Bu Yılın Yükselen Konusu

30 Nisan 2015 Perşembe

Ocak ayında Pariste Charlie Hebdo, 14 Şubatta Kopenhag saldırılarından sonra hava değişmeye başladı. New York Timesta, liberal eğilimli Roger Cohen, 16 Şubat yorumuna İslam ve Batı ile Savaşıyor başlığını attı. Bunları Suriyede Hıristiyanlara yönelik saldırılar, Mısırda 20 Hıristiyanın, Libyada 28 Etiyopyalı Hıristiyanın öldürülmesi, nihayet 20 Nisanda İtalyada ortaya çıkarılan Vatikana yönelik intihar saldırısı hazırlığı haberleri izledi.
IŞİD, El Kaide, El Nusra, Boko Haram gibi örgütler ve Batıda muhafazakâr, Yeni muhafazakâr, Evanjelik Hıristiyan kesimler bu görüntünün anlamı üzerinde, anlaşmış görünüyorlar: İslam Hıristiyanlığa savaş açtı. Karşımızda bir uygarlıklar çatışması var! Bu yılın yükselen bir konusu da sanırım bu.
IŞİD, El Kaide, El Nusra, Boko Haram gibi örgütler adeta özellikle bu uygarlıklar çatışması modeline yatırım yapmaya başlamış görünüyor. Türkiyedeki siyasal İslam da bu kutuplaştırma eğilimlerine uygun tutumlar sergiliyor: Bir üst akıl (Batı ve tabii siyonizm) bize savaş açtı paranoyası almış başını gidiyor. Muhalefet partileri Çanakkale Savaşı gibi önemli bir olayın kutlamalarında yoktu. Uluslararası eleştiriler de Eyy Avrupa gibi çıkışlarla karşılanıyor. Sonra taraf yok devlet var filan... Gri çoktan ortadan kalkmış: Ya siyah, ya beyaz...

Çok renkli, tek bir uygarlık
Gerçekte bu gezegende, çok uzun bir süredir birbirini, siyah ve beyaz gibi dışlayan uygarlıklar değil, çok renkli tek bir uygarlık var.
Doğu-Batı ayrımı bile bu çok renkli uygarlık içinde, siyasi, emperyalist bir sınıflandırmadan öte bir anlam taşımıyor. Asya ekonomileri ve kültürleri, hatta malları, Müslüman toplumların bilim ve kültürü, Latin Amerikanın altını ve gümüşü, Afrikanın maddi kültürel zenginlikleri, köle ticareti olmasaydı ne Rönesans, ne kapitalizm, ne modernite olurdu.
Bu, soykırım, talan, savaş, işgal, sömürgecilik, emperyalizm gibi hoş olmayan parçaları olan bir resim ama çok renkli tek bir resim...
Bu resim kapitalist üretim tarzı gelişirken renklerin bir kısmını sildi, şimdi küreselleşme, hiper tüketicilik, finanssallaşma ile geri kalan renkleri de birbirine karıştırıyor, özgünlüklerini giderek yok ediyor. Tüm renkleri solduran tek bir kapitalist uygarlık var karşımızda.

... ve karşıtları
Bu maddi koşullardan dolayı, uygarlıklar çatışmasının maddi bir zemini yok. Ama bu, tek bir uygarlık var düşüncesine direnç yok anlamına gelmiyor. Kapitalizmin krizi sırasında hızlanan değişimin getirdiği, birbirine karışmanın, karmaşanın, kimi yerlerde altüst oluşların etkilerini çok kısa sürede yaşamaya, içselleştirmeye zorlananların bir kısmı uyum sağlamaya çalışırken bir kısmı şiddetle direniyor. Müslüman ve Arap dünyası bu sarsıntıların en sert yaşandığı yerlerden biri.
Burada, özellikle Irak savaşından, yerleşik düzen dağılmaya başladıktan sonra, bu sarsıntıyı, bir uygarlık, buna direniş refleksini de bir karşı uygarlık olarak tanımlayan bir hikâye gelişmeye başladı.
Siyasal İslamın radikal kanadı. Bu sarsıntının yarattığı travmanın etkisiyle, kendini özgün, kadim bir uygarlık, geri kalan her şeyi de yok edilmesi gereken bir öteki olarak tanımlıyor. Bu tanımlama, Ezidileri, Yahudileri, Hıristiyanları, halifeyi kabul etmeyen Müslümanları, bin yıl önce yaşamış toplumların bıraktıkları izleri hedef alıyor. Asrı Saadete dönen bir sil baştan yapılmak isteniyor.
O zaman da esas çatışma bu tek evrensel ama çok renkli uygarlığa, sorunlarına, çelişkilerine, kısacası hareketine ayak uydurmaya, hatta onu aşmaya çalışanlarla, bu uygarlığı yıkarak onun öncesine dönmeyi amaçlayanlar arasındaki bir çatışma olarak şekilleniyor.
Türkiyede de gelişmekte olan Osmanlı nostaljisi, hukuk krizi, mistik özelliklere sahip lider kültü, tek adam yönetimi de bu uygarlık içi çatışmanın şimdilik düşük oktanlı bir yansıması olarak yaşanıyor. Ama, bu yaşananların seçimlerden sonra ne yönde gelişeceğini şimdiden kestirmek çok zor...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları