Eylül Manzarası: Eşitsizlikten Umuda Eğitim
Sadık Çelik
Son Köşe Yazıları

Eylül Manzarası: Eşitsizlikten Umuda Eğitim

04.09.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

“Çok çalışırsan her şeyi başarırsın”. Çocukları, gençleri, üretmeye, başarıya, daha çok kazanmaya teşvik etmek için ne çok tekrar ederiz bu cümleyi…  Peki, gerçekten öyle midir?

Bir çocuk sabah penceresini açıyor, karşısında yemyeşil bir manzara ya da ışıltılı bir şehir silueti. Diğeri uyanıyor, baktığı tek şey dar bir apartman boşluğu. Bu iki çocuğun aynı noktaya varma ihtimali gerçekten eşit midir? Başlangıç çizgisi aynı değilse, yarışın adil olduğu iddia edilebilir mi?

Safi çıplak yetenek mi başarıyla taçlanır, yoksa çoğu zaman evden taşınan kültürel sermaye midir başarıyı bir taç halinde kişinin başına taşıyan? 

Emek, içine doğulan imkân setiyle çarpılarak kişiyi başarılı ya da başarısız bir “nota” taşır. İmkânlar farklıysa potansiyelin sınırları da farklı çizilir.  Gerek bilimsel veriler, gerekse istatistikler bu gerçeği sessizce doğrulamaktadır. 

Elbette istisnalar var. İçinden çıktığı koşulları aşabilen, hikâyesi alkışlanan çocuklar, gençler, bireyler… Ama istisna, genel kuralı değiştirmiyor. Çoğunluk hâlâ “kaderini” doğduğu evin olanaklarıyla yazıyor. Dezavantajlı öğrenciler daha sık sınıf tekrarı yapıyor örneğin… Erken yaşlardan itibaren beslenme, kronik stres ve çocuğun zihinsel gelişimini destekleyen uyaranların eksikliği gibi aracı etkenler, başarı farkını büyütüyor. Yani mesele salt “zeka”, emek ya da azim değil; geniş bir imkan, kaynak, güvenlik ve beklenti ekolojisi.

Harvard örneği çok şey anlatıyor: Harvard’da, en yüksek gelir grubundan gelen öğrenciler, kontenjanın büyük kısmını dolduruyor (En zengin yüzde 1’den gelenlerin payı kabaca yüzde 15 civarında). En düşük gelir grubundakilerin oranı ise neredeyse görünmez (en alt yüzde 20’lik gruptan gelenlerin payı yüzde 3’ü geçmiyor). Tablo net: Başarı, yetenekle birlikte ailenin gelir-sermaye kombinasyonuna sıkı sıkıya bağlı.

Öte yandan; fırsat eşitliğinin gerçekten yüksek olduğu toplumlarda aileyle ilgili arka plan bu kadar belirleyici değil. Çünkü bu ülkelerde sosyo-ekonomik farklar çok dar. Nereden başladığın değil, nereye vardığın önemli. İşte bu yüzden Finlandiya, Norveç gibi İskandinav ülkeleri eğitim anlamında hala güçlü birer referans. Çünkü orada sistem, çocukların sırtındaki yükü hafifletebiliyor. 

Adil sistem, “nereden başladığımız” ile “nereye vardığımız” arasındaki bağı zayıflatabilen sistemdir.

Amerikalı filozof Rawls’un “doğal piyango”sunu hatırlayalım. Doğal yetenekler ve toplumsal koşullar, ahlaki bakımdan rastlantısaldır. Bu yüzden adalet, bireylerin bu doğuştan gelen avantaj ve dezavantajlarını dengeleyebilen kurumların varlığıyla sağlanabilir. Tam bu noktada eğitimi, eşitsiz manzaraları biraz olsun eşitleyebilen bir kurum olarak yeniden düşünmek zorundayız.

***

Türkiye’de fırsat eşitsizliği yalnızca hissedilen bir duygu değil, rakamlarla da ortada. 2023–2024 verilerine göre 75 bin okulun beşte biri özel okul. Yirmi yıl öncesiyle kıyaslandığında on kattan fazla artış görülüyor. (2002-2003 eğitim yılında özel okul sayısı 1246 imiş.)

OECD raporları, 15–19 yaş grubu için eğitime katılım oranının doğuda %60’larda, batıda %80’lerde olduğunu gösteriyor. Kız öğrencilerin eğitimden kopma oranı erkeklere kıyasla hâlâ çok yüksek. Ülke çapında 18-24 yaş arası genç kadınların yüzde 41’i okula gitmiyor. Bölgesel ve cinsiyet temelli uçurumlar eğitimin kalitesini doğrudan etkiliyor.

Ülkede eğitim alabilen çocuklar arasındaki uçurum da günbegün derinleşiyor. Parası olan, çocuğunu nitelikli okula gönderiyor; olmayan, kalabalık sınıflara, eski binalara, laboratuvarsız, kütüphanesiz, materyalsiz okullara mahkûm ediliyor. “Paran kadar eğitim” anlayışı son sürat hakimiyetini sürdürüyor. 

Ekonomik kriz sorunları daha da ağırlaştırıyor. Eğitim her gün biraz daha sınıfsal özellik kazanıyor. Kamusal politikalarla yeniden güvence altına alınmadıkça da çocuklar kaderine terk ediliyor.

***

Diploma var, iş yok. Milyonlarca üniversite mezunu ya iş bulamıyor ya da bulduğu işle geçinemiyor. Bir yanda “personel yok” diye yakınan ve kapılarını sonuna kadar mültecilere, yabancı işçilere açan sektörler; öte yanda alanı dışında, güvencesiz çalışan gençler… Sorun yalın: İnsan gücü planlaması yok, eğitim-istihdam hattı kopuk.

“4+4+4” ile herkesi üniversite kapısına yığdık; sonra “devlet iş kapısı değil,” dedik. Meslek liselerini “ara eleman” değil “ikinci sınıf” diye kodladık. Üstelik bir dönem, imam hatiplerin önünü açmak için getirilen düzenlemeler meslek liselerini iyice gölgede bıraktı; teknik okullar dezavantajlı hale geldi. Sonuç: diplomanın itibarı düştü, teknik beceri açığı büyüdü.

Üstüne bir de her köşe başında açılan özel okullar, apartman üniversiteleri, ülkenin ihtiyacı olmayan alanlarda on binlerce genç mezun yaratıyor. On ihtiyaç varken yüz kişiyi aynı branşa dolduruyoruz; sonuç, diplomaların değer kaybı.

Çocuklara parlak hayaller çizip, sonunda kırıntılara razı olmalarını istedik. Bu tablonun arkasında sürekli değişen müfredatın da payı var. Yaz boz tahtasına dönen sistem, iyileştirme niyetiyle her seferinde yeni kırılmalar yaratıyor. 12 Eylül’le budanan felsefe ve mantık dersleri eğitimi daraltırken, sınav odaklı yarış mantığı çocukları yarış atına çevirdi. Başarılı olan bile mutsuz. (Çünkü okuma sevgisi dayatmayla kazanılamaz. Sorun, zihniyetin kendisinde.)

Gerçek ihtiyaçları gözetmeyen bir anlayışla ne diploma işe yarıyor ne reform. 

Meslekleri değersizleştirdik, diplomayı tek kurtuluş sandık; şimdi ise hem mezun işsiz,  hem usta küskün, hem gençler mutsuz, ülke ise rotasız.

Şimdi soru şu: Kazanan kim? Ne ülke, ne veli, ne öğrenci… Kazanan, sınav odaklı düzenin etrafında büyüyen dev bir pazar. 

Kurslar, denemeler, yayınlar, danışmanlıklar, “koçluk” sistemi… Çocukluğun ve gençliğin üzerine çöken sürekli bir “sıradaki sınav” gölgesi. Harcadığımız enerji, para ve umut, öğrenmeye değil “elemeye” akıyor. Bir dönem özel dershaneler kapatıldı ama bu adım yarışı bitirmek yerine daha karmaşık hale getirdi; süreç etüt merkezleri, özel dersler, online kurslarla yeniden üretildi. Çocuklar yine aynı yükün altında, sadece isimler değişti.

Bu tablo sürdürülebilir değil. Eğitim, gençleri hayata hazırlamak yerine onları hayattan koparıyor; yüz binlerce “ev genci” bunun en somut kanıtı. Yıllarca harcanan onca emek, dökülen para, beslenen umut ve kurulan hayallerin karşılığında alınan sonuç bu olmamalı.

Aynı hatayı tekrarlarsak “eğitimden kaçış” yeni beka sorunumuz olur. 

Çıkış, net: Yönlendirmeyi gerçek ihtiyaçlara göre yapmak; mesleki yolu itibarlı kılmak; sınavı amaç olmaktan çıkarıp araca indirmek.

***

Bugün üniversite öğrencileri için en yakıcı meselelerden biri de barınma. Halbuki eskiden üniversite eşittir yurt, barınma demekti. Birkaç arkadaşın aldıkları krediyle ev tutabildiği yıllar çok geride kaldı; şimdi aynı krediyle on öğrenci birleşse bile kira karşısında çaresiz… Yurt kapasitesi ihtiyacı karşılamıyor, burslar karnı doyurmuyor. Büyük şehirlerde üniversite enflasyonu var ama barınma için aynı oranda çözüm yok. Eğitim hakkı, barınma hakkı olmadan havada kalıyor.

Sorun yalnızca çatı değil, sofra da eksik. İşçi ya da memur emeklisinin çocuğu, aldığı üç kuruşla kirayı mı karşılasın, çocuğunun karnını mı doyursun, eğitim masraflarına mı göğüs gersin… Beslenme çantaları çocukların halini ele veriyor; çocuklar, yeterli protein alamadan eğitim sürdürmek zorunda kalıyorlar. Oysa örneğin, ilkokul ve ortaokullarda ücretsiz yemek uygulaması, hem sağlıklı beslenme hem yurttaşlık bilinci için büyük bir adım olabilirdi. Bu konuda atılan adımların hepsi yarım kaldı…

Üniversite kentleri olan ve yerel yönetimlerin CHP’li belediyelerin elinde olduğu, yani “sol anlayışla” yönetilmesinin beklendiği Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Antalya gibi şehirlerde de tablo farklı değil. Belediyeler, sivil toplum örgütleri, meslek odaları bir araya gelerek kalıcı çözümler üretebilirken bu temel mesele yeterince sahiplenilmiyor. Oysa solun özü, toplumun en kırılgan kesimlerini korumak, eşitsizliği azaltmak ve adil bir düzen inşa etmek değil midir? Barınma ve beslenme gibi hayati konularda daha özenli, daha akılcı adımlar atılmasının beklenmesi bundan değil midir?

Halbuki Amerika’yı yeniden keşfetmeye de gerek yok. Dünyadan örnekler var. İkinci Dünya Savaşı’ndan yıkık çıkan Japonya ve Almanya, bugün dünyanın sayılı ekonomileri arasında. Bunu mucizeye değil, eğitimde doğru yönlendirmelere borçlular. Küçük yaşlardan itibaren çocukları ülkenin ihtiyaç duyduğu mesleklere yönlendirdiler, altyapıyı buna göre kurdular. Japonya’da öğrenciler güne müzik ve sporla başlıyor; teknik liseler gerçek donanımla destekleniyor. Bizde ise meslek liseleri var ama çoğu zaman yeterli imkân ve itibar verilmeden… Fransız kökenli, öğrenciyi üniversiteye ve gerçek anlamda hayata hazırlayan, dünyanın en başarılı eğitim sistemlerinin başında gelen “baccalaureate” (bakalorya) sistemi örneğin, Türkiye’de yalnızca sayılı okulda uygulanıyor ve asla geniş kitlelere ulaşamıyor.

Barınma, beslenme, müfredat, mesleki yönlendirme… Hepsi bir zincirin halkaları. Zincir koptuğunda öğrenciler yalnız kalıyor; ülkenin geleceği de eksik kalıyor.

***

Sorunlar bir değil, saymakla bitmiyor. Eğitimde adaletsizlik yalnız müfredatta ya da sınavlarda değil, gündelik pratiklerde de kendini gösteriyor. Devlet okullarında kıyafet dayatması, belirli mağazalardan alışveriş zorunluluğu velilerin cebine yük bindiriyor. Kayıt parası adı altında alınan ücretler, eğitim hakkını adeta pazara çıkarıyor. 

Üstüne öğretmen açığı, materyal eksikliği, kütüphanesiz sınıflar, yetersiz rehberlik, düşük okuma oranları, sürekli değişen sistem…eklenince tablo ağırlaşıyor. Dahası, sınıflarda öğretmen eksikliği yaşanırken diğer tarafta yıllardır atanmayı bekleyen binlerce öğretmenin varlığı… Başarıyla mezun olmasına rağmen yıllarca atanmayı bekleyen, bakanlık kapısında sinir krizi geçiren, daha mesleğe adım atmadan tükenen öğretmen adayları… Mülakat mağdurları… Yıllarını verdikleri emeğin karşılığını alamıyor; kimi ailesini kaybediyor, kimi umudunu, kimi de çaresizlik içinde yaşamına son veriyor. Öğretmen açığı sürerken onların atıl durumda kalması, sistemin en büyük çelişkilerinden biri olarak karşımızda duruyor. 

Özel okullarda çalışan öğretmenler neredeyse asgari ücretle çalıştırılıyor, hayatlarını sürdürebilmek için ek iş peşinde koşuyorlar. Oysa bir zamanlar toplumun en çok değer verdiği, en çok saygı duyduğu kesimdi öğretmenler; şimdi ne ekonomik olarak ayakta kalabiliyorlar ne de hak ettikleri itibarı görebiliyorlar. Üstüne bir de şiddete maruz kalıyorlar, darp edilen öğretmen haberleri sıradanlaşıyor… Düşünebiliyor musunuz? Peki, eğitimin en büyük paydaşı olan öğretmenlere insanca yaşam sunamayan bir sistem, nasıl olur da onlardan mutlu ve başarılı öğrenciler yetiştirmelerini bekler?

Eğitimde sorun tek değil; meseleler birbirini besleyerek büyüyor. Öğrenciler barınma, beslenme, sınav baskısı ve eşitsizlikle boğuşurken; öğretmenler geçim sıkıntısı, işsizlik, değersizleştirilme ve şiddetle yüzleşiyor. Hepsi ayrı ayrı ağır ama birleşince daha da yıkıcı bir manzara ortaya çıkıyor: yalnız çocukların değil, öğretmenlerin, velilerin ve dolayısıyla toplumun geleceği tehdit altında. Oysa eğitim dediğimiz şey, bireyi hayata hazırlayacak, toplumu eşitleyecek, ülkenin yarınını güvence altına alacak en temel kamusal hak. Bu hakkı zedeleyen her politika, aslında bir ülkenin geleceğini kemiriyor.

***

Eylül yalnızca okulların açıldığı bir ay değil; aynı zamanda denizlerin bereketini sunduğu balık mevsiminin de başlangıcı. Öğrenciler ders başı yaparken ağlar da denize bırakılıyor… İnsanla doğanın, emekle umudun bu eşzamanlı ritmi, hayatın kendi ahengini kuruyor.

Dileriz sofralar balıkla, sınıflar umutla, ülkenin yarınları da adil ve eşit bir eğitimle dolsun.

Yazarın Son Yazıları

Kötülüğün yeni yurdu

Psikoloji, hukuk, dinler ve gündelik ahlakın ortak ezberinde kötülük, bireyin içindeki karanlıkla açıklanır.

Devamını Oku
04.12.2025
Kasım Üzerine: Dökülmenin ve Hatırlamanın Zamanı

Kasım, takvimin yalnız ayı.

Devamını Oku
20.11.2025
Sadakat Çağında Muhalif Kalmak

Bir toplumun neye güven duyar? Akla mı, yoksa itaate mi?

Devamını Oku
13.11.2025
Bir Tapınağın Hikâyesi: Mekânlar Değişiyor, İnsan Hep Aynı Savaşın İçinde

Denizden 150 metre yukarıda, Akropolis’in kayalık tepesinde yükselen sütunlar…

Devamını Oku
06.11.2025
Cumhuriyetin aynasında bugün

Türkiye’de uzun zamandır yeni bir fikir doğmuyor.

Devamını Oku
31.10.2025
Bir ahlak meselesi… Temiz eller, kirli zihinler

Ahlak; herkesin ağzında dolaşan fakat kimsenin pek de hayatına almadığı kelime.

Devamını Oku
24.10.2025
Bir Mahpusluk Halidir Bu Memleket

Bir ülkeyi anlamak için hapishanelerine, yani adaletin son durağına bakabilirsiniz.

Devamını Oku
16.10.2025
Öfkenin İkliminde Yaşamak: Adaletin Suskun, Zorbanın Gür Olduğu Bir Ülke

Toplum adeta bir gerilim teline dönmüş durumda; dokunan yanıyor, çekilen tınlıyor, kimse sesin kime ait olduğunu ayırt edemiyor.

Devamını Oku
10.10.2025
Gücün yakıcılığı, çekiciliği ve kontrol edilebilirliğinin önemi

Güç, insanlık tarihinin en eski büyüsüdür: Çekici olduğu kadar sınayıcıdır da insana kendini tanrı sanma yanılsaması verir...

Devamını Oku
02.10.2025
Kayıp Meslekler, Kırık Hayatlar

İnsan yalnızca yaşayan, tüketen bir beden değildir; aynı zamanda anlam üreten, topluma katkı sunan bir varlıktır.

Devamını Oku
25.09.2025
Manşetlerin Gölgesinde “Hayat”

Her gün televizyonda, gazetelerde, sosyal medyada büyük sözler, manşetler, olağanüstü gelişmeler, son dakika olaylar…

Devamını Oku
18.09.2025
Eylül Manzarası: Eşitsizlikten Umuda Eğitim

“Çok çalışırsan her şeyi başarırsın”.

Devamını Oku
04.09.2025
Tarım, Toplum ve Gelecek: Bir Yeniden Kuruluş Çağrısı

Tarım, Toplum ve Gelecek: Bir Yeniden Kuruluş Çağrısı

Devamını Oku
21.08.2025
Aşktan Öte Dertler…

İnsanoğlunun istila ettiği bu yeryüzü, artık sadece coğrafyaların değil, dertlerin de haritası.

Devamını Oku
14.08.2025
Kendine mahkum, aşka ve suça kör

Var olmak için nefes almak yetmez; insan bir yere ait hissetmek ister, bağ kurmak.

Devamını Oku
07.08.2025
Her yaz aynı alevlere uyanmak kader değil!

Dünyanın nefes almayı unuttuğu yıllar…

Devamını Oku
31.07.2025
LGS ve Eğitimin Hal-i Pürmelali, Siyasi Ahlakın Evrildiği Yer ve Bahçeli’nin Temsil Önerisinin Anlattıkları

Bu yıl LGS’de 500 tam puan alan 719 öğrenciyle rekor kırıldı. Geçtiğimiz yıl bu sayı 352’ydi. Sınav zor; ama başarı fazla…

Devamını Oku
24.07.2025
Speed ve Galata: Sistem Hatası Veriyor - Kulenin Tepesinden Bakınca Görünen; Liyakatsizlik

İstanbul’un siluetine yüzyıllardır tanıklık eden Galata Kulesi…

Devamını Oku
17.07.2025
Dev aynasındaki bireyler ve hakikatin yerine geçenler

Dev aynasındaki bireyler ve hakikatin yerine geçenler

Devamını Oku
10.07.2025
Ütopyanın Maskesi, Distopyanın Gölgesi

Bir hayal ve bir kâbus: Ütopya ve distopya. Genellikle “var olmayan dünyalar” diye tanımlanırlar.

Devamını Oku
03.07.2025
İsrail-İran Savaşı Ekseninde Çivisi Çıkan Dünya

İnsanlığın kolektif aklı çöküyor gibi uzunca bir zamandır...

Devamını Oku
19.06.2025
Görmenin ve anlamanın göreceli olduğu bir dünyada hakikati kim belirler?

Batı felsefesi binlerce yıldır görmeyi yüceltir. Duyular arasında en "akıllı", en "ruha yakın" olan hep görme sayılmıştır. Platon, Timaios’ta, “Görüşümüz gerçekten de bize en büyük yararı sağlamıştır,” der. Çünkü ona göre göz, zihnin kapısıdır; ruhun dışarıyı yokladığı bir uzantı.

Devamını Oku
12.06.2025
Kendi Celladına Aşık Olmak: Gücün Büyüsüne Kapılan Toplumlar

Toplumlar bazen göz göre göre karanlığa yürür. Hatta yürümekle kalmaz, o karanlığa âşık olurlar. Tıpkı bazı bireylerin kendine zarar veren ilişkilerde ısrarla kalması gibi.

Devamını Oku
29.05.2025
Dans Vebası: İnsanlığın Ayaklarıyla Çığlık Atışı

1518 yazı. Strasbourg’un taş sokaklarında bir kadın, Frau Troffea, kimseye aldırmadan dans etmeye başladı. Ne müzik vardı ne şenlik. Zaten yüzünde de neşeye dair tek bir iz yoktu.

Devamını Oku
22.05.2025
İstanbul’u imar adaleti kurtaracak (Değiştirilmesi Gereken Boğaziçi İmar Yasası ve Kentsel Dönüşüm)

İstanbul'u imar adaleti kurtacak (DEĞİŞTİRİLMESİ GEREKEN BOĞAZİÇİ İMAR YASASI VE KENTSEL DÖNÜŞÜM)

Devamını Oku
01.05.2025
Ülkenin Gerçek Beka Sorunu: Umudu Tükenen Toplumlarda Nüfus Kaçınılmaz Olarak Yaşlanır

Ülkenin Gerçek Beka Sorunu: Umudu Tükenen Toplumlarda Nüfus Kaçınılmaz Olarak Yaşlanır

Devamını Oku
24.04.2025
Sadece Ahmet Değil: Bu Ülkede İyilik Konu Edildi, Kötülük Sıradanlaştı

Sadece Ahmet Değil: Bu Ülkede İyilik Konu Edildi, Kötülük Sıradanlaştı

Devamını Oku
17.04.2025
Beyin Göçü Savaşları veya Zekânın Büyük Kaçışı: Türkiye Neden Tutamıyor?

Beyin Göçü Savaşları veya Zekânın Büyük Kaçışı: Türkiye Neden Tutamıyor?

Devamını Oku
20.03.2025
Suriye'de Alevi katliamı; göz ardı edilen kan ve gözyaşı ve diğer yaşananlar

Suriye'de Alevi katliamı; göz ardı edilen kan ve gözyaşı ve diğer yaşananlar

Devamını Oku
13.03.2025
Kritik Trump-Zelenski Zirvesinin Perde Arkası: Güç Oyunları, Bir Kez Daha Kürt Açılımı ve Edip Akbayram’ın Ardından…

Kritik Trump-Zelenski Zirvesinin Perde Arkası: Güç Oyunları, Bir Kez Daha Kürt Açılımı ve Edip Akbayram’ın Ardından…

Devamını Oku
06.03.2025
Boşvermişlik Yangınları: Teğmenlerin İhracından Otel Trajedisine Bir Toplumsal Duyarsızlığın Anatomisi

Boşvermişlik Yangınları: Teğmenlerin İhracından Otel Trajedisine Bir Toplumsal Duyarsızlığın Anatomisi

Devamını Oku
06.02.2025
Toplumun Karanlık Kavşakları: Bir mimarın son durak hikâyesi, trafik çilesi ve asfalt üzerinde insanlık cinneti

Toplumun Karanlık Kavşakları: Bir mimarın son durak hikâyesi, trafik çilesi ve asfalt üzerinde insanlık cinneti

Devamını Oku
26.12.2024
Hakikat yorgunu bir toplum: Beyin çürümesi, haksızlıklar, hukuksuzluklar, adaletsizlikler

Hakikat Yorgunu Bir Toplum: Beyin Çürümesi, Haksızlıklar, Hukuksuzluklar, Adaletsizlikler

Devamını Oku
18.12.2024
Suriye’nin Küllerinden Yükselen Kaos: İnsan Hakları Günü’nde Yeni Haritalar, Yeni Sınavlar

Suriye’nin Küllerinden Yükselen Kaos: İnsan Hakları Günü’nde Yeni Haritalar, Yeni Sınavlar

Devamını Oku
17.12.2024
Suriye’nin küllerinden yükselen kaos: İnsan Hakları Günü’nde yeni haritalar, yeni sınavlar

Suriye’nin küllerinden yükselen kaos: İnsan Hakları Günü’nde yeni haritalar, yeni sınavlar

Devamını Oku
10.12.2024
Machiavelli'nin Gölgesinde Modern Siyasetin Zalim Oyunları; Türkiye’den Suriye’ye

Machiavelli'nin Gölgesinde Modern Siyasetin Zalim Oyunları; Türkiye’den Suriye’ye

Devamını Oku
04.12.2024
Öncesi ve sonrasıyla Kılıçdaroğlu’nun tarihi savunması

Öncesi ve sonrasıyla Kılıçdaroğlu’nun tarihi savunması

Devamını Oku
26.11.2024
Yalnız değilsiniz: Dost uzanan eller uzak olmasın…

Yalnız değilsiniz: Dost uzanan eller uzak olmasın…

Devamını Oku
20.11.2024
Mülksüz yeni nesil ve İzmir, Selçuk’ta mülksüzlük içinde kaybolan 5 minik can

Mülksüz yeni nesil ve İzmir, Selçuk’ta mülksüzlük içinde kaybolan 5 minik can

Devamını Oku
14.11.2024
Yenidoğan Çetesi ve MHP Genel Başkanı Bahçeli Öcalan'a umut hakkı istedi

Yenidoğan Çetesi ve MHP Genel Başkanı Bahçeli Öcalan'a umut hakkı istedi

Devamını Oku
23.10.2024