Kötülüğün yeni yurdu
Sadık Çelik
Son Köşe Yazıları

Kötülüğün yeni yurdu

04.12.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Psikoloji, hukuk, dinler ve gündelik ahlakın ortak ezberinde kötülük, bireyin içindeki karanlıkla açıklanır. “İnsan kötüdür” denir; kötülük insanın içindedir. 

Bugün ise kötülük dediğimiz, bireylerden taşarak sokağın nefesine, şehrin hafızasına, toplumun ortak ruhuna yerleşiyor. Bir kişiden değil, bir çağın içinden akıyor. Kötülük artık tek tek insanların kalplerinde değil; havada dolaşıyor. Bir tür atmosfer.

Sokağa çıktığınızda kime ait olduğunu kestiremediğiniz bir şehir duruyor karşınızda. Şiddetin örgütlendiği, kötülüğün sıradanlaştığı, hayatın görünmez bir karanlık düzene sessizce teslim olduğu bir şehir.

Ülke, adı konmamış bir cinnetin içinde sürükleniyor. Yüksek sesle söylemekten çekinsek de hepimiz hissediyoruz: Bir şeyler bozuluyor, çözülüyor, dağılıyor.

Toplumun, bireyden daha tehlikeli olabildiği zamanlar… Kötülük, şiddet, bir kişinin marazı değil, bir çağın ruhu sanki. 

***

Ülkenin dört bir yanından gelen haberler aynı karanlık hikâyenin farklı sayfaları gibi. 

Abdullah öğretmen… Kanseri yeniyor, hayata geri dönüyor, 1 hafta sonra o hayatı trafikte karşısına çıkan bir caninin yumruklarıyla kaybediyor. Abdullah öğretmeni öldüren tek başına bir katil mi peki? O yumrukların yolu daha önce kesilmemiş cezalarla, görmezden gelinmiş suçlarla, ödüllendirilmiş kötülüklerle zaten döşenmişti. Bir insanın şiddet uygulama cesaretini betonlaştıran şey, çoğu zaman sistemin ona “bir şey olmayacak” diye fısıldamasıdır.

Bursa’da hava almak için eczanenin kapısına çıkan genç bir kadına saldıran, onu kıyafetlerinden çekiştirip yere yatırmaya çalışan adamın on ayrı suçtan kaydı olduğu öğreniliyor. Uyuşturucu etkisinde olduğunu söyleyip halüsinasyon gördüğünü iddia ediyor. Yanındaki arkadaşının da dokuz ayrı sabıkası var ve serbest bırakılıyor. 

Çocuklar kayboluyor, kaçırılıyor, öldürülüyor. Hukuk, 8 yaşındaki Narin’in öldürülmesinden sonra bir köyün duvar gibi yükselen sessizliği karşısında aciz kalıyor. Devlet, bir avuç insanın örgütlü yalancılığına, bir köye yeniliyor. Narin Güran cinayeti (ve benzerleri), bir adli vaka değil; toplumsal yapının çöküşünü işaret eden tarihsel anlardır. Doğu ve Güneydoğu’nun kapalı aşiret kültürlerinde bireyin bir değeri yoktur; değer aileye, aşirete, “namusa” aittir. Bu kapalı düzeni lekeleyen biri varsa öldürülür; güçlü biri yaptıysa susulur, şahitler susturulur. En nihayetinde suç artık bireyin değil, topyekûn bir topluluğun eseridir. İşte kötülüğün toplumsal yüzü tam olarak budur.

Lümpen dayanışmaların, vasıfsız ama kararlı bir örgütlenmenin devletin üzerine çıkabilmesi…

Kötülük artık tek bir biçime sıkışmıyor. Kendine her yerde yeni bir beden buluyor: Bazen bir sokak kavgasında beliriyor, bazen bir kadının varlığına yönelen saldırıda, bazen de bir köyün sessizliğine sinmiş örgütlü yalancılıkta. Nereden geleceği, hangi kılığa bürüneceği, kimi bulacağı belirsiz.

Başakşehir’de otuzdan fazla öğrencinin bir ortaokul kantininden aldıkları yiyeceklerle hastanelik olması, “ihmal” denen masum bir kelimenin ardına saklanamayacak acı bir gerçeğe işaret ediyor: Denetimsizliğin ölümcül gücü… Kötülüğün başka bir biçimi… Kontrolsüzlüğün, “nasıl olsa bir şey olmaz” kültürünün sessiz ama ölümcül versiyonu. Yıllardır biriken yapısal boşlukların, en savunmasız olanları bile koruyamayacak kadar büyüdüğünün kanıtı.

Dört kişilik bir aile, gezmeye geldikleri İstanbul’da hayatını kaybediyor. Aynı karanlık zincirin bir başka halkası. Olayın kendisini konuşmak yerine midye mi suçlu, kokoreç mi, kumpir mi, yoksa ilaçlama şirketi mi diye birbirine giren insanlar görüyoruz. Yine aynı günlerde içtiği kahve yüzünden yoğun bakıma kaldırılan kişi. Her biri tekil gibi görünse de aynı karanlık zemine bağlanıyor. Mesele, yıllardır denetimsizliğin biriktirdiği risklerin artık gözle görülür biçimde insan hayatına dokunuyor olması. 

Hayatları asıl tehdit eden şeyin, midye ya da kokoreç değil; kime sorumluluk yükleyeceğini çoktan unutmuş bir sistem olması.

Sistemin kendisi insanlara karşı çalışıyor! Çürüme yalnızca gıdada ya da hizmette değil; devletin en temel reflekslerinde, en sıradan denetim mekanizmalarında bile kendini belli ediyor. Kötülük artık tek bir biçime sıkışmıyor; koşullara göre şekil değiştiriyor, her defasında başka bir kanaldan hayatın içine sızıyor. Aynı kökte birleşen farklı olaylar, bize bireysel kusurlardan çok daha büyük bir şeyle karşı karşıya olduğumuzu hatırlatıyor: işlevsizleşen kurumların, dağılmış sorumluluk zincirlerinin ve kimsenin sahiplenmediği bir düzenin ürettiği yaygın bir çürüme haliyle.

Adana’da sahte kimlikle yıllarca kaçak yaşayan bir hükümlünün, iki cinayetten kesinleşmiş 36 yıl hapis cezası olmasına rağmen yedi kitap yayımlaması, konferanslar vermesi, imza günleri düzenlemesi… Bu, bireysel bir kurnazlığın hikâyesi olamaz; sistemin çürümüş duvarlarının arasından rahatlıkla sızan kötülüğün hikâyesi olabilir ancak. Bir cinayet hükümlüsü sahte kimlikle kültür hayatına dahil olabiliyor; yıllarca hiçbir denetim mekanizmasına takılmadan dolaşabiliyor. Bu manzara, kötülüğün kişisel bir sapma değil; kurumların zafiyetiyle el ele yürüyen bir düzen olduğunu açıkça gösteriyor. 

Son dönemde İstanbul’da görünürlüğü iyiden iyiye artan yeni nesil çeteler, kötülüğün artık organize bir toplumsal yapı haline geldiğinin işaretini veriyor. Veriler, çete faaliyetlerinin yoğun olduğu bölgelerde ekonomik entegrasyonun düşük olduğunu, eğitim seviyelerinin zayıf, sosyal hareketliliğin sınırlı, temel hizmetlere erişimin eşitsiz olduğunu söylüyor. Yani şiddet ve kötülük sadece bireysel öfkenin değil; toplumsal dışlanmanın, yoksulluğun, umutsuzluğun ve devletin geri çekilmesinin ürettiği bir organizma gibi büyüyor.

Yapısal şiddet; denetimsizlikte, cezasızlıkta, ucuz üretimde, göz göre göre yapılan ihmallerde. Kadınların sokakta saldırıya uğramasında, çocukların zehirli gıdaya maruz kalmasında, bir ailenin tatilde ölümle yüzleşmesinde, cinayet hükümlüsünün yıllarca kültürel alanlarda dolaşabilmesinde, çetelerin yoksulluk mahallerinde kök salmasında. Bir felaket olduğunda sorumluların bulunamamasında. Ve herkesin evinden çıkarken duyduğu “bugün sıra bende mi?” korkusunda.

Bir mekanı kapatabilirsiniz, bir ürünü toplatabilirsiniz, birkaç kişiyi gözaltına alabilirsiniz; ama ölen insanları geri getiremezsiniz. Koca bir topluma sinen güvensizlik hissini, her kapının ardında pusuda bekleyen tedirginliği, hiçbir karar metni silemez. İşini yapmayan yöneticiler, onları korumak için kötülüğü normalleştirenler, “bana dokunmasın” diye kafasını kuma gömenler… Bütün bu zincir, yapısal şiddetin görünmeyen ama öldürücü gövdesini oluşturuyor.

Yukarıda da söylediğimiz gibi;bugün kötülük, bireyin içinden değil; toplumun içinden akıyor.

Ama birilerine sorsanız hâlâ hiçbir sorun yok. Kafeler kalabalık, AVM’ler tıklım tıklım, trafikte herkesin altında bir araba var… Oysa bir toplumun sağlığı, dolu masalarla değil; adalet duygusuyla, kurumlarına duyduğu güvenle ölçülür. Eğer insanlar “başıma bir şey gelirse yanımda kim var?” sorusuna cevap bulamıyorsa, o kalabalık kafeler refahın göstergesi değil, çöküşün üstüne serilmiş ince bir vitrin olmaktan öteye geçemez.

Şiddete, kötülüğe uğrayan herkesin karşısında, tek başına bir fail yok artık; sistemin adaletsizliğinden, cezasızlığından güç alan görünmez bir gölge var. Çürüme o kadar ilerlemiş durumda ki, sistem kendi başına şiddet üretir hale geliyor.

Denetimsizlik, bir yapısal şiddet biçimidir.

Yoksullaşma, yapısal şiddettir.

Ucuz ve güvensiz üretime mahkûm eden çalışma düzeni, yapısal şiddettir.

Kurumların koruyucu görevlerini yapmaması, yapısal şiddettir.

Bu tür şiddet çoğu zaman yumruk gibi görünmez; sessizdir, renksizdir, gündelik hayatın içine sinerek ilerler. Kendini fiziksel saldırıda değil, önlenebilir zararlar üzerinden gösterir: Zehirli gıdalarda, güvensiz sularda, kontrolsüz mekanlarda, cezalandırılmayan suçlarda, göz göre göre işlenen ihmal zincirlerinde.

Kötülük artık bir kişinin paçalarından akmıyor; boş bırakılan bütün kurumlardan, ertelenen bütün adaletlerden, görmezden gelinen bütün sorumluluklardan akıyor.

En büyük soru, hâlâ sessizce yerinde duruyor:

“Bizi kim koruyor?”

Kötülüğün bu kadar kolay dolaşabildiği bir yerde, kötülüğün kendisinden daha büyük bir tehlike vardır çünkü; ona alışmak.

Yazarın Son Yazıları

Bu ülke gerçekten kimin?

Bu ülke, gerçekten hepimizin mi?

Devamını Oku
11.12.2025
Kötülüğün yeni yurdu

Psikoloji, hukuk, dinler ve gündelik ahlakın ortak ezberinde kötülük, bireyin içindeki karanlıkla açıklanır.

Devamını Oku
04.12.2025
Kasım Üzerine: Dökülmenin ve Hatırlamanın Zamanı

Kasım, takvimin yalnız ayı.

Devamını Oku
20.11.2025
Sadakat Çağında Muhalif Kalmak

Bir toplumun neye güven duyar? Akla mı, yoksa itaate mi?

Devamını Oku
13.11.2025
Bir Tapınağın Hikâyesi: Mekânlar Değişiyor, İnsan Hep Aynı Savaşın İçinde

Denizden 150 metre yukarıda, Akropolis’in kayalık tepesinde yükselen sütunlar…

Devamını Oku
06.11.2025
Cumhuriyetin aynasında bugün

Türkiye’de uzun zamandır yeni bir fikir doğmuyor.

Devamını Oku
31.10.2025
Bir ahlak meselesi… Temiz eller, kirli zihinler

Ahlak; herkesin ağzında dolaşan fakat kimsenin pek de hayatına almadığı kelime.

Devamını Oku
24.10.2025
Bir Mahpusluk Halidir Bu Memleket

Bir ülkeyi anlamak için hapishanelerine, yani adaletin son durağına bakabilirsiniz.

Devamını Oku
16.10.2025
Öfkenin İkliminde Yaşamak: Adaletin Suskun, Zorbanın Gür Olduğu Bir Ülke

Toplum adeta bir gerilim teline dönmüş durumda; dokunan yanıyor, çekilen tınlıyor, kimse sesin kime ait olduğunu ayırt edemiyor.

Devamını Oku
10.10.2025
Gücün yakıcılığı, çekiciliği ve kontrol edilebilirliğinin önemi

Güç, insanlık tarihinin en eski büyüsüdür: Çekici olduğu kadar sınayıcıdır da insana kendini tanrı sanma yanılsaması verir...

Devamını Oku
02.10.2025
Kayıp Meslekler, Kırık Hayatlar

İnsan yalnızca yaşayan, tüketen bir beden değildir; aynı zamanda anlam üreten, topluma katkı sunan bir varlıktır.

Devamını Oku
25.09.2025
Manşetlerin Gölgesinde “Hayat”

Her gün televizyonda, gazetelerde, sosyal medyada büyük sözler, manşetler, olağanüstü gelişmeler, son dakika olaylar…

Devamını Oku
18.09.2025
Eylül Manzarası: Eşitsizlikten Umuda Eğitim

“Çok çalışırsan her şeyi başarırsın”.

Devamını Oku
04.09.2025
Tarım, Toplum ve Gelecek: Bir Yeniden Kuruluş Çağrısı

Tarım, Toplum ve Gelecek: Bir Yeniden Kuruluş Çağrısı

Devamını Oku
21.08.2025
Aşktan Öte Dertler…

İnsanoğlunun istila ettiği bu yeryüzü, artık sadece coğrafyaların değil, dertlerin de haritası.

Devamını Oku
14.08.2025
Kendine mahkum, aşka ve suça kör

Var olmak için nefes almak yetmez; insan bir yere ait hissetmek ister, bağ kurmak.

Devamını Oku
07.08.2025
Her yaz aynı alevlere uyanmak kader değil!

Dünyanın nefes almayı unuttuğu yıllar…

Devamını Oku
31.07.2025
LGS ve Eğitimin Hal-i Pürmelali, Siyasi Ahlakın Evrildiği Yer ve Bahçeli’nin Temsil Önerisinin Anlattıkları

Bu yıl LGS’de 500 tam puan alan 719 öğrenciyle rekor kırıldı. Geçtiğimiz yıl bu sayı 352’ydi. Sınav zor; ama başarı fazla…

Devamını Oku
24.07.2025
Speed ve Galata: Sistem Hatası Veriyor - Kulenin Tepesinden Bakınca Görünen; Liyakatsizlik

İstanbul’un siluetine yüzyıllardır tanıklık eden Galata Kulesi…

Devamını Oku
17.07.2025
Dev aynasındaki bireyler ve hakikatin yerine geçenler

Dev aynasındaki bireyler ve hakikatin yerine geçenler

Devamını Oku
10.07.2025
Ütopyanın Maskesi, Distopyanın Gölgesi

Bir hayal ve bir kâbus: Ütopya ve distopya. Genellikle “var olmayan dünyalar” diye tanımlanırlar.

Devamını Oku
03.07.2025
İsrail-İran Savaşı Ekseninde Çivisi Çıkan Dünya

İnsanlığın kolektif aklı çöküyor gibi uzunca bir zamandır...

Devamını Oku
19.06.2025
Görmenin ve anlamanın göreceli olduğu bir dünyada hakikati kim belirler?

Batı felsefesi binlerce yıldır görmeyi yüceltir. Duyular arasında en "akıllı", en "ruha yakın" olan hep görme sayılmıştır. Platon, Timaios’ta, “Görüşümüz gerçekten de bize en büyük yararı sağlamıştır,” der. Çünkü ona göre göz, zihnin kapısıdır; ruhun dışarıyı yokladığı bir uzantı.

Devamını Oku
12.06.2025
Kendi Celladına Aşık Olmak: Gücün Büyüsüne Kapılan Toplumlar

Toplumlar bazen göz göre göre karanlığa yürür. Hatta yürümekle kalmaz, o karanlığa âşık olurlar. Tıpkı bazı bireylerin kendine zarar veren ilişkilerde ısrarla kalması gibi.

Devamını Oku
29.05.2025
Dans Vebası: İnsanlığın Ayaklarıyla Çığlık Atışı

1518 yazı. Strasbourg’un taş sokaklarında bir kadın, Frau Troffea, kimseye aldırmadan dans etmeye başladı. Ne müzik vardı ne şenlik. Zaten yüzünde de neşeye dair tek bir iz yoktu.

Devamını Oku
22.05.2025
İstanbul’u imar adaleti kurtaracak (Değiştirilmesi Gereken Boğaziçi İmar Yasası ve Kentsel Dönüşüm)

İstanbul'u imar adaleti kurtacak (DEĞİŞTİRİLMESİ GEREKEN BOĞAZİÇİ İMAR YASASI VE KENTSEL DÖNÜŞÜM)

Devamını Oku
01.05.2025
Ülkenin Gerçek Beka Sorunu: Umudu Tükenen Toplumlarda Nüfus Kaçınılmaz Olarak Yaşlanır

Ülkenin Gerçek Beka Sorunu: Umudu Tükenen Toplumlarda Nüfus Kaçınılmaz Olarak Yaşlanır

Devamını Oku
24.04.2025
Sadece Ahmet Değil: Bu Ülkede İyilik Konu Edildi, Kötülük Sıradanlaştı

Sadece Ahmet Değil: Bu Ülkede İyilik Konu Edildi, Kötülük Sıradanlaştı

Devamını Oku
17.04.2025
Beyin Göçü Savaşları veya Zekânın Büyük Kaçışı: Türkiye Neden Tutamıyor?

Beyin Göçü Savaşları veya Zekânın Büyük Kaçışı: Türkiye Neden Tutamıyor?

Devamını Oku
20.03.2025
Suriye'de Alevi katliamı; göz ardı edilen kan ve gözyaşı ve diğer yaşananlar

Suriye'de Alevi katliamı; göz ardı edilen kan ve gözyaşı ve diğer yaşananlar

Devamını Oku
13.03.2025
Kritik Trump-Zelenski Zirvesinin Perde Arkası: Güç Oyunları, Bir Kez Daha Kürt Açılımı ve Edip Akbayram’ın Ardından…

Kritik Trump-Zelenski Zirvesinin Perde Arkası: Güç Oyunları, Bir Kez Daha Kürt Açılımı ve Edip Akbayram’ın Ardından…

Devamını Oku
06.03.2025
Boşvermişlik Yangınları: Teğmenlerin İhracından Otel Trajedisine Bir Toplumsal Duyarsızlığın Anatomisi

Boşvermişlik Yangınları: Teğmenlerin İhracından Otel Trajedisine Bir Toplumsal Duyarsızlığın Anatomisi

Devamını Oku
06.02.2025
Toplumun Karanlık Kavşakları: Bir mimarın son durak hikâyesi, trafik çilesi ve asfalt üzerinde insanlık cinneti

Toplumun Karanlık Kavşakları: Bir mimarın son durak hikâyesi, trafik çilesi ve asfalt üzerinde insanlık cinneti

Devamını Oku
26.12.2024
Hakikat yorgunu bir toplum: Beyin çürümesi, haksızlıklar, hukuksuzluklar, adaletsizlikler

Hakikat Yorgunu Bir Toplum: Beyin Çürümesi, Haksızlıklar, Hukuksuzluklar, Adaletsizlikler

Devamını Oku
18.12.2024
Suriye’nin Küllerinden Yükselen Kaos: İnsan Hakları Günü’nde Yeni Haritalar, Yeni Sınavlar

Suriye’nin Küllerinden Yükselen Kaos: İnsan Hakları Günü’nde Yeni Haritalar, Yeni Sınavlar

Devamını Oku
17.12.2024
Suriye’nin küllerinden yükselen kaos: İnsan Hakları Günü’nde yeni haritalar, yeni sınavlar

Suriye’nin küllerinden yükselen kaos: İnsan Hakları Günü’nde yeni haritalar, yeni sınavlar

Devamını Oku
10.12.2024
Machiavelli'nin Gölgesinde Modern Siyasetin Zalim Oyunları; Türkiye’den Suriye’ye

Machiavelli'nin Gölgesinde Modern Siyasetin Zalim Oyunları; Türkiye’den Suriye’ye

Devamını Oku
04.12.2024
Öncesi ve sonrasıyla Kılıçdaroğlu’nun tarihi savunması

Öncesi ve sonrasıyla Kılıçdaroğlu’nun tarihi savunması

Devamını Oku
26.11.2024
Yalnız değilsiniz: Dost uzanan eller uzak olmasın…

Yalnız değilsiniz: Dost uzanan eller uzak olmasın…

Devamını Oku
20.11.2024
Mülksüz yeni nesil ve İzmir, Selçuk’ta mülksüzlük içinde kaybolan 5 minik can

Mülksüz yeni nesil ve İzmir, Selçuk’ta mülksüzlük içinde kaybolan 5 minik can

Devamını Oku
14.11.2024