AKP ‘coğrafyanın intikamı’ ile tanışıyor

12 Ocak 2016 Salı

Robert Kaplan’ın 2013’te çıkan “Coğrafyanın İntikamı” adlı kitabında tespit ettiği gibi, ülkelerin dış politikasını içinde bulundukları coğrafya dikte eder. Türkiye’nin yakın tarihe kadar izlediği ihtiyatlı dış politikanın temelinde de bu gerçek yatıyordu.
Dünyayı yakından ilgilendiren krizlerin en önemlileri hep çevremizde cereyan etmiştir, etmeye de devam ediyor. Türkiye her zaman, dikkatli davranmadığı takdirde bunların içine kolayca çekilebilecek bir ülke konumunda olmuştur.
Bu nedenle, AKP’nin savunduğu gibi, Türkiye’nin geçmişteki ihtiyatlı dış politikası bir zafiyet göstergesi değil, bulunduğu coğrafyanın dayattığı bir zorunluluktu. Bu zorunluluğun gerekleri yerine getirilirken kollanan temel unsur ise her zaman “ulusal çıkardı.”
Bu açıdan elbette ki ciddi hatalar yapıldı geçmişte. Ama bunlar sonuçta “ulusal çıkarı koruma” adına yapılan hatalardı. İşler AKP’nin zafer sarhoşluğu ile bölgesel liderlik hayallerine kapılmasıyla bozulmaya başladı.
Bu çerçevede İslam âleminin çıkarlarını geliştirme ve Sünnilerin çıkarlarını kollama çabası Türkiye’nin hayati çıkarlarını koruma gereğinin önüne geçti. “Ulusal çıkarı koruma” anlayışının yerine, ulusal çıkar ile ilgili olmayan din temelli “bölgesel emeller” yerleştirildi.
Eskiden titizlikle korunan “başkalarının içişlerine karışmama” ilkesi yerine çevre ülkelerinin kimler tarafından yönetileceğini saptama çabası kondu. Bölgesel çatışmalara bulaşmama ilkesinden vazgeçildi ve bu çatışmaların ortasına atlanarak taraf tutulmaya başlandı.
Tüm bunların sonucuna Ankara, Kaplan’ın sözünü ettiği, “coğrafyanın intikamı” ile karşı karşıya kaldı. Bugün Türkiye’nin kendi bölgesindeki konumu her zamankinden zayıftır. İster güvenlik açısından, ister ekonomik açıdan olsun, ulusal çıkarlar da günden güne daha fazla zarar görüyor.
Rusya ile ilişkiler nihayet bozuldu ve bunun Türkiye’ye hem siyasi hem de ekonomik maliyeti olacak. Suudi Arabistan önderliğindeki “Sünni dayanışması” uğruna İran ile ilişkileri bozup iki ülkeyi, onca yıl sonra, tekrar çatışma noktasına getirmek de bu gidişle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güdümündeki AKP’ye nasip olacak.
AKP propagandistlerinin “değerli yalnızlık” ve “onurlu dış politika” gibi laflarla bu olumsuzlukları örtbas etmeye çalışmaları ise, gözle görülür elle tutulur gerçekler karşısında hiç ikna edici değil, hatta komik.
Türkiye bugün Ortadoğu’nun -hem bölgesel, hem de dış güçler tarafından- yeniden şekillendirilmeye çalışıldığı bir sırada olabilecek en kötü noktada duruyor. Gerçekçilikten uzak politikaları ve vahim hesap hataları nedeniyle kendisini bölgesel ve küresel düzlemde yabancılaştırdı.
Bu sayede Suriye ile Irak’ın geleceğinde söz sahibi olmaması için güçlü dinamiklerin devreye girmesini sağladı. Bu durumdan kurtulmak için el altından yürüttüğü, fakat ne Türkiye’deki bağımsız medyanın ne de dünyanın gözünden kaçan çabaları sayesinde de gülünç durumlara düşmeye devam ediyor.
Örneğin, tam bir fiyaskoya dönüşen Başika meselesine bakalım. ABD Başkanı Obama’nın, Türkiye’nin askerlerini oradan çekmesi için yaptığı çağrıyı geçen günlerde yenilediği bir sırada, Türk askerlerinin Başika kampına karşı IŞİD’in gerçekleştirdiği yeni bir saldırıyı püskürttüğü ve 18 IŞİD militanını öldürdüğü haberleri yayıldı.
Bunu yalnız Irak yönetimi değil, Türkiye’nin “bölgedeki adamı” eski Musul Valisi Esil Nuceyfi bile yalanladı. Genelkurmay’dan ise konuyla ilgili bir açıklama yapılmadı.
Buna rağmen Erdoğan çıkıp, “Oraya asker göndermekteki haklılığımız görüldü” diyebildi. Bundan kim ikna oldu? Hiç kimse. Kim gülünç duruma düştü? Türkiye.
Peki, AKP’nin tüm bunlara yanıtı nedir? “Durmak yok, yola devam...” Üzerinde ilerlediği yolun Türkiye için bir çıkmaz yol olması ise umurunda değil.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları