Edebiyat Çevirisi

24 Ağustos 2011 Çarşamba
\n

\n

Edebiyat ürünlerinin bir dilden başka bir dile çevrilmesi, bilinen çeviri uğraşının ötesinde bir yeniden yaratı alanıdır.

\n

1940’larda Milli Eğitim Bakanlığınca Tercüme Bürosunun kurulmasıyla, bu alanda çok verimli bir dönem açılmıştı. Dönemin önde gelen aydınları bu büroda görev alarak edebiyat çevirisinin nasıl yaratıcı bir alan olduğunun parlak örneklerini verdiler. Öyle ki, kimi çeviriler için aslı mı daha güzel Türkçe çevirisi mi tartışmaları bile konuşulur olmuştu.

\n

Edebiyat ürünlerini özgün kılan unsurlardan biri olan, yeni bir dille yaratılmaları, bu ürünlerin çevrildiği dilde de böylesi yeni bir dil yaratılmasını zorunlu kılıyor.

\n

Bu aşamada alanın en eski tartışmalarında biri karşımıza çıkıyor: Bir edebiyat ürünü bir dilden bir başka dile çevrilirken ne denli aslına bağlı kalınmalıdır. Başka bir ünlü deyişle, güzel mi olması yeğlenecektir, sadık mı? Bu anlayışa göre çevirmen, yapıtın aslına sıkı sıkıya bağlı kaldıkça yapıt dil güzelliklerinden uzaklaşacak, buna karşın aktarıldığı dilde yeniden yaratılan metinler daha güzel olacaktır.

\n

Aslında hiçbir kuramsal açıklama, yapılan işlerdeki yaratım sürecini açıklamaya yetmiyor. Aslına sıkı sıkıya bağlı çok güzel çeviri örnekleriyle de karşılaşıyoruz, aslından uzaklaşıp neredeyse uyarlama ölçüsünde özgürce çevrilmiş çok güzel örneklerle de... Orhan Veli ve Can Yücel çevirileri bu anlayışla yapılmış unutulmaz örnekler olarak önümüzde duruyor.

\n

***

\n

Burada asıl konu çeviri anlayışları değil. Yayıncılık alanı en az Türkçe yazılmış yapıtlar kadar, çeviri ürünlerle besleniyor. Buna karşın Türkçe yazan yazarlara gösterilen ilginin çok azını çevirmenler görüyor. Çevirmenlik neredeyse yayıncılığın bir ucuz emek alanına dönüşmüş durumda. Çevirmenler, yaptıkları işe uygun bir değerbilirlikle karşılanmıyorlar ne yazık ki...

\n

Edebiyat ödülleri düşünüldüğünde sanırım en çok şiir ödüllerimiz var. Ardından roman ve öykü ödülleri geliyor. Buna karşın nedense çeviri uğraşının değerlendiği, yüceltildiği, kurumsallaşmış bir çeviri ödülümüz yok düzeyde.

\n

1980’den sonra kapatılan Türk Dil Kurumu Ödülleri içinde her yıl verilen bir çeviri ödülü de vardı. Bu ödülün verildiği yapıtlar alt alta sıralansa nasıl değerli bir bütünün ortaya çıktığı hemen görülebilir.

\n

Ya günümüzde? Güzel, değerli çeviriler, yalnızca okurların keşfetmeyeteneklerine kaldı.

\n

Edebiyatla uğraşanların çoğu için yan yana yürüttükleri ikinci bir alandır çeviri uğraşı. İlk akla gelen örnekleri sıralarsak Cevat Çapan yazdıklarından kat kat daha fazla dünya şiirinden dilimize şiir çevirdi; Tahsin Yücel yazdıklarından kat kat fazla romanlar, öyküler çevirdi. Bir antoloji adı gibi, Şiir Çevir, Denize At mı demeliyiz? Yoksa bu uğraşlara değer vermenin bir yolunu mu bulmalıyız?

\n

***

\n

Çoğu kez nasıl kimse bizden şiir yazmamızı, öykü yazmamızı istemiyorsa çeviri yapmamızı da istemiyor. Edebiyat uğraşı bir yaratı alanı ve bu alanda ürün verenler genellikle bir karşılık bulmak için yapmıyorlar bu işi; başka türlüsü ellerinden gelmediği için, okudukları bir yapıtı kendi ülkelerinin okurlarıyla da paylaşabilmek için yapıyorlar.

\n

Şu günlerde yayımlanmayı bekleyen bir çeviri var: Ahmet Emin Atasoyun hazırladığı dört ciltlik büyük bir Rus Şiiri Antolojisi. Kimse ondan böyle bir şey istemedi. O yılların birikimiyle iyi tanıdığı bir kültür alanını dilimize aktarabilmek için yıllarını verdi. O bunu kendi kendine yaptı diye, bunca emeği hiçbir değerbilirlik görmemeli mi?

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yüz Yıl Önce Balkanlar 26 Aralık 2012

Günün Köşe Yazıları