Bir Tapınağın Hikâyesi: Mekânlar Değişiyor, İnsan Hep Aynı Savaşın İçinde
Sadık Çelik
Son Köşe Yazıları

Bir Tapınağın Hikâyesi: Mekânlar Değişiyor, İnsan Hep Aynı Savaşın İçinde

06.11.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

PARTHENON

Denizden 150 metre yukarıda, Akropolis’in kayalık tepesinde yükselen sütunlar… Her sabah güneş, Parthenon’un mermerleri üzerinde yeniden doğar. Işık, yüzyılların tozunu aralayıp taşların yüzeyinde gezinirken, sanki içlerinde hâlâ bir nabız atar gibidir. 

Bir tapınaktan fazlasıdır Parthenon. İnancın taşta vücut bulmuş hali ya da taşa kazınmış bir inanç hikâyesi…

İnsanlık tarihi bize şunu öğretti: Tanrılar değişti, diller değişti, imparatorluklar yıkıldı ama insanın güven duyma ve inanma ihtiyacı, hiçbir çağın külüyle sönmedi.

Perslere karşı elde edilen zaferin anısına, Atina’nın koruyucusu tanrıça Athena adına inşa edilen bu tapınak, “yukarı şehir” anlamına gelen Akropolis’in tepesinde yükseldi. Bu yer, tanrı ve tanrıçaların oturabileceği bir mekan olmaktan öteydi. Şehrin gücünün, estetiğinin ve inancının ortak yansımasıydı.

Antik Yunan’dan bugüne uzanan zaman çizgisinde Parthenon, sadece mimarinin değil; aynı zamanda siyasetin, toplumun, inancın değişiminden izler taşıyan bir anıt. Yunan mimarisinin doruk noktası kabul edilir. Heykeltıraşlığın doruğuna ulaşan kabartmaları, Antik Yunan’ın estetik zekâsını ve Atina demokrasisinin özgüvenini taşır. İki bin yılı aşkın süredir Akropolis’in tepesinde duran bu yapı, sayısız kez yıkılmış, onarılmış, dönüştürülmüş; ama hiçbir çağ onu bütünüyle susturmayı başaramamıştır. 

2 bin yılı aşkın bir süredir, insanlığın inançla kurduğu o eski bağın taşlaşmış hâli olarak karşımızda durur.

ATİNA’NIN ALTIN ÇAĞI VE TAPINAĞIN İNŞASI

M.Ö. 5. yüzyıl, tarihin “Atina’nın Altın Çağı” dediği o görkemli döneme karşılık gelir. Demokrasi filizlenmiş, felsefe sokaklarda konuşulur olmuş, sanat kentin ruhuna karışmıştır. Perikles’in önderliğinde Atina, yalnızca bir şehir değil, insan aklının ve estetik idealin sahnesine dönüşmüştür.

İşte Parthenon da bu sahnenin en ışıltılı perdesidir. M.Ö. 447 yılında temelleri atılmış, M.Ö. 438’de tamamlanmıştır. Kentin koruyucu tanrıçası Athena’ya adanmış bu tapınak, aynı zamanda insan aklının taşla kurduğu en tutkulu diyaloglardan biridir. 

Tapınağın merkezinde, heykeltıraş Phidias’ın yarattığı 12 metre boyundaki altın ve fildişinden Athena Parthenos heykeli bulunurdu: bir elinde kalkan, diğerinde zafer tanrıçası Nike heykeliyle... Gücün, bilgeliğin ve estetiğin birleştiği bu figür, aslında tüm bir uygarlığın kendine duyduğu güvenin simgesiydi.

Zaman aktı…

M.Ö. 146’da Romalılar Yunanistan’ı ele geçirdiğinde, Atina artık bir taşra kenti sayılıyordu ama Parthenon, hâlâ bir hayranlık konusuydu. M.S. 380’de Hıristiyanlığın Roma İmparatorluğu’nun resmi dini ilan edilmesiyle yeni bir dönem başladı. Pagan tapınakları birer birer kiliseye dönüştürülürken Parthenon da bu dönüşümden payını aldı. Athena’nın evi artık Meryem Ana’ya adanmış bir kiliseydi.

Tapınağın içi, yeni inanca göre yeniden düzenlendi: İkonalar, apsis, sunak eklendi; eski tanrıların izleri yavaş yavaş silindi. Ancak Parthenon’un özü, yani inanma ihtiyacına cevap veren mekân olma hali, değişmedi. Bizans İmparatorluğu döneminde bu kutsal yapı, imparatorluğun en önemli Hıristiyan hac merkezlerinden biri haline geldi.

1204 yılına gelindiğinde, Dördüncü Haçlı Seferi’nin ardından kurulan Latin hâkimiyeti, Parthenon’u bu kez Katolik bir kiliseye dönüştürdü. Yaklaşık iki buçuk yüzyıl boyunca, aynı taşlar başka dualara, başka dillerde yankılanan ilahilere ev sahipliği yaptı.

PARTHENON’UN CAMİYE DÖNÜŞÜMÜ VE SONRASI

1458’te Osmanlı ordusu Atina’ya ulaştığında, Parthenon bir kez daha yeni bir kimliğe büründü. Artık Akropolis’in tepesinde ezan sesi yankılanacaktı. Osmanlılar, imparatorluklarının birçok bölgesinde olduğu gibi burada da mevcut yapıları kendi inanç düzenlerine göre dönüştürdüler. Ancak bu, yok etmekten çok dönüştürmekti; çünkü Osmanlı, farklı dinlere karşı görece hoşgörülü bir imparatorluktu. Atina’nın Hristiyan ahalisi ibadetine devam edebildi, Parthenon ise İslam’ın hâkimiyetini simgeleyen bir camiye dönüştü.

Bu dönüşümde tapınağın eski izleri silindi: Aziz figürlerinin üzeri boyandı, Hristiyan ikonaları kapatıldı ve yapının kuzeybatı köşesine ince bir minare eklendi. Akropolis’in doruğundaki bu minare, hem fetih sembolü hem de yeni bir inanç döneminin işaretiydi. Yine de 

Parthenon’un kaderi değişmedi; o hâlâ bir ibadet mekânıydı, hâlâ insanın inanma ihtiyacına cevap veriyordu.

VENEDİK BOMBARDIMANI

17. yüzyılın sonunda tarih, Parthenon’un kapısını bir kez daha sertçe çaldı; bu kez yıkımın sesiyle.

1687’de Venedik ordusu Atina’yı kuşattı. Atina, Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı’daki kalbi olarak sembolik bir öneme sahipti. Osmanlı askerleri Parthenon’u bir kale olarak kullanıyor, hatta içinde barut ve mühimmat depoluyordu. Venediklilerin bir mabedin kalbinde barut saklandığını düşünmeyeceği sanılmıştı ama öyle olmadı. Bir top mermisi tam da barut deposuna isabet ettiğinde, tarihin en yıkıcı anlarından biri yaşandı: Parthenon’un kalbi havaya uçtu. Çatısı çöktü, sütunlar devrildi, heykeller parçalandı.

Küllerinden bir kez daha doğmaya çalışan Parthenon’un kalıntıları arasına, sonrasında küçük bir cami inşa edildi. Fakat bu yara artık hiç kapanmadı. 

19. yüzyıla gelindiğinde Yunan toprakları bağımsızlık arzusuyla dalgalanıyordu. Osmanlı hâkimiyetinden kurtulma mücadelesi 1832’de İstanbul Antlaşması’yla sonuçlandı ve bağımsız bir Yunan devleti doğdu.

Parthenon, bu yeni ulusun simgesine dönüştü. Yıkıntıları, hem bir geçmişin hem de bir kimliğin yeniden doğuşunu temsil ediyordu. 

19. yüzyılın ortalarından itibaren başlayan restorasyon çalışmalarıyla, tapınağın klasik Yunan görünümüne “geri döndürülmesi” amaçlandı. Bizans, Osmanlı ve Venedik dönemlerine ait tüm eklentiler kaldırıldı. Sanki tarih boyunca kazandığı tüm katmanlar silinmek isteniyor, taşlar yalnızca Antik Yunan’a aitmiş gibi yeniden biçimleniyordu.

Ama belki de en ilginç olan şu: Parthenon’u “öz haline” döndürmeye çalışan bu modern çaba bile, onun bitmeyen dönüşümünün bir parçasıydı. Çünkü her çağ, Parthenon’u kendi aynasında görmüş, onu kendi inancına, ideolojisine, kimliğine göre yeniden yaratmıştı.

***

Parthenon’un hikâyesi, yalnızca taşların değil, insanlığın hikâyesidir. Athena’nın tapınağıydı, sonra Meryem’in evi oldu, ardından minareyle yükseldi… İnanç değişti, diller değişti, dualar değişti ama yön hep aynıydı: Yukarıya, yani güvenin ve teslimiyetin o görünmez katına.

Belki de tarih bize tam da bunu anlatıyor: İnsan, neye inanırsa inansın, aslında hep aynı boşluğu doldurmaya çalışıyor. Bir tanrıya, bir lidere, bir fikre ya da bir ideolojiye… Adı ne olursa olsun, insanın aradığı şey aslında kendini aşmanın bir yoludur. Çünkü inanmak, sadece sığınmak değil; varoluşun dayanılmaz belirsizliğiyle baş etmenin adıdır aynı zamanda. 

Belki de bu yüzden tarih, bize hep aynı dersi tekrar eder: İnsan inançlarını değiştirir ama inancın ihtiyacından asla kurtulamaz. Taşlar, mabetler, semboller… Hepsi gelip geçici kabuklardır. Çünkü kutsallık, ne sütunlarda ne kubbelerde… Hep insanın içindedir.

Bugün hâlâ birbirimizi inançlar üzerinden öldürüyor, mezheplerle, kimliklerle, sembollerle ayrışıyoruz. Coğrafyamızda, inanç hâlâ insanı birleştirmekten çok ayırıyor. Mezhepler, kimlikler, semboller üzerinden çizilen görünmez sınırlar her gün biraz daha derinleşiyor. Ne yazık ki inancın özünü değil, biçimini miras alıyoruz; kutsalı insanın içinde değil, karşısında arıyoruz. Belki de bu yüzden Orta Doğu, aynı hikâyeyi hep başka dillerde, aynı acıyla tekrar edip duruyor…

Oysa tarihin kendisi bize, her dönemde aynı hatırlatmayı yapıyor: Mekânlar kutsal değildir; kutsallığı onlara yükleyen insandır. İnsan, inancını nerede yaşarsa yaşasın, onu taşta, kubbede, ya da minarede değil kendi içinde taşır.

Bugün Parthenon’un merdivenlerinde her dilden, her milletten insanı görürsünüz. Kimisi bir zamanlar tanrılara adanmış bu taşlara hayranlıkla bakar, kimisi sessizce dua eder, kimisi sadece fotoğraf çeker. Ama hepsinin yüzünde aynı ifade vardır: Hayretle karışık bir saygı. Belki de bu yüzden Parthenon hâlâ ayaktadır.

Evet, Parthenon’un taşları bugün hâlâ ayakta. Ama asıl kalıcılık onlarda değil; insanın inanma tutkusunda. Belki de bu yüzden, binlerce yıl sonra bile aynı hikâyeyi tekrar ediyoruz: Tanrılar değişiyor, tapınaklar el değiştiriyor ama insan hep aynı inanç duvarının önünde diz çöküyor.

Yazarın Son Yazıları

Şaşırıyoruz… ve Şaşırmamaya Alışıyoruz

Her sabah yeni bir şaşkınlığın eşiğinde uyanıyoruz.

Devamını Oku
19.12.2025
Bu ülke gerçekten kimin?

Bu ülke, gerçekten hepimizin mi?

Devamını Oku
11.12.2025
Kötülüğün yeni yurdu

Psikoloji, hukuk, dinler ve gündelik ahlakın ortak ezberinde kötülük, bireyin içindeki karanlıkla açıklanır.

Devamını Oku
04.12.2025
Kasım Üzerine: Dökülmenin ve Hatırlamanın Zamanı

Kasım, takvimin yalnız ayı.

Devamını Oku
20.11.2025
Sadakat Çağında Muhalif Kalmak

Bir toplumun neye güven duyar? Akla mı, yoksa itaate mi?

Devamını Oku
13.11.2025
Bir Tapınağın Hikâyesi: Mekânlar Değişiyor, İnsan Hep Aynı Savaşın İçinde

Denizden 150 metre yukarıda, Akropolis’in kayalık tepesinde yükselen sütunlar…

Devamını Oku
06.11.2025
Cumhuriyetin aynasında bugün

Türkiye’de uzun zamandır yeni bir fikir doğmuyor.

Devamını Oku
31.10.2025
Bir ahlak meselesi… Temiz eller, kirli zihinler

Ahlak; herkesin ağzında dolaşan fakat kimsenin pek de hayatına almadığı kelime.

Devamını Oku
24.10.2025
Bir Mahpusluk Halidir Bu Memleket

Bir ülkeyi anlamak için hapishanelerine, yani adaletin son durağına bakabilirsiniz.

Devamını Oku
16.10.2025
Öfkenin İkliminde Yaşamak: Adaletin Suskun, Zorbanın Gür Olduğu Bir Ülke

Toplum adeta bir gerilim teline dönmüş durumda; dokunan yanıyor, çekilen tınlıyor, kimse sesin kime ait olduğunu ayırt edemiyor.

Devamını Oku
10.10.2025
Gücün yakıcılığı, çekiciliği ve kontrol edilebilirliğinin önemi

Güç, insanlık tarihinin en eski büyüsüdür: Çekici olduğu kadar sınayıcıdır da insana kendini tanrı sanma yanılsaması verir...

Devamını Oku
02.10.2025
Kayıp Meslekler, Kırık Hayatlar

İnsan yalnızca yaşayan, tüketen bir beden değildir; aynı zamanda anlam üreten, topluma katkı sunan bir varlıktır.

Devamını Oku
25.09.2025
Manşetlerin Gölgesinde “Hayat”

Her gün televizyonda, gazetelerde, sosyal medyada büyük sözler, manşetler, olağanüstü gelişmeler, son dakika olaylar…

Devamını Oku
18.09.2025
Eylül Manzarası: Eşitsizlikten Umuda Eğitim

“Çok çalışırsan her şeyi başarırsın”.

Devamını Oku
04.09.2025
Tarım, Toplum ve Gelecek: Bir Yeniden Kuruluş Çağrısı

Tarım, Toplum ve Gelecek: Bir Yeniden Kuruluş Çağrısı

Devamını Oku
21.08.2025
Aşktan Öte Dertler…

İnsanoğlunun istila ettiği bu yeryüzü, artık sadece coğrafyaların değil, dertlerin de haritası.

Devamını Oku
14.08.2025
Kendine mahkum, aşka ve suça kör

Var olmak için nefes almak yetmez; insan bir yere ait hissetmek ister, bağ kurmak.

Devamını Oku
07.08.2025
Her yaz aynı alevlere uyanmak kader değil!

Dünyanın nefes almayı unuttuğu yıllar…

Devamını Oku
31.07.2025
LGS ve Eğitimin Hal-i Pürmelali, Siyasi Ahlakın Evrildiği Yer ve Bahçeli’nin Temsil Önerisinin Anlattıkları

Bu yıl LGS’de 500 tam puan alan 719 öğrenciyle rekor kırıldı. Geçtiğimiz yıl bu sayı 352’ydi. Sınav zor; ama başarı fazla…

Devamını Oku
24.07.2025
Speed ve Galata: Sistem Hatası Veriyor - Kulenin Tepesinden Bakınca Görünen; Liyakatsizlik

İstanbul’un siluetine yüzyıllardır tanıklık eden Galata Kulesi…

Devamını Oku
17.07.2025
Dev aynasındaki bireyler ve hakikatin yerine geçenler

Dev aynasındaki bireyler ve hakikatin yerine geçenler

Devamını Oku
10.07.2025
Ütopyanın Maskesi, Distopyanın Gölgesi

Bir hayal ve bir kâbus: Ütopya ve distopya. Genellikle “var olmayan dünyalar” diye tanımlanırlar.

Devamını Oku
03.07.2025
İsrail-İran Savaşı Ekseninde Çivisi Çıkan Dünya

İnsanlığın kolektif aklı çöküyor gibi uzunca bir zamandır...

Devamını Oku
19.06.2025
Görmenin ve anlamanın göreceli olduğu bir dünyada hakikati kim belirler?

Batı felsefesi binlerce yıldır görmeyi yüceltir. Duyular arasında en "akıllı", en "ruha yakın" olan hep görme sayılmıştır. Platon, Timaios’ta, “Görüşümüz gerçekten de bize en büyük yararı sağlamıştır,” der. Çünkü ona göre göz, zihnin kapısıdır; ruhun dışarıyı yokladığı bir uzantı.

Devamını Oku
12.06.2025
Kendi Celladına Aşık Olmak: Gücün Büyüsüne Kapılan Toplumlar

Toplumlar bazen göz göre göre karanlığa yürür. Hatta yürümekle kalmaz, o karanlığa âşık olurlar. Tıpkı bazı bireylerin kendine zarar veren ilişkilerde ısrarla kalması gibi.

Devamını Oku
29.05.2025
Dans Vebası: İnsanlığın Ayaklarıyla Çığlık Atışı

1518 yazı. Strasbourg’un taş sokaklarında bir kadın, Frau Troffea, kimseye aldırmadan dans etmeye başladı. Ne müzik vardı ne şenlik. Zaten yüzünde de neşeye dair tek bir iz yoktu.

Devamını Oku
22.05.2025
İstanbul’u imar adaleti kurtaracak (Değiştirilmesi Gereken Boğaziçi İmar Yasası ve Kentsel Dönüşüm)

İstanbul'u imar adaleti kurtacak (DEĞİŞTİRİLMESİ GEREKEN BOĞAZİÇİ İMAR YASASI VE KENTSEL DÖNÜŞÜM)

Devamını Oku
01.05.2025
Ülkenin Gerçek Beka Sorunu: Umudu Tükenen Toplumlarda Nüfus Kaçınılmaz Olarak Yaşlanır

Ülkenin Gerçek Beka Sorunu: Umudu Tükenen Toplumlarda Nüfus Kaçınılmaz Olarak Yaşlanır

Devamını Oku
24.04.2025
Sadece Ahmet Değil: Bu Ülkede İyilik Konu Edildi, Kötülük Sıradanlaştı

Sadece Ahmet Değil: Bu Ülkede İyilik Konu Edildi, Kötülük Sıradanlaştı

Devamını Oku
17.04.2025
Beyin Göçü Savaşları veya Zekânın Büyük Kaçışı: Türkiye Neden Tutamıyor?

Beyin Göçü Savaşları veya Zekânın Büyük Kaçışı: Türkiye Neden Tutamıyor?

Devamını Oku
20.03.2025
Suriye'de Alevi katliamı; göz ardı edilen kan ve gözyaşı ve diğer yaşananlar

Suriye'de Alevi katliamı; göz ardı edilen kan ve gözyaşı ve diğer yaşananlar

Devamını Oku
13.03.2025
Kritik Trump-Zelenski Zirvesinin Perde Arkası: Güç Oyunları, Bir Kez Daha Kürt Açılımı ve Edip Akbayram’ın Ardından…

Kritik Trump-Zelenski Zirvesinin Perde Arkası: Güç Oyunları, Bir Kez Daha Kürt Açılımı ve Edip Akbayram’ın Ardından…

Devamını Oku
06.03.2025
Boşvermişlik Yangınları: Teğmenlerin İhracından Otel Trajedisine Bir Toplumsal Duyarsızlığın Anatomisi

Boşvermişlik Yangınları: Teğmenlerin İhracından Otel Trajedisine Bir Toplumsal Duyarsızlığın Anatomisi

Devamını Oku
06.02.2025
Toplumun Karanlık Kavşakları: Bir mimarın son durak hikâyesi, trafik çilesi ve asfalt üzerinde insanlık cinneti

Toplumun Karanlık Kavşakları: Bir mimarın son durak hikâyesi, trafik çilesi ve asfalt üzerinde insanlık cinneti

Devamını Oku
26.12.2024
Hakikat yorgunu bir toplum: Beyin çürümesi, haksızlıklar, hukuksuzluklar, adaletsizlikler

Hakikat Yorgunu Bir Toplum: Beyin Çürümesi, Haksızlıklar, Hukuksuzluklar, Adaletsizlikler

Devamını Oku
18.12.2024
Suriye’nin Küllerinden Yükselen Kaos: İnsan Hakları Günü’nde Yeni Haritalar, Yeni Sınavlar

Suriye’nin Küllerinden Yükselen Kaos: İnsan Hakları Günü’nde Yeni Haritalar, Yeni Sınavlar

Devamını Oku
17.12.2024
Suriye’nin küllerinden yükselen kaos: İnsan Hakları Günü’nde yeni haritalar, yeni sınavlar

Suriye’nin küllerinden yükselen kaos: İnsan Hakları Günü’nde yeni haritalar, yeni sınavlar

Devamını Oku
10.12.2024
Machiavelli'nin Gölgesinde Modern Siyasetin Zalim Oyunları; Türkiye’den Suriye’ye

Machiavelli'nin Gölgesinde Modern Siyasetin Zalim Oyunları; Türkiye’den Suriye’ye

Devamını Oku
04.12.2024
Öncesi ve sonrasıyla Kılıçdaroğlu’nun tarihi savunması

Öncesi ve sonrasıyla Kılıçdaroğlu’nun tarihi savunması

Devamını Oku
26.11.2024
Yalnız değilsiniz: Dost uzanan eller uzak olmasın…

Yalnız değilsiniz: Dost uzanan eller uzak olmasın…

Devamını Oku
20.11.2024