Yarın 15 Eylül, tarihi bir gün.
Yunanın yakıp yıkarak İzmir’den çekilmeye başlamasının 103. yıldönümü. Yarın bir başka tarihi bir gün de olabilir: Kemal Bey’in CHP Genel Merkezi’ne yatağını yorganını serip yerleşmeye, “tenezzül” edip etmeyeceği de yarın belli olacak..(Tenezzül, nüzul (inme- felç) kökünden, alçalma aşağılanma anlamında “zillet” ailesinden bir sözcük. Sınıf arkadaşı Bahçeli “millet” ile kafiye yapmaya bayılıyor.)
Özetle...
CHP’nin bir zillete maruz kalıp kalmayacağını Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin “asisti” ile “zamanın ruhu” belirleyecek.
RUHUN ZAMANI
Bu “zaman ruhu” sözcüğünü, iklim-mevsim değişikliğinden sorumlu, imar-intikalden yana sorunlu bakanımızın etkisiyle olacak, fazla değil, iki üç yılda bir yazılarımda cümle içinde kullanmayı adet edindim.
Almancası “zeitgeist”. Kavramın mucidi idealist Alman filozofu Friedrich Hegel (1770-1831). Ona göre, “zamanın ruhu” toplumsal ve kültürel dünya görüşüyle çağı etkileyen kişilerin de üstünde ve ötesindeki bir zihni ifade ediyor. Bizim ünlü “dış güçler” de buna dahil mi, karar sayın okurların!
***
AKP lideri Erdoğan’ı çeyrek asırdır koltuğunda tutan, diploma tartışmasına maruz kalmadan (çünkü diplomanın eski Türkçesi, şehadetname) MHP lideri Bahçeli ile Gazi Üniversitesi’nden sınıf arkadaşı Kemal Kılıçdaroğlu’nu CHP Genel Başkanlığı koltuğuna getiren geçmiş darbeler 28 Şubatlar, 12 Martlar, 12 Eylüller kasetler vs. kısacası “zamanın ruhu” olmalı.
***
DARBEYE İKİ AY KALA
Tam dokuz buçuk yıl önce...
16 Mayıs 2016 tarihinde bu köşede şöyle yazmışız:
“ABD’nin (G.W. Bush) ilan ettiği “Ortadoğu’da harita değişecek!” ve “BOP gerçekleşecek!” dönemi... Ve “Ak akçe kara gün içindir!” misali, paketlenip teslim edilen Öcalan’ın devreye sokulması... Oslo’larda başlatılan “süreç” ve kurulan “çözüm masası” gibi dış nedenler... Buna karşı çıkacağı aşikâr olan “ulusalcıların” ve TSK’nin hizaya getirilmesi dahil gerçekleşen çeşitli iç etmenler...
Özetle, kusur da marifet de Kemal Bey’i oraya getiren rüzgârın!
Ve Bahçeli’yi hâlâ orada tutan da belli ki zamanın ruhu!
Baharlara maruz kalan-bırakılan ülkelerde halk, mezhep ve ırk ekseninde çatışmaya, cepheleşmeye sürükleniyor. Bunun tek istisnası yok.
‘EN POPÜLER CHP’Lİ’
Tayyip Bey’i daha milletvekili bile değilken Beyaz Saray’da ağırlamışlardı.
Bunu “damardan bir Sünni” olduğu ve “Sünniciliğe” fazlasıyla teşne olacağını tahmin ettikleri için yaptılar.
Ayrıca Türkiye’den başka Ortadoğu için de biçilmiş kaftandı. Bunu ona hissettirmiş olacaklar ki yıllarca “Ben BOP’un eş başkanıyım!” diye şişindi durdu. Cepheleşme için keskinlik gerekiyordu.
Kemal Bey, laik devletin yetiştirdiği makul, dürüst ve yetenekli bir bürokrattı. Ama Tuncelili idi. CHP ve laik devlet geleneğinde mezhep lafı etmek âdetten değildi. Ama Erdoğan, ne laikti ne de CHP’li.
“Küresel üst akıl”ın beklentisine uygun olarak “Aleviliği”ni açıkça kullanmaya, ilan etmeye yöneldi. Baykal’ın “tesirsiz hale getirilmesi” şarttı.
Deneyimi, birikimi, meşrebi ve mezhebi yeni bir “açılım” ve “süreç” için uygun değildi. Onunla ne Ortadoğu’ya “açılmak” mümkün idi, ne de Arap Baharı ile “Kürt baharı”na!
Bu yüzden de tıpkı MHP’den tam 10 parti kurmayı ile birlikte Baykal da bir kasetle siyaseten “infaz” edildi.
Yerine de alelacele Kemal Bey seçildi. Çünkü o sırada hem İstanbul Belediye başkan adaylığı, hem de her gün TV’lerde sergilediği yolsuzluk dosyaları nedeniyle en popüler ve en önde gelen CHP’li o idi.
KEMAL BEY İÇİN TREN KAÇTI
Rüzgâr (ruzigâr) Farsça. Anlamı açık: Havanın yer değiştirmesi ile ortaya çıkan esinti. Ama rüzgâr, bu dilde “kader”, “kısmet” anlamına da geliyor. Birkaç kasetin yarattığı rüzgâr ile hem CHP’nin hem de MHP’nin kaderi kısmeti belirlenmiş oldu.
Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin de. CHP liderliğinin Kemal Bey’in, üstüne kaldığı ve üstesinden gelemediği ortada. Ama karşısına yetkin bir rakip çıkmadığı için de 7. yıla giriyor ki hâlâ yerinde. (6 kez kurulan sandık seçmenin ve delegelerin sorunu!) Kendisine kızmanın âlemi yok. Tren, Kemal Bey için çoktan kaçtı. Çünkü son 70 yıllık çok partili siyasi hayatımız şaşmaz bir kuralı kanıtlamıştı. Bir genel başkan, ilk girdiği seçimde iktidar olamamış ise seçmen bir daha asla ikinci bir şans tanımıyor. Bu kuralın Cumhuriyet tarihinde bir tek istisnası, tek bir örneği yok. Sabahtan akşama tekbir getirseniz de yok.
Alın bir kenara lütfen yazın:
Adnan Menderes ve Celal Bayar CHP’den koptular (1945).
1950’deki ilk seçimde iktidar oldular.
***
1964’te Süleyman Demirel, Adalet Partisi lideri seçildi.
1965’teki ilk seçimde başbakan!
***
1972’de Bülent Ecevit CHP genel başkanı oldu.
1973’teki ilk seçimde başbakan!
***
1982’de Turgut Özal ANAP’ı kurdu.
1983’teki ilk seçimde başbakan!
***
Tayyip Erdoğan 2001’de AKP’yi kurdu.
2002’de iktidar 3 ay sonra da başbakan oldu.
23 yıldır da hem başbakan hem cumhurbaşkanı!
***
Merhum Demirel’in sözünü bilen bilir:
“Lafın tamamı ya çocuğa ya aptala söylenir!”