Sevgili küçük İskender...

05 Temmuz 2019 Cuma

Geçen yıl mayıs ayında, birkaç yıldır keyifle yaşadığın Bodrum’da hayatın anlamı üzerine kafa yormuştuk seninle birlikte.
Doğru cevabı tek bir tane olmayan o lanetli sorunun peşinde...
Hayatın anlamı sahi neydi?
Söyleşi yaptığımız o gün, kendi hayatlarımızı karıştırıp anlamını bulmaya çalışırken daha senin hasta olduğunu ikimiz de bilmiyorduk.
Dört mevsimlik bir kelebek ömrün kaldığı henüz kulağımıza fısıldanmamıştı.
Ve kalbimiz yokluğunun fikriyle az daha telaşlı çarpmaya başlamamıştı.
Sohbet başlamadan önce gençliğimizi anmıştık aramızda.
Köprüaltı’nı, Çello’yu Hisar’ı...
Terk ettiğimiz şehri, geçmişi...
O şehrin, kıyılarında, tepelerinde, sokaklarında, kuytularında okuduğumuz, tedrisatı kendinden menkul serseri okullarını...
20’li yaşlarımızda o serserilikte deneyimlediğimiz benzersiz hayatı konuşmuştuk.
İçindeki herkesin bir köşesinden sanata sepete bulaştığı tuhaf bir kozanın kelebekleriydik ve 20’lerimizden 50’lerimize ne güzel neredeyse hep birlikte gelmiştik.
O gün senin sırtın ağrıyordu epey, benim de azıcık başım.
Söyleşide kalabalık bir izleyici vardı. Akıllarında senin karanlık dizelerin, o dizeleri sana yazdıran hayattan çıkardığın derin anlamı merak ediyorlardı.
Basit” demiştin onlara, “Hayatın anlamı basittir”.
Şaşırmışlardı verdiğin cevaba.
Eğlenceden ve hazdan bahsetmiştin.
Karanlık bir dünyada yaşamak ve yazmak zorunda olsan da hayatın anlamını o karanlığın belirlemesine neden izin vermediğini anlatmıştın.
Doğadan bahsetmiştin.
Hayvanlardan, ağaçlardan ve çiçeklerden ve sevişmelerden...
Hem de son derece zarif ve sevecen.
Ne yaşadığın eski zamanların hoyratlığı vardı üzerinde artık, ne de dizelerinin sertliği.
Yazdığı şeylere benzemeyen şairleri, yazarları yadırgar okurlar.
Seni de muhtemelen o gün birileri biraz yadırgadılar.
Şimdi, ben son yıllarını yaşadığın bu sahil kasabasında bu yazıyı yazdığım esnada...
Sen terk ettiğimiz şehirde toprağa bırakılmak üzeresin.
Ve o akıldan hiç çıkmayacak zehir gibi şiirlerinden birinin dizeleriyle gözümün önündesin.
Hani, “Ben ölürsem kara kutumu bulamayacaklar” dediğin...
Sonunu “Küçücük kabrim bir çocuk kalbi gibi haylaz olacak!” diye bitirdiğin...
Seni seven bir yığın insan benim gibi şiirlerini yeniden karıştırıyorlar şu an.
Sosyal medyada paylaşılan her dizen, birer kara kutu aslen.
Ama biliyorum, onlar senin değil öbür insanların kara kutuları. O kara kutularda, tüm dünyanın hazları, ahlaksızlıkları, korkuları, insanların tam düşerken attıkları korkunç çığlıkları var.
Oysa senin kutunu hayat boyasa boyasa rengârenk boyar.
Hani bir söyleşinde de:
Benim öldüğümü duydukları gün dansa gitsinler” demişsin ya;
Lafını da “Ben öldüm diye eğlenmesinler. Böyle bir adam yaşadı diye eğlensinler” diye bitirmişin ya...
Bugün senin ardından emin ol bir sürü insan dans edecek kafaları bir dünya.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları