Türkiye’de e-ticaret kullanım oranı yüzde 45, e-devlet kullanım oranı yüzde 60. ChatGPT’nin küresel trafiğinin yüzde 3’ü Türkiye’den geliyor. Bu veriler toplumun dijitalleşmeye hazır olduğunu gösteriyor. Ancak bu potansiyel ekonomik değere dönüşmüyor.
Türkiye yapay zekâ çağının kapısında fakat kapının önünde bekleyenlerle içeriye ilk girenler arasında hızla büyüyen bir uçurum var.
Geçen hafta önemli bir rapor yayımlandı. İnsani Gelişme Vakfı (İNGEV) ve Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nin ActHuman Sosyal Kapsama İnisiyatifi kapsamında Sabancı Üniversitesi’nden Emrehan Aktuğ’un kaleme aldığı “Türkiye’de Yapay Zekâ ve Çalışma Hayatının Geleceği” çalışması, bu dönüşümün kimleri ileri taşıyacağını, kimleri geride bırakacağını ortaya koyuyor.
İronik olan şu: Türkiye, ChatGPT kullanımında dünyanın en üst sıralarında. Dijital platformlarda saatler geçiren, teknolojiyi hızla benimseyen genç bir nüfusa sahibiz.
Ancak işletmelerin yalnızca yüzde 56’sının bir web sitesi var. Yani bireyler dijital, kurumlar ise hâlâ 20 yıl öncesinin dünyasında sıkışmış. Dijital ilgiyi ekonomik değere dönüştürecek kurumsal altyapı ve strateji eksik. Raporda belirtildiği gibi yüksek maliyetli teknolojilere sadece büyük firmalar erişebiliyor.
KOBİ’LER YARIŞTAN KOPUYOR
Türkiye ekonomisi iki farklı kulvarda ilerliyor: Büyük şirketler yapay zekâyı içselleştirmeye hazırken ekonominin omurgasını oluşturan KOBİ’ler ne veri toplayabiliyor ne de iş süreçlerini dijitalleştirebiliyor. Sıkı finansman koşulları ve yüksek faizler onları dönüşümün dışında bırakıyor.
Türkiye’de şirketlerin yüzde 90’ından fazlası KOBİ ve istihdamın yüzde 72’si onlardan geliyor. Bu durum yapay zekânın Türkiye için bir “eşitsizlik çarpanına” dönüşme riskini artırıyor.
UÇURUMUN KENARINDA
Dijitalleşmiş şirketler verimliliğini artırırken milyonlarca işletme bu dönüşümün altında ezilecek. Bugün şehirlerarası gelir farkını tartışıyoruz, yarın “teknolojisi olanlar” ve “olmayanlar” arasındaki uçurumu konuşacağız.
Genç nüfusla övünüyoruz ancak eğitim sistemi onları dijital dünya için hazırlamıyor. NEET oranları yükseliyor; milyonlarca genç ne eğitimde ne de istihdamda yer alıyor.
Yapay zekâ çağında meslekler ikiye ayrılıyor: Dijital becerilere sahip olanlar ve insan teması gerektiren meslekler. Orta sınıfın büyük bölümünü oluşturan rutin işler ise hızla yok oluyor. Bu süreç ekonomik kırılganlıkları derinleştirecek.
Kayıtdışı istihdam da ayrı bir sorun. Türkiye’de her üç çalışandan biri kayıtdışı. Milyonlarca insan yapay zekâ ve otomasyon karşısında hiçbir korumaya sahip değil. Sosyal güvenlik genişletilmiyor, dijital dönüşümle uyumlu bir işgücü politikası oluşturulmuyor.
En çarpıcı veri ise şu: Türkiye’de firmaların yarısı temel veriyi bile toplamıyor. Yapay zekânın “yakıtı” olan verisiz analiz yapılamaz, analiz olmadan verimlilik artmaz, verimlilik olmadan teknoloji bir ülkeyi ileriye taşıyamaz. Türkiye daha baştan yarış dışına itiliyor.
Bu olgular, Türkiye’nin bir kavşakta olduğunu gösteriyor. Rapora göre üç olası yol var:
-Müdahale edilmezse daha fazla eşitsizlik ve iş kaybı,
-Kısmi destekle iki ayrı ekonomi: Dijital metropoller ve geride kalmış Anadolu,
-Ya da cesur bir ulusal hamle: KOBİ’lerin dijital dönüşümü, eğitimde reform, kayıt dışılıkla mücadele. İNGEV Başkanı Vural Çakır uyarıyor: “Yapay zekâ devrimi ağır bir eşitsizlik sorunu yaratıyor. Üretkenlik artışlarının çalışanlar lehine uygulanmasını sağlayacak düzenlemeler yapılmalı.”
İPM Direktörü Senem Aydın Düzgit ise “Dijital dönüşüm yalnızca rekabet gücünü değil, toplumsal eşitliği ve demokratik katılımı da yeniden tanımlıyor” diyor.
Bugün yapay zekâ bir mucize gibi doğuyor. Ancak doğru politikalar olmazsa yarın teknolojinin değil, eşitsizliğin konuşulduğu bir Türkiye’ye uyanabiliriz.
Türkiye’nin dijital geleceği hâlâ yazılmadı. Unutmayalım: Yapay zekâdan kim yararlanacaksa Türkiye’nin geleceğini de onlar belirleyecek.
Tam da bu yüzden dijital dönüşüm sadece bir teknoloji hikâyesi değil, bir adalet ve eşitlik meselesi.