken çoğu insan, öteki dünyadaki düşsel sefa ile ancak hayatına bir anlam katabiliyor.
Henüz hakkaniyet ahlakına dayalı laik bir dünya görüşü bütün toplumu bütünleştirebilecek manevi bir etkiye ne yazık ki sahip değil. Eşitsiz bir dünyaya karşı adil bir öbür dünya (ahiret) duygusu, dindar insanın ütopyası olarak kitleler üzerinde etkili olageliyor.
Din olmasa birçok insanın hayatta tutunacağı bir dal kalmayacak.

Öbür dünya ütopyası
Bu nedenle, dindar insanların öbür dünya ütopyası ile bu dünyada güncel yaşam arasındaki büyük eşitsizlik ve keskin çelişkileri “kutsal” metinlerin dilinden yararlanıp açığa çıkarabilmek gerek.
Din sönümlenip gitmedi. Sol partilerin önünde kitlelerin uhrevi duyarlılıklarını ciddiye alıp gereken dersleri çıkarmak gibi çetin bir görev duruyor. Dinsel kavramlar ile gündelik dil arasında örtüşen alanları titizlikle bulup birlikte davranabilme görevi...
Acıya karşı dayanma gücü, etkin bir direnişe çevrilebilir. Edilgence boyun eğişi güçlü bir başkaldırıya dönüştürmenin ortak yöntemleri bulunabilir. Adil bir toplum yaşamının dinsel ve dünyevi gerekçeleri ille de kalın duvarlarla birbirinden ayrı değil. Şeyh Bedrettin, Börklüce Mustafa, Torlak Kemal gibi, halkın derdini, tasasını iyi kavrayıp İslamın boyun eğen değil, isyancı dili bugün de pekâlâ geniş kitleleri kavrayabilir.

Ortak ahlaki ülküler
Dindar emekçilerle, cami cemaatiyle ortak ahlaki ülküler temelinde içten bir diyalog kurulabilir. İnsan hakları, demokrasi ve hakkaniyete dayalı bir toplum düzeni için eylem birlikleri oluşturulabilir. Dinlerin kökeninde demokrasinin ipuçlarını ve insan haklarını görebiliriz. Şûra, meşveret, danışma İslamın kökenindedir.
İslam dininde yoksullar, hastalar, engellilere ilişkin çok sayıda ahlaki üstlenim var. Hurafelerin olumsuz kalıntıları yerine dinsel geleneklerin olumlu mirasını da görebilmeli, değerlendirebilmeliyiz.
Örneğin ramazan ayı, İslamda nefsi terbiyeyi, açların halinden anlamayı, haram lokmaya uzak durmayı öğütler.
Oruç bir tür nefse hâkimiyettir, öz disiplindir. Yeni bir güne sabah erkenden temizlenip namazla (beden eğitimiyle), yaşama sevinciyle başlamak, çalışma ve dinlenme ritmi, yas tutma, ağıt yakma, ölülerin gömülmesi gibi ritüellerin hep köklü birer anlamı var.

Sol kadrolar...
Sol siyasal kadrolar, dindarların kavram ve geleneklerini daha iyi öğrenip bunu günlük yaşamın dünyevi diline çevirme yükümlülüğüyle karşı karşıyalar.
Dindarların olumlu gelenekleri, savaş baronlarının ve asalak faizci sermayenin evrensel saldırısına karşı harekete geçirilebilir. Laik devrimcilerle dindar emekçilerin ahlaki yükümlükleri ortaktır.
Sol kadrolar kendi yağında kavrulmamalı. Belli bir çevreye sıkışıp kalmamalı. Sol partiler etkilerini artırabilmek için duyargalarını, antenlerini özellikle emekçilerin, dindar yoksulların düşünce ve duygu dünyasına açmak zorunda.  

CAVLI ÇULFAZ Siyaset bilimci



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları