Eşcinselliğin dayanılmaz cazibesi

26 Temmuz 2019 Cuma

İnsanın;
İşgal edilmiş topraklarından kopartılan, ten renkleri farklı, kültürü kendisininkine benzemeyen başka insanların alınıp satılabilecek bir mal gibi görülmesini...
Zincirlerle birbirlerine kilitlenip, itilip kakılarak oradan oraya nakledilmesini...
Hayatta kalmanın mucize olduğu koşullarda yaşamaya mahkûm edilmesini...
Önemsenmemesini, aşağılanmasını, zorla çalıştırılmasını...
Dilinin, köklerinin, inancının hiçe sayılmasını...
Tecavüze uğramasını, dayak yemesini, öldürülmesini...
Yani insan sayılmamasını olağan karşılayan atalarıyla arasında sadece ve sadece daha anca yüz küsur yıl olduğu için...
İnsanın insana yaptığının hesabı hâlâ tam olarak tutulmadı.
Genetik hafızalardaki zaafların ve gaddarlıkların tadı hâlâ damaklarda duruyor.
Ve mülkiyet bilincini törpülemek üzere inşa edilmiş korkunç bir ahlak, keskin bir kılıç gibi ensede parıldıyor.
O yüzden egemen kültür çoğu coğrafyada hâlâ;
Cinsellikle ilgili hayati meselelere ölümcül bir kötülükle yaklaşıyor.
Erki temsil eden küstah bir erkekliğin hâkim olduğu aklı, devletten aileye, savunmakta inat ediyor.
Kadınları, çocukları ve farklı cinsel yönelimi olan insanları asırlardır ateşlere atmakta bir sakınca görmüyor.
Haliyle de...
Kadınlardan ve kadınlıktan ne kadar çok korkulursa, kadınlara ve kadınlığa nasıl düşman olunursa...
Eşcinsellik” olarak kestirmeden tek bir başlıkta toplanıverilen farklı cinsel yönelimlerden de o kadar korkuluyor;
Onlara da o kadar düşman olunuyor.
Feodal aklın alamayacağı, almak istemeyeceği, almaya kalkışmayacağı değerlerin başında gelen özgürlük, doğallık ve insani haklar bu egemen kültürün gözünde şeytani cazibeler.
O yüzden bu tehlikeli kültürü tehlikesiyle yüzleştirmezseniz...
Aksine önünü açar, destekler, hoş görürseniz...
Üstüne üstlük bu kültüre bir de “Beylik” verirseniz...
Atalarından miras aldığı ve sıkı sıkıya sarıldığı kadim barbarlığı ve saldırganlığı daha da köpürür.
Evde... Sokakta... Sanatta... Devlette.
Egemenliğin ve iktidarın sorunlu olduğu her yerde.
Birbirinin ve hatta bizzat kendisinin kıymetli değerlerini öğüterek ve yerlerine yapay, saldırgan, tehditkâr yeni değerler koyarak kendi kafesini kendisi ören insanın aklından ve ahlakından şüphe etmediği çağlar olarak kayda geçecek olan şu günlerde...
Bu coğrafyada hâlâ “eşcinselliğin” özenilebilecek bir “hal” olduğunu düşünen ve savunan insanların ve kurumların açtığı tartışmaların gölgesinde kalan cinayetler ve intiharlar ve adaletsizlikler çığının altında dibe battıkça batan hassasiyetleri gömüldükleri o yerden tekrar çıkarmak için inatla yazmak, konuşmak ve tartışmak gerekiyor.
Eşcinsellik ya da diğer farklı yönelimler bir tercih değildir.
Bir hastalık hiç değildir.
Bir tehdit asla değildir.
Bulaşarak insandan insana geçemezler.
Özenilerek dönüşülemezler.
Dijital platformlarda izleyebildiğiniz sansürsüz diziler, bu konuyla ilgili okuduğunuz sansürsüz kitaplar, seyrettiğiniz sansürsüz klipler, sansürsüz filmler, duyduğunuz sansürsüz şiirler olsa olsa meseleye çok uzaktan bakan ve tam olarak neyin ne olduğunu anlamayan insanlara bir bilgi, akıl, sağduyu, vicdan, ahlak, farklı bakış açısı falan verirler.
Meselenin çekirdeğindeki insanlara da cesaret, enerji ve en önemlisi kendilerini ifade edebilecekleri bir alan verirler.
Nihayetinde “eşcinselliğin” dayanılmaz bir cazibesi yoktur.
Ama homofobinin saldırgan cüreti bizimki gibi toplumlarda fazlasıyla mevcuttur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları