
“Eşitlik”, Cumhuriyetin yalnızca hukuki bir ilkesi değil; toplumsal yaşamımızın adalet duygusunu ayakta tutan temel dayanaklarından biridir. Kuruluş yıllarından itibaren bu kavram, hiçbir alanda hiçbir kişi ve zümreye ayrıcalık tanınmaksızın “yurttaşların eşitliği” anlayışıyla birlikte düşünülmüş; devlet -toplum ilişkilerinin ahlaki zeminini oluşturmuştur.
Bugün eşitlik kavramı sıkça dile getiriliyor; ancak günlük yaşamda aynı ölçüde hissedilip hissedilmediği sorusu giderek önem kazanıyor. Çünkü eşitlik, yalnızca “herkese aynı kuralın uygulanması” değildir. Asıl anlamını, tüm yurttaşların yaşam kalitesine, geleceğe dair umutlarına ve kendilerini geliştirme olanaklarına eşit ölçüde yansımasıyla bulur.
Eğitim dünyamız bu durumu açıkça gösteriyor. Aynı sınavlara giren çocukların, yaşadıkları yer ve aile koşulları nedeniyle farklı olanaklarla eğitim yaşamlarını sürdürmesi, eşitliğin çoğu kez kâğıt üzerinde kaldığını düşündürüyor. Benzer biçimde sağlık hizmetlerine erişimde ve barınma koşullarında görülen farklar, yaşam kalitesi ile eşitlik arasındaki güçlü bağı vurguluyor.
Eşitlik aynı zamanda umudun toplumun tüm kesimlerine eşit ölçüde yayılması demektir. Gençlerin ülkesinde kalarak kendine bir gelecek kurabileceğine inanması; çalışanların emeğinin karşılığını alacağını düşünmesi; emeklilerin kaygı duymadan yaşamlarını sürdürebilmesi, eşitliğin toplumsal yaşamdaki en somut karşılıklarıdır.
BÜTÜNSEL YAKLAŞIM
Günümüz dünyasında eşitlik, evrensel ölçekte kendini geliştirme olanaklarına erişimi de kapsar. Nitelikli eğitime ve sayısal (dijital) bilişim olanaklarına erişebilmek, kültürel ve sanatsal etkinliklere katılabilmek; çağdaş dünyanın sunduğu bilgi ve becerilerle buluşabilmek bu kavramın ayrılmaz parçasıdır. Bu olanaklar sınırlı bir kesimin ayrıcalığı haline geldiğinde toplumsal ilerleme kaçınılmaz biçimde yavaşlar ve dengesini yitirir.
Cumhuriyetin kurucu iradesinin kalkınma anlayışı bu noktada yol göstericidir. Ekonomik büyümenin, toplumsal gelişmeyle birlikte ilerlemediği bir düzende eşitlik kalıcı olamaz. Eğitimden hukuka, sosyal politikalardan yerel yönetimlere kadar tüm alanların uyum içinde güçlenmesi gerekir. Ekonomik ve toplumsal kalkınmanın bütünselliği, eşitliğin sürdürülebilirliğinin temel koşuludur.
Bugün yapılması gereken, eşitliği günlük siyasi dilin dar alanından çıkarıp yeniden ortak yaşam kalitemizin temel ölçüsü haline getirmektir. Çünkü eşitlik, Cumhuriyetin yurttaşlarına sunduğu en değerli güvencelerden biridir; onu korumak ve derinleştirmek ise geleceğe karşı ortak sorumluluğumuzdur.
AZMİ KİŞNİŞCİ
YAZAR