Bir ahlak meselesi… Temiz eller, kirli zihinler
Sadık Çelik
Son Köşe Yazıları

Bir ahlak meselesi… Temiz eller, kirli zihinler

24.10.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Ahlak; herkesin ağzında dolaşan fakat kimsenin pek de hayatına almadığı kelime. Herkesin kolayca telaffuz ettiği ama kimsenin taşımaya yanaşmadığı bir yük… Başkasında eksikliğini gördüğümüzde hemen parmağımızı sallıyoruz; kendi payımıza düşeni fark ettiğimizdeyse gözümüzü kaçırıyoruz. Bugün ahlak dediğimiz şey, toplumun vitrininde sergilenen bir süs eşyasına döndü. Kimse dokunmak istemiyor ama herkes hakkında konuşuyor.

Özel hayata sıkıştırılmış, kamusal alanda anlamını yitirmiş bir ahlaktan söz ediyoruz. Oysa asıl yıkım, tam da orada; yönetenin de yönetilenin de dürüstlüğü, bir “tercih meselesi”ne dönüştüğünde başlıyor…

Bizde ahlak, çoğu zaman yanlış yere konuyor. Yolsuzluk konuşulmazken, herhangi birinin özel hayatı günlerce tartışılabiliyor. Ahlakı sadece cinselliğe indirgeyen, bunu da bir baskı aracı haline getiren bir toplumda gerçek ahlaksızlıklar görünmez oluyor. Oysa asıl yozlaşma, hak edilmeyeni almada, hakkı olmayana uzanan elde başlıyor. İşini kötü yapan memurun, rüşveti “paylaşmak” olarak gören yöneticinin, torpili “yardım” sayan yurttaşın olduğu yerde ahlaktan söz etmek kolay değildir, kolay olmuyor. 

Toplum kendi işine geleni konuşuyor, işine gelmeyeni susturuyor.

Bir çocuk arkadaşının kalemini izinsiz aldığında, büyükler “olsun, paylaşmayı öğrensin,” diyor. Aynı çocuk büyüyüp başkasının emeğini sahiplenince, buna “uyanıklık” adı veriliyor. Küçük haksızlıkların masum sayıldığı yerde büyük haksızlıklar meşruiyet kazanıyor. 

Yolsuzluğun, hırsızlığın, çıkar ilişkilerinin bulaşmadığı alan neredeyse kalmadı. Etrafını kayırmayan iş insanı, yakınına koltuk ayarlamayan siyasetçi, rakamlarla oynamayı reddeden muhasebeci artık bu düzenin “uyumsuzu” sayılıyor. İhaleyi hakkıyla alan değil, doğru yere “selam gönderen” kazanıyor. Üretmek değil, “ayarlamak” değerli. Çalışkanlık değil, bağlantı önemli. Artık dürüst olmak erdem değil, saflık sayılıyor. Bu ülkede dürüst kalmak, neredeyse hayatta kalma içgüdüsüne ters düşüyor. Sistemin kirine bulaşmayan, hızına yetişemeyen “aptal” damgası yiyor. Hakkını arayan değil, açık arayıp o açıktan sızan itibar görüyor bu düzende.

Kamunun kaynaklarını kötü yöneten, işi ehline vermeyen, liyakat yerine sadakati koyan insanlar toplumun gözünde hâlâ “başarılı” olabiliyor. Çünkü bizde ahlak, gücün yanında şekil değiştiriyor. 

Yöneten de, yönetilen de aynı aynaya bakıyor aslında; yalnızca çerçeveleri farklı. Çünkü ikisi de aynı değerler içinde büyüdü, aynı kalıplarla yoğruldu. Bugün yasalar bile bu zihniyetin ürünü. Adaletin terazisini tutan eller, çoğu zaman o teraziyi eğip bükmeyi meşru gören bir toplumun içinden çıkıyor. Bu yüzden sorun yalnızca yönetende değil; o yöneticiyi alkışlayan, o düzeni “normal” sayan bizde de. 

***

Ahlakın küresel ölçekteki çöküşüne bakıyoruz sonra. Ortadaki manzara da içler acısı.

Trump, İsrail Parlamentosu’nda alkışlar eşliğinde yaptığı konuşmada Benjamin Netanyahu’ya “Bana şu silahı, bu silahı sağla dedin, yaptım,” diyebiliyor. Yani Gazze’de on binlerce insanın, bebeğin katline neden olan bombaların tedarikini, bir başarı öyküsü gibi anlatıyor… Bu sözlerin arasında ne bir vicdan sızısı ne bir parça empati kırıntısı ne de en küçük bir pişmanlık var. 21. yüzyılın açık ara en acımasız katliamının, soykırımının mimarı Netanyahu ise bu sözleri bir övgü, bir zafer payesi gibi dinliyor. İkisinin de yüzünde aynı ifade var: Gücü tanrılaştırmış, acıyı istatistiğe çevirmiş insanların donuk gülümsemesi. Bu, yalnızca politik bir ittifak değil, hastalıklı bir ruh ortaklığı. Biri kendi halkının alkışına, diğeri kendi ordusunun ateşine sarhoş. İkisinde de vicdan yerine üstünlük duygusu, empati yerine mutlak iktidar arzusu çalışıyor. En tehlikelisi, bu zihinlerin dünyanın “süpergücünü” yönetiyor, dünyanın ağası gibi davranıyor olması. 

Tam da ruhtaki bu karanlık işte, bütün bir dünyanın pusulasını şaşırtan.

Trump’ın bu desteği, sadece İsrail’e değil, ahlaksızlığın evrenselleşmesine verilmiş bir onaydır. Silah, artık yalnızca bir savunma aracı değil; uluslararası ticaretin en kârlı kalemidir. Atılan her bomba, bir ülkenin borsasında artı haneye yazılıyor…

Sonra bir de kalkıp kendisini “barış elçisi” gibi göstermesi, Nobel istemesi, distopik, sarkastik ve ironik bir ahlaksızlık düzeninin resmi değildir de nedir?!

Aynı Trump, ülkesinde kendisini “No Kings” (Krallara Hayır) sloganı eşliğinde protesto eden binlerce insana, yapay zekâyla üretilmiş bir videoda, kral tacı başında, savaş uçağından dışkı yağdırıyor. Manzaraya bakın; kendi halkına bu boyutta bir hakareti reva görebiliyor. Ardından da orduyu protestoculara karşı kullanmakla tehdit ediyor.

Kendine “özgür dünyanın lideri” diyen bir ülkenin, en yüksek makamında bu kadar kirli bir zihin varsa, o özgürlüğün de, o dünyanın da içi çoktan boşalmıştır. Bu akıldan, bu ruhtan insanlık adına hiçbir hayır çıkmaz. Bir gün gelir, o dışkının içinde boğulur bu emperyal ve empatiden yoksun güçler. Çünkü tarih, kibirle kirlenenlerin sonunu hep aynı şekilde yazar: önce alkış, sonra çöküş.

Bugün Trump, Netanyahu, hatta onlara sessiz kalan bütün küresel aktörler aynı şeyi temsil ediyor: Dünyayı yönetiyorlar; ama yönettikleri şey insanlık değil, hırslarının enkazı.

Kendi menfaati için, ne zaman ne yapacağı belli olmayan soykırım destekleyicileriyle güle oynaya aynı masada oturmanın faturası yalnızca bugünün çıkar sahiplerine kesilmeyecek; en yüklü faturayı gelecek nesiller ödeyecek… Kendi halkını aşağılayan, tehditler savuran bir adama güvenip onunla kol kola girmek, aslında ülkenin güvenliğini ve itibarını rehin vermek değil midir? 

***

Tüm bu global ahlaksızlıklar kumpanyası içinde kendi evimize dönersek… 

“Temiz eller” söylemi önce doğru soruyu sormalı: Ne temizleniyor, kim temizliyor ve hangi kurallar temel alınarak?

Çeşitli şahısların, şirket gruplarının, ailelerin üzerine gidiliyor. Kamuoyunda bunun “temizlik operasyonu” mu yoksa “mülkiyeti yeniden dizayn” mı olduğu sorusu haklı olarak tartışılıyor. İktidar önce besliyor, ihale ve kamu imkânlarıyla büyütüyor; günü gelince de üzerine gitmeye başlıyor. Arınmaya değil, güç devrine giden kaldırım taşlarını kendi elleriyle döşüyor…

Muhalefet belediyelerine yönelik operasyonlar, sanatçılara açılan davalar zaten uzunca bir süredir gündemin parçası. Şimdi buna bir de Merkez Bankası’yla ilgili yolsuzluk iddiaları eklendi.

Eğer altın rafinerisinden ülkenin en kritik finans kurumuna kadar usulsüzlükler konuşuluyorsa, ortada birkaç kişinin suçu değil, bir sistem arızası vardır. Et kokarsa tuz var derler; peki tuz kokarsa onu neyle koruyacağız?

Temiz eller söylemi yükselirken, uygulamadaki “seçicilik”, hareketin tüm inandırıcılığını ortadan kaldırıyor.  Hedefte hep dış halkalar, hep “benden olmayan”lar var, içeridekilerin elleri ne kadar temiz diye bakan yok, bakmaya kalkanın da zaten eli hemen sopalanıyor. Merkeze, asıl kirin üretildiği yere bakılmıyor. 

Gerçek bir temizlik başlatılmak isteniyorsa, ki başlamak zorundadır, önce iç halkalardan başlanır. En yakından. Yargı sopasını, rekabet kurumlarını, denetim mekanizmalarını kendi çıkarına göre kullananlara dokunmadan yapılan hiçbir operasyon inandırıcı olamaz. Çeyrek asırdır kurumların içi bu şekilde boşaltıldı. Hukukun guguka döndüğü bir düzende “temizlik” girişimi inandırıcılığını kaçınılmaz olarak yitirir, bir masal olmaktan öteye geçemez.

Bir ailenin, bir partinin, bir şirketin yanında, asıl ahlaki katmanları, kurumsal bağları ve sistemin işleyiş mantığını sorgulamak gerekir. Eşini-dostunu kayırmaktan geri durabilmek, hukuki süreçlerin bağımsızlığını güvence altına alabilmek, liyakatı ve hizmeti öncelik haline getirebilmek… İşte gerçek temizlik budur. 

***

Adalet, hedef seçerek işlemez, herkese eşit uygulandığında anlam kazanır.

Muhalefet de bu sorumluluktan muaf değildir elbette. Ahlak, yalnızca iktidardan talep edilen değil, bizzat savunulması gereken bir değerdir. Eğer kendi içinde sorgulama cesareti gösterilmiyorsa, “biz farklıyız” demenin de bir anlamı kalmaz. Gerçek muhalefet, yalnızca eleştiren değil, kendi içindeki hatayla da yüzleşebilendir. İddialar ortaya atıldığında refleks, savunmaya geçmek değil, yargının önünü açmak olmalıdır. Çünkü adalet, kimden geldiğine göre değişmemeli; doğruysan zaten eğrinin cezasını zaman verir. Elbette bu sorgulama, yalnızca yolsuzluk iddialarıyla da sınırlı kalmamalı. Parti içi demokrasi de aynı aynanın parçasıdır. Örneğin eğer kongrelerde tek ses, tek aday, tek rota varsa; orada siyasetin ahlakından değil, sağ siyasetin yıllarca beslediği biat kültüründen devralınan, örnek alınan reflekslerin yeniden üretiminden söz edilebilir. Gerçek demokrasi ve siyasal ahlak, farklı seslerin susturulmadığı, eleştirinin tehdit değil erdem sayıldığı yerde filizlenir.

Fransa’da cumhurbaşkanlığı yapmış bir lider, Sarkozy, yolsuzluk suçundan cezaevine girdi. Üstelik bu, sembolik bir ceza değil; beş yıl hapis, 9 metrekarelik bir hücreye fiilen giriş… Dokunulmazlığın bittiği bir yüzleşme. Mevcut cumhurbaşkanı Macron, onu geçtiğimiz hafta Elysee Sarayı’nda ağırlamış. Ama bu buluşma, ne yargının işleyişini, ne mahkemenin kararını, ne de adaletin seyrini değiştiriyor. Dostluklar, çıkarlar, iktidarlar, partiler hukukun önüne geçemiyor. Hukuk, hepsinin üstünde kalıyor.

Sistem kendi kendini temizleyebiliyor. Ahlak bir süs değil, bir refleks. Siyasetçinin kapısı nezaketen açık olabilir ama mahkemenin kapısı herkese eşit kapanıyor.

Gerçek temizlik, alkışla değil, aynayla başlar. O aynaya önce herkes kendi yüzünü tutmadıkça, eller ne kadar yıkansa da kirinden arınmayacaktır.

Gerçek temizlik, ancak kuralla, yasayla, sistemle mümkündür. Bu yüzden Türkiye’nin artık kapsamlı bir siyasi ahlak yasasına ihtiyacı vardır. ABD’den İngiltere’ye, Almanya’dan Fransa’ya kadar demokrasisini güçlendiren ülkelerin ortak paydası bu: Siyasetçinin vicdanını denetleyecek bir hukuk zemini. Bizde ise hâlâ kişiye göre işleyen bir “etik anlayışı” var. Oysa devletin namusu, kişilerin değil, kurumların ahlakıyla korunur.

Yunanistan’ı, İtalya’sı, İspanya’sı, hepsinde temiz eller operasyonları yapıldı bir zamanlar. Kendi kirlerini örtmek yerine yüzleşmeyi seçtiler. 70’lerden 90’lara uzanan dönemde mafyayla, rüşvetle, kara para ve siyaset arasındaki o kirli bağlarla hesaplaştılar. 

Yalnızca suçluları değil, o suçları mümkün kılan sistemleri de sorguladılar, dönüştürdüler. Seçim yasasını ve partiler yasasını yeni baştan yazdı, yargısını güçlendirdi, hâkimine savcısına hem güvence hem onur kazandırdılar.

Gerçek “temiz eller” böyle başlamalı işte; kendi içinden, kendi cesaretiyle.

Bizde de kısmen oldu aslında; devletin kendi içinde gerçekten yüzleştiği dönemler yaşandı. Namuslu yargıçların, vicdanı kirlenmemiş savcıların eliyle yürüyen soruşturmalar vardı bu ülkede. Örneğin klor yolsuzluğu meselesinde Nurettin Sözen, iddiaların araştırılması için İSKİ Genel Müdürü Ergun Göknel'i İçişleri Bakanlığı’na bizzat şikayet etmişti. Sorumlular yargılandı. SHP’nin 25 yılına bedel oldu bu olay… Mesut Yılmaz da hakeza, ihaleye fesat karıştırma iddiasıyla Yüce Divan'a sevk edilen ilk başbakan olmuştu. Kurumların işleyişinin bir biçimde denetlenebildiği zamanlardı…  Kimi hesaplaşmalar eksik kaldı, kiminin üstü örtüldü belki ama örtülemeyenler yargının önüne gitti, cezasını aldı. Devletin kendi içinde “kendine dönüp baktığı” zamanlardı onlar. Siyaset sahnesinde bile örnekleri vardı bunun. Kimi liderler, haklarındaki iddiaları bizzat kendileri araştırılmak üzere açığa çıkarır, hesap vermeyi bir zayıflık değil, sorumluluk olarak görürdü. Kusurları, yanlışları, eksikleriyle de olsa, devletin bir “ahlaki belleği” vardı o dönemlerde. Bugün eksik olan tam da bu; o belleğin yeniden canlanması, vicdanın yeniden kurumsal bir refleks haline gelmesi.

Peki neden şimdi? İktidarın bu “temizlik” seferine çıkmasının nedeni, aslında biraz da yaklaşan hesap gününe hazırlık mı? Seçmen karşısına “arınmış” görünmeden çıkmak kolay değil; o yüzden temizlik en uzaktan başlıyor. Kendine en uzak olanlardan, yani en kolay hedeflerden… 

Ülkede bir politik tıkanıklık hâkim; yalnızca iktidar değil, muhalefet de o tıkanmanın bir parçası. Erken seçim ufukta beliriyor. Aslında temiz eller operasyonlarının hızlanması da bunun en güçlü işaretlerinden biri. Bu kervanın artık bu yükü taşıyamadığı açık. Ancak halk, sandıkta yönünü çevireceği yeni bir adres de bulamıyor. “Bunlar giderse yerine kim gelecek?” sorusu aklından bir türlü çıkmıyor. Çünkü karşı tarafa baktığında, bazı gerçeklerin üzerini yüksek sesle bağırarak örtmeye çalışır gibi görünen bir tabloyla karşılaşıyor. O yüzden güven duygusu o cenahtan da kolayca doğmuyor. AKP’ye oy vermek istemeyen bir kısım seçmen, kendini alternatifsiz hissediyor.

Oysa CHP, iddialar gündeme geldiğinde, belediyelerde gözaltılar ilk başladığında, etkin pişmanlıktan yararlanan kişilerin itirafları ortaya çıktığında ilk refleks olarak “siyasi operasyon” ezberini konuşturmak yerine “hukukçu kurmaylarımız iddiaları inceleyecek, kamuoyuna açıklamamızı yapacağız” tonunda adalet inancını öne çıkarabilseydi, adı yolsuzluğa karışanlara yargının yolunu gösterebilse, “adalet işlesin, biz de sonucu görelim” diyebilseydi çok daha aklı selim ve karşı taraf için de inandırıcı ve güven verici bir duruş olmaz mıydı… Tüm sürece, “Kimin yargısı?” demeden kendisi öncülük edebilseydi, bugün iktidarın en güçlü adayı olabilirdi…

Gerçek siyasal ahlak her koşulda adaletin işlemesine alan açmakta gizlidir.

Ahlakı yeniden inşa etmeden hiçbir reform kalıcı olmaz. Yasalar değişebilir, yüzler değişebilir ama zihniyet aynı kaldıkça sonuç da değişmez. Gerçek değişim, cesur bir “artık yeter” deyişiyle başlar; bir toplumun kaderi bazen tek bir vicdanın gösterdiği dirence bağlıdır. Ne kadar süslenirse süslensin, adaletin makyajı bir gün mutlaka dökülür. O gün geldiğinde ayakta kalacak olanlar, gücün değil, vicdanın tarafında duranlardır.

İlgili Konular: #değişim

Yazarın Son Yazıları

Bu ülke gerçekten kimin?

Bu ülke, gerçekten hepimizin mi?

Devamını Oku
11.12.2025
Kötülüğün yeni yurdu

Psikoloji, hukuk, dinler ve gündelik ahlakın ortak ezberinde kötülük, bireyin içindeki karanlıkla açıklanır.

Devamını Oku
04.12.2025
Kasım Üzerine: Dökülmenin ve Hatırlamanın Zamanı

Kasım, takvimin yalnız ayı.

Devamını Oku
20.11.2025
Sadakat Çağında Muhalif Kalmak

Bir toplumun neye güven duyar? Akla mı, yoksa itaate mi?

Devamını Oku
13.11.2025
Bir Tapınağın Hikâyesi: Mekânlar Değişiyor, İnsan Hep Aynı Savaşın İçinde

Denizden 150 metre yukarıda, Akropolis’in kayalık tepesinde yükselen sütunlar…

Devamını Oku
06.11.2025
Cumhuriyetin aynasında bugün

Türkiye’de uzun zamandır yeni bir fikir doğmuyor.

Devamını Oku
31.10.2025
Bir ahlak meselesi… Temiz eller, kirli zihinler

Ahlak; herkesin ağzında dolaşan fakat kimsenin pek de hayatına almadığı kelime.

Devamını Oku
24.10.2025
Bir Mahpusluk Halidir Bu Memleket

Bir ülkeyi anlamak için hapishanelerine, yani adaletin son durağına bakabilirsiniz.

Devamını Oku
16.10.2025
Öfkenin İkliminde Yaşamak: Adaletin Suskun, Zorbanın Gür Olduğu Bir Ülke

Toplum adeta bir gerilim teline dönmüş durumda; dokunan yanıyor, çekilen tınlıyor, kimse sesin kime ait olduğunu ayırt edemiyor.

Devamını Oku
10.10.2025
Gücün yakıcılığı, çekiciliği ve kontrol edilebilirliğinin önemi

Güç, insanlık tarihinin en eski büyüsüdür: Çekici olduğu kadar sınayıcıdır da insana kendini tanrı sanma yanılsaması verir...

Devamını Oku
02.10.2025
Kayıp Meslekler, Kırık Hayatlar

İnsan yalnızca yaşayan, tüketen bir beden değildir; aynı zamanda anlam üreten, topluma katkı sunan bir varlıktır.

Devamını Oku
25.09.2025
Manşetlerin Gölgesinde “Hayat”

Her gün televizyonda, gazetelerde, sosyal medyada büyük sözler, manşetler, olağanüstü gelişmeler, son dakika olaylar…

Devamını Oku
18.09.2025
Eylül Manzarası: Eşitsizlikten Umuda Eğitim

“Çok çalışırsan her şeyi başarırsın”.

Devamını Oku
04.09.2025
Tarım, Toplum ve Gelecek: Bir Yeniden Kuruluş Çağrısı

Tarım, Toplum ve Gelecek: Bir Yeniden Kuruluş Çağrısı

Devamını Oku
21.08.2025
Aşktan Öte Dertler…

İnsanoğlunun istila ettiği bu yeryüzü, artık sadece coğrafyaların değil, dertlerin de haritası.

Devamını Oku
14.08.2025
Kendine mahkum, aşka ve suça kör

Var olmak için nefes almak yetmez; insan bir yere ait hissetmek ister, bağ kurmak.

Devamını Oku
07.08.2025
Her yaz aynı alevlere uyanmak kader değil!

Dünyanın nefes almayı unuttuğu yıllar…

Devamını Oku
31.07.2025
LGS ve Eğitimin Hal-i Pürmelali, Siyasi Ahlakın Evrildiği Yer ve Bahçeli’nin Temsil Önerisinin Anlattıkları

Bu yıl LGS’de 500 tam puan alan 719 öğrenciyle rekor kırıldı. Geçtiğimiz yıl bu sayı 352’ydi. Sınav zor; ama başarı fazla…

Devamını Oku
24.07.2025
Speed ve Galata: Sistem Hatası Veriyor - Kulenin Tepesinden Bakınca Görünen; Liyakatsizlik

İstanbul’un siluetine yüzyıllardır tanıklık eden Galata Kulesi…

Devamını Oku
17.07.2025
Dev aynasındaki bireyler ve hakikatin yerine geçenler

Dev aynasındaki bireyler ve hakikatin yerine geçenler

Devamını Oku
10.07.2025
Ütopyanın Maskesi, Distopyanın Gölgesi

Bir hayal ve bir kâbus: Ütopya ve distopya. Genellikle “var olmayan dünyalar” diye tanımlanırlar.

Devamını Oku
03.07.2025
İsrail-İran Savaşı Ekseninde Çivisi Çıkan Dünya

İnsanlığın kolektif aklı çöküyor gibi uzunca bir zamandır...

Devamını Oku
19.06.2025
Görmenin ve anlamanın göreceli olduğu bir dünyada hakikati kim belirler?

Batı felsefesi binlerce yıldır görmeyi yüceltir. Duyular arasında en "akıllı", en "ruha yakın" olan hep görme sayılmıştır. Platon, Timaios’ta, “Görüşümüz gerçekten de bize en büyük yararı sağlamıştır,” der. Çünkü ona göre göz, zihnin kapısıdır; ruhun dışarıyı yokladığı bir uzantı.

Devamını Oku
12.06.2025
Kendi Celladına Aşık Olmak: Gücün Büyüsüne Kapılan Toplumlar

Toplumlar bazen göz göre göre karanlığa yürür. Hatta yürümekle kalmaz, o karanlığa âşık olurlar. Tıpkı bazı bireylerin kendine zarar veren ilişkilerde ısrarla kalması gibi.

Devamını Oku
29.05.2025
Dans Vebası: İnsanlığın Ayaklarıyla Çığlık Atışı

1518 yazı. Strasbourg’un taş sokaklarında bir kadın, Frau Troffea, kimseye aldırmadan dans etmeye başladı. Ne müzik vardı ne şenlik. Zaten yüzünde de neşeye dair tek bir iz yoktu.

Devamını Oku
22.05.2025
İstanbul’u imar adaleti kurtaracak (Değiştirilmesi Gereken Boğaziçi İmar Yasası ve Kentsel Dönüşüm)

İstanbul'u imar adaleti kurtacak (DEĞİŞTİRİLMESİ GEREKEN BOĞAZİÇİ İMAR YASASI VE KENTSEL DÖNÜŞÜM)

Devamını Oku
01.05.2025
Ülkenin Gerçek Beka Sorunu: Umudu Tükenen Toplumlarda Nüfus Kaçınılmaz Olarak Yaşlanır

Ülkenin Gerçek Beka Sorunu: Umudu Tükenen Toplumlarda Nüfus Kaçınılmaz Olarak Yaşlanır

Devamını Oku
24.04.2025
Sadece Ahmet Değil: Bu Ülkede İyilik Konu Edildi, Kötülük Sıradanlaştı

Sadece Ahmet Değil: Bu Ülkede İyilik Konu Edildi, Kötülük Sıradanlaştı

Devamını Oku
17.04.2025
Beyin Göçü Savaşları veya Zekânın Büyük Kaçışı: Türkiye Neden Tutamıyor?

Beyin Göçü Savaşları veya Zekânın Büyük Kaçışı: Türkiye Neden Tutamıyor?

Devamını Oku
20.03.2025
Suriye'de Alevi katliamı; göz ardı edilen kan ve gözyaşı ve diğer yaşananlar

Suriye'de Alevi katliamı; göz ardı edilen kan ve gözyaşı ve diğer yaşananlar

Devamını Oku
13.03.2025
Kritik Trump-Zelenski Zirvesinin Perde Arkası: Güç Oyunları, Bir Kez Daha Kürt Açılımı ve Edip Akbayram’ın Ardından…

Kritik Trump-Zelenski Zirvesinin Perde Arkası: Güç Oyunları, Bir Kez Daha Kürt Açılımı ve Edip Akbayram’ın Ardından…

Devamını Oku
06.03.2025
Boşvermişlik Yangınları: Teğmenlerin İhracından Otel Trajedisine Bir Toplumsal Duyarsızlığın Anatomisi

Boşvermişlik Yangınları: Teğmenlerin İhracından Otel Trajedisine Bir Toplumsal Duyarsızlığın Anatomisi

Devamını Oku
06.02.2025
Toplumun Karanlık Kavşakları: Bir mimarın son durak hikâyesi, trafik çilesi ve asfalt üzerinde insanlık cinneti

Toplumun Karanlık Kavşakları: Bir mimarın son durak hikâyesi, trafik çilesi ve asfalt üzerinde insanlık cinneti

Devamını Oku
26.12.2024
Hakikat yorgunu bir toplum: Beyin çürümesi, haksızlıklar, hukuksuzluklar, adaletsizlikler

Hakikat Yorgunu Bir Toplum: Beyin Çürümesi, Haksızlıklar, Hukuksuzluklar, Adaletsizlikler

Devamını Oku
18.12.2024
Suriye’nin Küllerinden Yükselen Kaos: İnsan Hakları Günü’nde Yeni Haritalar, Yeni Sınavlar

Suriye’nin Küllerinden Yükselen Kaos: İnsan Hakları Günü’nde Yeni Haritalar, Yeni Sınavlar

Devamını Oku
17.12.2024
Suriye’nin küllerinden yükselen kaos: İnsan Hakları Günü’nde yeni haritalar, yeni sınavlar

Suriye’nin küllerinden yükselen kaos: İnsan Hakları Günü’nde yeni haritalar, yeni sınavlar

Devamını Oku
10.12.2024
Machiavelli'nin Gölgesinde Modern Siyasetin Zalim Oyunları; Türkiye’den Suriye’ye

Machiavelli'nin Gölgesinde Modern Siyasetin Zalim Oyunları; Türkiye’den Suriye’ye

Devamını Oku
04.12.2024
Öncesi ve sonrasıyla Kılıçdaroğlu’nun tarihi savunması

Öncesi ve sonrasıyla Kılıçdaroğlu’nun tarihi savunması

Devamını Oku
26.11.2024
Yalnız değilsiniz: Dost uzanan eller uzak olmasın…

Yalnız değilsiniz: Dost uzanan eller uzak olmasın…

Devamını Oku
20.11.2024
Mülksüz yeni nesil ve İzmir, Selçuk’ta mülksüzlük içinde kaybolan 5 minik can

Mülksüz yeni nesil ve İzmir, Selçuk’ta mülksüzlük içinde kaybolan 5 minik can

Devamını Oku
14.11.2024