Fırat Kalkanı ikilemi
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Fırat Kalkanı ikilemi

02.01.2017 08:40
Güncellenme:
Takip Et:

Yapılması gereken, Fırat Kalkanı’na, Moskova Bildirisi’yle Suriye politikasına yapıldığı gibi, Türkiye’nin güvenliğine halel getirmeyecek, ülke çıkarlarıyla uyumlu, akılcı bir çıkış sağlayabilmek.

Hükümetin Suriye politikasının Türkiye’yi Ortadoğu’da büyük güvenlik riskleriyle karşı karşısıya bıraktığı artık tüm çevrelerde kabul gören bir gerçek. Vahim yanlışlar içeren, hayalci varsayımlara dayanan ve temelsiz kurgular üzerinden yürütülmeye çalışılan bu politika, ülkenin güvenilirliğini ve öngörülebilirliğini uluslararası planda sorgulanır hale getirdi, prestijini ciddi şekilde zedeledi. Geldiğimiz noktada, nihayet iktidar çevrelerinin de bu gerçeğin farkına vardıkları ve yeni formüllerle çıkış yolu aradıkları görülüyor.
Rusya, İran ve Türkiye dışişleri bakanları arasında Moskova’da gerçekleştirilen Suriye toplantısının mutabakat bildirisi, buna gönülsüz olarak imza koymuş olsa dahi, hükümetin “onurlu” ve akılcı bir çıkış yolu bulmasına yardım edebilecek unsurlar içeriyor. Bu bildiride belirlenen yol haritası, hükümete kendini ipoteği altına soktuğu tehlikeli ve maceracı Suriye politikasından kurtarması için son bir şans tanıyor. Hükümetin bu şansı kullanabilmesi, her şeyden önce, bütün bu olup bitenlerden ders alarak, şimdiye kadar sürdürmeye çalıştığı Müslüman Kardeşler odaklı dış politikayı terk etmesine ve Türkiye’nin içinde yer aldığı çetin coğrafyada güvenliğini gerektiği şekilde sağlayabilmesinin önşartı olan, çevresinde istikrar kurma ve koruma odaklı laik dış siyasete geri dönmesine bağlı.
Türkiye için şu anda Suriye bağlamında en büyük tehlike, arazide karşılaşılan ölçülemez değerdeki kayıpların yol açtığı maddi ve manevi maliyetin yanı sıra ülkeyi uluslararası hukuk önünde de zor durumda bırakabilme potansiyeline sahip Fırat Kalkanı operasyonu olarak beliriyor.

Askeri hedef nedir?
Yüz günden fazla bir süredir devam eden bu harekâtın gerekçesini ve doğru olup olmadığını tartışmanın gelinen bu noktada artık bir anlamı kalmadı. Stratejistler ve tarihçiler zamanı geldiğinde bu tartışmayı yapacaklardır. Şu aşamada bilinmesi gereken, Fırat Kalkanı operasyonunun belirlenmiş kesin askeri hedefinin ne olduğu. Siyasi yetkililer, böyle saptanmış bir nihai hedef olmadığını düşündürecek şekilde, henüz El Bab’da bir sonuca ulaşmadan Menbiç’i almak, Rakka’ya girmek ve hatta Afrin’e kadar uzanmak gibi cepheyi büyütecek ve hasımları çeşitlendirecek söylemler geliştiriyor. Bu söylemler, tüm bu yerlere gidilip buralara el konulması gibi güç ve büyük bedellere mal olacak bir faraziyenin gerçekleşmesi halinde, buraların nasıl ve hangi hukuki statü altında, kim tarafından elde tutulacağı; elde tutulmasına çalışılırken ne gibi olumsuzluklarla karşılaşılacağı sorularına dair hiçbir açıklamada bulunmuyor.

Onurlu vizyon
Yapılması gereken Fırat Kalkanı operasyonuna da, Moskova Bildirisi’yle Suriye politikasına yapıldığı gibi, Türkiye’nin güvenliğine halel getirmeyecek, ülkenin uzun vadeli çıkarlarıyla uyumlu, “onurlu” ve akılcı bir çıkış sağlayabilecek bir vizyon geliştirmektir. Üçlü Moskova toplantısı sonuç bildirisi, Fırat Kalkanı’na böyle bir vizyon oluşturulması için gereken zemini sağlayabilecek unsurlar içeriyor. Bildiri Suriye’nin özgün demografik yapısıyla laik karakterini vurgulayarak, bu ülkenin egemenliğini, bağımsızlığını, birliğini ve toprak bütünlüğünü teyit etti. Bu bildirinin, özellikle de maddelerinde yer alan hedefler nazara alındığında, içinde bulunulan konjonktürde ABD’nin tutumuyla tamamen çeliştiğini söylemek de çok doğru gözükmüyor. Çünkü son tahlilde, Rusya ve İran gibi ABD de Suriye’nin toprak bütünlüğünü destekliyor.

Yük paylaşımı
Bu durumda Türkiye, tüm ilgili ülkelerle, Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlayacak ve bu bağlamda Fırat Kalkanı operasyonuyla ulaşmak istediği hedefi de güvence altına alacak ortak bir güvenlik stratejisi oluşturmaya yönelmelidir. Bu stratejide, Türkiye (hükümetin BM Güvenlik Konseyi konusudaki bilinen alerjisine rağmen, gerekirse bağrına taş basıp), TSK’nin harekât alanını, uluslararası diplomaside “yük paylaşımı’’ (burden sharing) olarak bilinen kolektif işbirliği anlayışı içinde, BM şapkası altında, Arap ülkelerinin de katılacakları bir uluslararası güce devretmenin koşullarını oluşturmaya çalışmalıdır. Bu suretle, operasyona isim veren “kalkan’’ kavramının, kara harekâtında münhasıran ülke sınırlarını kast eder bir özellik kazanması sağlanmalı. Böylelikle, Suriye’nin IŞİD başta olmak üzere tüm terör örgütlerinden temizlenmesine yönelik sınır ötesi kara harekâtında sorumluluk Mehmetçiğin üzerinden kaldırılmalı.

Akil diplomasi
Moskova toplantısı ile başlayan süreçte hükümetin göstereceği samimiyetle, hangi alanlarda inisiyatif alacağı hususları, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde Suriye’de ve bölgede meydana gelecek gelişmeleri ne ölçüde etkileyebileceğini de belirleyecektir. Putin’in, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Suriye barış görüşmelerinin Astana’da başlatılmasını birlikte önerme hususunda varmış olduklarını açıkladığı mutabakatın bizim ulusal çıkarlarımızı gözetecek bir şekilde hayata geçirilebilmesi ancak akil bir diplomatik çalışmayla mümkün. Türkiye’nin Astana görüşmelerini ABD’nin ve Batılı ülkelerin çabalarıyla yürütülmekte olan Cenevre sürecine bir alternatif olarak değil, Putin’in de ifade ettiği gibi, bu süreci desteklemeye ve genişletmeye yönelik bir katkı olarak gördüğü tüm taraflarca açık seçik anlaşılmalı ve Türkiye bu katkılarını Suriye ile doğrudan ilgili bütün ülkelerle ilişkilerini yeniden rayına oturtacak parametreler üzerinden planlamalıdır. Bu kolay bir iş değil. Ancak Türk Dışişleri, gereken siyasi iradenin ortaya konulması halinde, bunu başarabilecek donanıma sahip. Bu yapılırken ulusal planda da, içeride ve dışarıda yaşadığımız olgular sonucunda güncelliğini ve işlevselliğini artık tamamen yitirmiş olan Milli Siyaset Belgesi, ideolojiden ve saplantılardan arındırılmış bir şekilde ve laik bir vizyonla, uzun vadeli ulusal çıkarlarımıza uygun bir hale getirilmeli. Hükümetin, kendi istek ve kontrolü dışında gelişen koşulların zorlamasıyla imzalamak durumunda kaldığı Moskova Bildirisi, önümüzdeki dönemde Suriye konusunu hamasetten uzak ve gerçekçi bir şekilde ele almak ve işi ‘’tükürdüğünü yaladı-yalamadı’’ basitliğinin dışında vakur bir tarzda çözerek daha fazla zarara girilmesini önlemek için ülkemize önemli bir fırsat sağlıyor.  

OSMAN KORUTÜRK
Eski Oslo, Tahran, Berlin, Paris Eski
büyükelçisi, Irak Özel Temsilcisi

SELİM KARAOSMANOĞLU
Eski Bağdat, Abu Dabi, Tahran
Eski büyükelçisi

Yazarın Son Yazıları

Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025
Kemalizm karşıtlığının maskesi - Tunay Şendal

Türkiye, 10 Kasım’ın manevi ağırlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına yönelik tartışmaların bir kez daha alevlendiği bir kırılma anına tanık olmuştur.

Devamını Oku
19.11.2025
Gözden gönüle akan bir aydın - Mücteba Binici

Veteriner hekim Nihat Köse ile ilk karşılaşmamız, 1988 yılının ağustos ayında Samsun Sahra Sıhhıye Askeri Okulu’nda başladı.

Devamını Oku
19.11.2025
İhanet ve gerçekler - Doğu Silahçıoğlu

1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı’nda İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline uğrayan Anadolu; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı döneminde, ardında yayılmacı sömürgecilerin ve Saray’ın durduğu ihanet dolu bir sürece sahne oldu.

Devamını Oku
18.11.2025
Kavramların sosyal yaşamdaki etkisi - İsmail Doğan

İnsanlık bir arada yaşamaya başladığı andan itibaren sosyalleşme doğal bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.

Devamını Oku
18.11.2025
Masumiyet karinesi - Suna Türkoğlu

Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer almaktadır.

Devamını Oku
17.11.2025
Çalışma yasalarında değişim gerekli mi? - Dr. Engin Ünsal

Yasalar da canlılar gibi zamanla yaşlanır ve işlevini yapamaz duruma gelir.

Devamını Oku
17.11.2025
KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025
Erken yaşta okur yetiştirmek - Prof. Dr. Sedat Sever

Edebiyat yapıtları, Montaigne’in belirlemesiyle, “Bizim kendimizin dışına, ötemize gitmemize” kılavuz olan estetik birer uyarandır.

Devamını Oku
13.11.2025
Sosyalizm ve cumhuriyet - Kaan Eroğuz

Neoliberal küreselleşmenin 40 yılı aşkın sürede yarattığı tahribat...

Devamını Oku
13.11.2025
Hukuk devleti mi, yargı devleti mi? - Av. Erol Türk

Hukuk devleti herkesin, devleti yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan devlettir.

Devamını Oku
12.11.2025
Ankara Hukuk Fakültesi 100 yaşında - Av. Ahmet AKGÜL

5 Kasım 1925 tarihinde, ilk TBMM binasının toplantı salonunda yapılan törende Ankara’da leyli (yatılı) – nehari (gündüzlü) bir hukuk mektebi açılmıştı.

Devamını Oku
12.11.2025
Onlar daha çocuktu… - Şükrü KARAMAN

Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde merdiven altı parfümeri imalathanesinde meydana gelen patlamada üçü çocuk altı emekçi...

Devamını Oku
12.11.2025