Hayali Ergenekon davası

03 Temmuz 2019 Çarşamba

İktidar en büyük zaferini, askeri vesayetle hesaplaşma vaadi üzerine kurdu.
Referanslarını İslam dininin bir mezhebinden aldığını hiçbir zaman saklamadı.
Takıyye kültürünü bünyesinde barındırdığı gerçeği daha ilk günden herkesçe malumdu.
Ülkeyi kâh dualarla kâh tarikat rüzgârlarıyla yöneteceği ortadaydı.
Bu temel ve basit verilerin işaret ettiği tehlikeler çok net bir biçimde görülürken...
Ve bu tehlikeleri bir avuç aydın ve gazeteci hayatları pahasına inatla işaret etmişken...
Hayali olduğu baştan belli Ergenekon davasına alkış tutan kucak dolusu aydın ve gazeteci, bu davanın rüzgârıyla esip gürleyen iktidara destek olurken şöyle diyorlardı:
“Dindarları artık küçümsemeyelim.”
“Yüzde 99’u Müslüman bir ülkede bir de onlara şans verelim.”
“Ne sanıyorsunuz, yarın hemen bütün kadınların kafasını mı kapatacaklar?”
Sonra olacaklar oldu ve Ergenekon davasına alkış tutan kucak dolusu aydın ve gazeteci şöyle demeye başladılar:
“Bu kadarını düşünememiştik.”
“Biz onların vaatlerine inanmıştık.”
“Ne bilelim işi buralara vardıracaklarını?”
İçlerinden bir tane bile “Ben bildiğin aptalmışım” ya da “Ben bile bile kötü bir şey yaptım” diyen çıkmadı.
Aksine...
“E askeri vesayet de kalktı bu arada, onu da göz ardı etmeyelim lütfen!” diyenler çıktı.
Taraf gazetesi için hâlâ “Ama çok önemli haberler yaptılar, hiç yazılmayan şeyleri yazdılar” diyenler bile var.
Zamanında onlarla yapılan tartışmalardan “Faşist, militarist, paranoyak” gibi sıfatlara bulanarak ve epey hırpalanarak çıkanlar...
Bugün “Biz zamanında size söyledik!” diye istedikleri kadar haykırsınlar.
Adını sanıldığı gibi eski bir Türk destanından değil, o destana ismini veren hayali bir vadiden alan hayali Ergenekon davasının foyasının, o korkunç zamanların üzerinden silindir gibi geçip giden son dönemin kırılma noktasında ortaya çıkması maalesef artık hiçbir hesaplaşmayı değerli kılmıyor.
Ergenekon’a alkış tutanları enselerinden tutup silkelemek...
O zamanki niyetleri okuyamayan ya da okumamayı tercih eden gafilleri ve kötüleri arenada aslanlara atmak...
O süreçte hayatını kaybeden ya da hayatı karartılan onca insanın yaşadıklarını telafi de hiçbir işe yaramayacak.
Üstelik benzer süreçlerin tekrar tekrar yaşanması olasılığını da ortadan kaldırmayacak.
Yakın ya da uzak tarihinden ders almayanlar, tekerrürü alınyazısı sananlar ilk fırsatta aynı hataları yeniden yapacaklar.
Bu noktada, hem geçmiş hem de gelecek adına, işe yarayacak olan tek şey farklı politik disiplinlerdeki akılların faşizme ve faşizmin tuzaklarına karşı temel bir prensipte birleşmesi ve bu prensibi zedeleyebilecek her türlü yapıya yönelik direnci hiç düşürmemesidir.
Onları da bizleri de, “onlar ve bizler” olmadığımız gerçeğinde birleştiren...
Aslında aynı kaygıları ve aynı idealleri taşıdığımız fikrinde buluşturan...
Hayatta kalabilmek için düşmanı doğru belirleyip farklılıklarımıza rağmen bir arada durmamız gerektiğiyle yüzleştiren...
Ve nihayetinde pestile çevirerek olsa da kaynaştıran şu kıyamet günlerde hesap sormanın peşine düşmek yerine, mevcut enerjiyi bugünün ve yarının hesabını doğru yapmaya harcamak gerekir.
Bunun için de, çalkantılı bir politik zeminin üzerinde ayağa kalkmakla yerin dibine girmek arasında bocalayan bu ülkede...
İşe artık hiçbir resmi toplantıyı dualarla, adaklarla açmayarak başlanabilir.
Yerlere düşürülmekle kalmayıp, bir de diz üstünde bastırılarak kırılan medeniyet çıtası, gerekiyorsa ağacın dalından kesilip en baştan yontulabilir.
Bırakalım, geçmişte olanları tarih yazsın.
Muhalefet şu an kendi kritik ve pragmatik tarihini nasıl yazıyor, ona bakılsın.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları