Olaylar Ve Görüşler

Besim Üstünel’in ardından

04 Haziran 2015 Perşembe

Hocayla ilk, 1958’de SBF birinci sınıf iktisat sınavında karşılaştım. Sözlü yapılan sınavlarda Dr. Attila Karaosmanoğlu ile dehşetli bir sınav ekibiydi; bizim fakülteye yeni gelmişti. Prof. Dr. Üstünel, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden 1946’da mezun olup Prof. Şükrü Baban’ın kürsüsüne girdikten sonra, doktorasını yine aynı yerde verip, Londra’da London School of Economics’de, LSE, Dış Ticaret kuramcılarından Prof. Meade’in yanında doktora-ötesi çalışmalar yapıp dönerek doçent olmuş, ancak İstanbul Darülfünun’a mahsus malum akademik çekemezlikler yüzünden, ayrılıp SBF öğretim camiasına katılmıştı. Onun gelişi ve dersleriyle modern iktisat teorilerini tüm Türkiye ve kısa süre sonra, 1960’ta kurulacak DPT yani Devlet Planlama Teşkilatı uzmanları da öğrenip uygulayacaklardı.

Planlı yıllar
Bu cümleleri, çok sevdiğim bir hocamın ardından, ona borçlu olduğum için yazmıyorum. Benim yaşımdaki meslektaşlarımın da kabul edeceği gibi, ilk ciddi Modern Para Teorileri, Dış Ticaret Teorisi ve Kalkınma İktisadının, sosyal bilimlere, “transferi” bu derslerle gerçekleşti.
Sadece teorik dersler değil, uygulamada da bu bilgileri Türk ekonomisine katan, kendinden önceki (Dr. Karaosmanoğlu ve Dr. Attila Sönmez) İktisadi Planlama Dairesi, İPD, başkanlarından sonra üçüncü başkan olarak DPT’nin üçüncü Müsteşarı Ziya Müezzinoğlu ile çalışmaya başladı ve 1964, 1965 programlarını yapıp, İkinci Planın çatısını kurduktan sonra buradan da ayrıldı. O yıllar “Planlı Yıllardı” ve 24 Ocak 1980 kararlarına kadar da öyle kalacaktı. Özellikle İPD Başkanlığı, bir anlamda başbakanlarla eşit bir etki konumundaydı, tüm iktisatçı takımı için burası bir meslek zirvesi sayılırdı.
Ziya Bey Maliye kökenli bir bürokrattı. Maliye-DPT çatışmaları siyasi-iktisadi hayatımıza damga vurmuş, etkileri hissedilmiştir. Bu bürokratik tecrübeden sonra Besim Üstünel’in siyaseti denemesi de kaçınılmazdı. Ziya Müezzinoğlu Bonn’a Büyükelçi atanınca yerine gelen Memduh Aytür daha da fanatik bir Maliye bürokratı çıkınca, Besim Üstünel, İsmet İnönü’nün isteğiyle, 1965’te, CHP Genel Sekreter Yardımcısı oldu, ama tüm taleplere karşı Meclis’e yani aktif siyasete girmedi, tekrar üniversiteye döndü. Sadece derslerinde değil, tüm yaşamında güler yüzlü hocamıza biz Mülkiye’de Besim Mütebessim adını takmıştık. Onun kısa süren aktif siyasi hayatı 1970’lerde yaptığı senatörlüktür.

Akademik geziler
Mülkiye’de, daha sonra Mülkiye Juntası diye anılacak bir grup akademisyeni, Deniz Baykal’ı, Turan Güneş’i, Ahmet Naki Yücekök ve diğerlerini, 12 Mart 1971 yarı-darbesinden sonra örgütleyip, yeni Genel Başkan Bülent Ecevit’i destekleyen ve CHP’yi bir koalisyonla da olsa iktidara taşıyan mekanizmanın kurulmasına yardım etti. Hocamın hepsi akademik amaçlı, İsveç, Japonya ve ABD gezilerinde yazdığı, ufuk açıcı, özgün makalelerini dikkatle okurdum, o gerçek uluslararası bir iktisatçıydı. Ancak, hiçbir zaman diğer plancılar gibi, uluslararası kurumlara girmedi; kendisi bir tür bağımsız bir kurumdu. Sadece, 1975 yılında çok kısa bir süre dışarıdan Maliye Bakanlığı yapmıştı, siyasetten de çok hoşlanmamıştı. Şimdi baktığımda onun haklı olduğunu düşünüyorum.

Medyatik olmadı
Bu kadar bilgi-teori yüklü biri neden diğerleri gibi çok ünlü, çok medyatik bir iktisatçı olmadı? Bence iki cami arasında bînamaz kalmasından da olabilir yani İktisat Fakülteliler onu Mülkiyeli, Mülkiyeliler İktisat Fakülteli saymıştır. Ama bence kendisi istememiştir. Son yıllarda, Galatasaray Üniversitesi’ndeki odasında görüşürdüm. Bu arada, sanırım, onun kısa fakat kendi ağzından tek biyografisini yazıp basmaya imkân buldum.2 Aslında kendisinin geniş, akademik bir biyografisini hazırlamamı çok istedi ama ben Ankara’da o Boğaz’da bu işi bir türlü gerçekleştiremedik. Yine de gençlere bir şeyler dikte ettiğini ve bir “hayat kitabı” hazırladığını biliyorum.
Hocamla, yollarımız sadece öğrencilikle kesişmemiş, konuşmalarından onun Gaziantep’te, şimdi yerinde betonlar yükselen, o güzelim avlusuyla, bahçeleriyle ünlü Dayı Ahmet Ağa İlkokulu’ndan mezun olduğunu öğrenmiştim. Besim Hocam, tüm dünyayı birkaç kez gezmesine rağmen her zaman Gaziantepliydi ve öyle de kaldı, Türkiye’ye hep yeni bir şeyler verme aşkı hiç sönmedi. Nurlar içinde yatsın “Tebessümler Diyarına” doğru seyretsin.

1) Hocanın SBF’den öğrencisi, aynı kurumdan emekli öğretim üyesi.
2) Türkcan (editör), Türkiye’de Planlamanın Yükselişi ve Çöküşü, 1960-1980, Bilgi Üniversitesi; 2010, ss. 318-23  

Prof. Dr. ERGUN TÜRKCAN 1

 

-

 

Endüstri mühendisi gözüyle MTP

Merkez Türkiye Projesi’ni sadece akıllı bir kentin kurulacağı bir inşaat ve ulaşım projesi olarak görmek doğru değildir. Bunun yanı sıra proje, firmalarımızın daha rekabetçi olmalarına katkı yapacak yeni iş yapma modellerine de kapı aralıyor.

Endüstri mühendisleri karar problemiyle, yani çeşitli alternatifler arasından amac(lar)ımıza en uygun olanın belirlenmesi problemiyle ilgilenirler. Özellikle de iş hayatında verilen kararlarla ilgilenirler; bugün önce hangi siparişi üretelim, stoklarda ne kadar tutalım, müşteriye nasıl dağıtalım, v.b.

Parametreler
Bilgi teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla, firmalar kararlarının sadece kendi sınırları içerisindeki parametrelerin kullanılmasıyla değil, parçası oldukları tedarik zincirlerinin (tedarikçiler, müşteriler, depolar v.d.) parametrelerinin de kullanılmasıyla verilmesinin mümkün olabileceğini, bunun da rekabetçiliklerini arttırabileceğini gördüler.
Kazan-kazan prensibiyle tedarik zincirleri içerisindeki firmaların arasındaki koordinasyonun ve işbirliklerinin geliştirilmesine dayanan yönetimsel ve süreç inovasyonları yaptılar. Böylece son müşteri taleplerinin, daha esnek, daha hızlı ve daha ucuza karşılanması mümkün olabilecek, bütün tedarik zinciri kazanacaktı.

Dünya devleri
Ayrı taşıtlar yerine, ortak bir aracın, tedarikçilerini sırayla ziyaret ederek günlük sevkıyatını daha ucuza gerçekleştiren otomotiv firması; kendi mallarının yer aldığı rafların yönetimini süpermarkete bırakmayarak kendisi yapan gıda firması; talep belirsizliği kaynaklı sıkıntıları ürünlerindeki farklılaşmanın (son dokunuş) pazara en yakın aşamada yapılmasını gözeten bir süreç değişikliğiyle azaltan tekstil firması; kurduğu merkezlerde çapraz yükleme yaparak maliyet azaltan süper market zinciri v.b., bu inovasyonları gerçekleştiren dünya devleri olarak günümüzde karşımıza çıkmaktalar.
Karar seçeneklerinin genişletilmesi süreci sadece aynı zincir içerisindeki firmalarla da sınırlı kalmadı. Rekabet öncesi işbirlikleri kapsamında rakiplerle de benzeri kazan-kazan modeller geliştirildi. Risk paylaşımını ve ölçek ekonomisini gözeterek hammaddelerini Uzakdoğu’dan aynı tankerle getiren hızlı tüketim ürünü firmaları, büyük ihalelere rakipleriyle birleşerek giren KOBİ’ler, kaynakları ortak kullanan kuluçka merkezleri, teknokentler, OSM’ler v.b., bu tip işbirliklerine örnektirler.

MTP ne sağlıyor?
Merkez Türkiye, ülkemizin iki zenginliğinin, yani farklı kültürlerle kolayca iletişim kurabilen eğitimli insan kaynağının ve eşsiz coğrafyasının, çeşitli inovatif iş modelleriyle harmanlanmasını sağlayacak bir proje olarak karşımıza çıkıyor. Yani bölgesinin en büyük sanayi kapasitesine sahip ülkemiz üreticilerinin koordinasyon ve işbirliği temelli yeni modeller geliştirmelerinin altyapısını sağlıyor.

Yeni pazarlar
Bir anlamda sosyal demokrasinin dayanışma ilkesinin, bu kesimlere taşıyıcılığını yapıyor. Onların ölçek ekonomisinden, risk ve bilgi paylaşımından yararlanarak rekabet güçlerini arttırmalarının önünü açıyor. Tüm bu üretim sürecinde gerekecek bilgi işlem altyapısına yönelik olarak ülkemizdeki bilişim sektörüne ve diğer servis üreten firmalara yeni bir pazar yaratıyor.
Merkez Türkiye’yi sadece akıllı bir kentin kurulacağı bir inşaat ve ulaşım projesi olarak görmek, bu yeni kentin İstanbul’un yükünün bir kısmını Anadolu’ya taşıyarak riski azaltıp, İstanbullunun hayat kalitesini arttıracak bir öneri olarak değerlendirmek ya da istihdam yaratacak kocaman bir üretim- lojistik merkezi olarak lanse etmek kanımca doğru olmayacaktır. Merkez Türkiye tüm bunların yanı sıra bütün firmalarımızın daha rekabetçi olmalarına katkı yapacak yeni iş yapma modellerine de kapı aralıyor. Seçimlerin ardından ülkemiz karar vericilerinin Merkez Türkiye projesini siyaset gözlüğünü çıkartarak tekrar ele almaları isabetli olacaktır.  

Doç. Dr. KEMAL KILIÇ Endüstri Müh., Sabancı Üniv.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları