Zarf zamanı...

11 Aralık 2016 Pazar

Her seferinde önümüze bir zarf atılıyor...
Bendeniz gibi bilcümle hassas ruh ve zihin, anında üstüne atlıyor.
“N’ayır!! Turkuaz milli rengimiz olamaz!!”
“N’olamaz! İdam cezası konamaz!”
“N’olamaz! 18’indeki çocuktan milletvekili olamaz!”

***

Atılan her adımı alkışlar, söylenen her lafı da zarf sayar/zarf sanar olduk:
Ama milletin yarısı kuzu, yarısı paranoyak olamaz.
Ama oluyor. Çünkü meydanlar doluyor.
Bu arada hapishaneler de doluyor.
Maksat da zaten belki bu. Tüccar Terzi gibi bedene özel veya kendin pişir kendi ye türünden bir “Hususi Anayasa” pişirmek.
Tak fişi bitir işi, dedikleri tam da bu.
Milletin yarısı kuzu kuzu dinliyor. Ortalık alkıştan inliyor.
Öteki yarısı uyuz oluyor.
Ama 15 yıldır maksat da hâsıl olup duruyor.
(Hasılatı ise hiç sormayın!)
Zarf, mazrufun yani zarftakini gizlemenin bahanesi.
Öyle ki zarf korkusu yüzünden, “OHAL, 15 Temmuz’un zarfıdır!” diye düşünenler bile var.
Tehlike büyük...
“Öl de ölelim!” diyen “meydan ve ekran kuzuları” ile halkın üstüne ölüm yağdıran F-16’ları ve Kobraları düzmece sayan paranoyakların cepheleştiği bir ülke haline geliyoruz.
Ortada kalanlar sahiden ortada kalmış durumda.
Elbette atılan zarfların amacı bu olamaz.
Ama “manzara-ı umumi” bu!
Haftanın neredeyse her günü, meydanlardan ekranlardan halkın önüne bir zarf! Zarf amaca fazlasıyla hizmet ediyor. Aklıselim sahibi bilcümle vatandaş, yazar çizer gerçek gündemi, asıl yangını bırakıyor zarfa yöneliyor:
“Seçilme hakkı, on sekiz!
Bugün sünnet yarın Meclis!”

“Idam yasalaşsa bile geriye yürümez.
Ossun! Bu sayede gemileri yürütürüz ya!”

***

Zarfçılık başka ülkelerde geçerliliği pek olmayan bir yöntem. Zaten artık Istanbul’da da pek rastlanmıyor.
İstanbul’da en çok “zarf atılan” semtlerden biri elbette Kasımpaşa değildi.
Ama en çok zarfçının, Kasımpaşa’dan çıktığı bilinirdi. Tıpkı ortasındaki Hacıhüsrev’den en usta yankesicilerin çıkması gibi. Yolda yere içi para doluymuş gibi görünen bir zarf kurbanın önüne sezdirmeden bırakılır.
Arkadan gelen yerden eğilip alırsa, onun hemen ardındaki zarfçının arkadaşı “parayı cebine koy, paylaşalım!” der. O sırada zarfı yere bırakan geri döner. “Param” diye feryat eder. Kurban zarfı vermeye kalksa bile, zarfçı “param daha fazlaydı” diye tutturur. Kurban da yemin billah eder ceplerini ve varsa cüzdanını açar. Olan da o sırada olur. Kurbanın elinde avucunda ne varsa alıp kaçarlar...
Bunlar “Google” değil, hayat bilgisi.
Ortaokul yıllarımda, her hafta cebimde bir tomar para ile Sirkeci’den yürüyerek Eminönü’de gider, oradan da vapur, motor, dolmuş ne bulursam, Kasımpaşa’ya TEKEL Kahve Satış Deposu’na giderdim. 1325 tevellütlü (Miladi 1909) pederim, 1960’ların başında, Sirkeci’de “Kurukahveci” dükkânı açmıştı. “Efendi” bir adam olmasına mı güvenmişti, yoksa isminin “Mehmet” olmasına mı?
Bilemiyorum. Çiğ kahve çekirdekleri çuvallarla, TEKEL tarafından Brezilya’dan ithal edilir ve Istanbul’da Kasımpaşa’da Bizans’tan kalma bir mahzende depolanırdı. Satış buradan yapılırdı.
Çünkü burası hem çukur ve deniz kenarı olduğu için rutubetli idi. Güneş görmeyen depoda istiflenen kahve çuvalları nemden daha ağır çekerdi.
Banka havalesi, kredi kartı henüz bilinmediğinden, TEKEL’de doğal olarak nakit para geçerdi. Pederim, bir çuval kahvenin parasını zarfa koyar, ceketimin koyun cebine yerleştirirdi. En büyük korkusu cebimdeki zarfla bir başka zarfçının kurbanı olmamdı. Bu yüzden ayrıntısı ve örnekleriyle zarfçıların tiplerini, yöntemlerini anlatırdı. Hatta daha önce lokantamıza yemeğe gelen Sülün Osman’ın tipini hatırlatarak, “Aman ha!” der dururdu.
Çok şükür tüm ortaokul yıllarımda yaptığım Kasımpaşa seferlerimin hiçbirinde zarfçılığa kurban gitmedim.
Ama ne yazık ki, son 15 yıldır önümüze yükseklerden bırakılan her zarfa hamle yapıp duruyoruz.

***

Dün yine zarf günü idi: “Idam gelirse onaylarım!”
TBMM’ye sunulan kendin pişir kendin ye taslağında böyle bir husus yoktu.
Daha doğrusu cumhurbaşkanının görev yetkileri sayılırken, “Idam kararlarını onaylar!” hükmü yer almıyordu.
Ama o kadar eksik, kadı kızında da olur.
Bir Meclis Genel Kurulu’nda o eksik giderilir!
Olmazsa bu konuda bir KHK çıkarılır.
Ne demiş atalarımız...
“Çobanın niyeti olsun tekeden bile süt çıkarır!”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tanrı’ya bin şükür! 15 Aralık 2024
Hasetle hasretle Demirel 8 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları