'Ölümden kaçtık'
Pınar Öğünç
Son Köşe Yazıları

'Ölümden kaçtık'

04.01.2016 03:33
Güncellenme:
Takip Et:

Ev malzemeleri satan züccaciyemsi dükkânın önünde dallı güllü kumaşlarla kaplı sünger yataklardan koca bir tepe vardı. “Bizim döşekler, yorganlar yün olur. Bu sünger olanlar Sur’dan gelenler için. 20 liraya yatak işte...” dedi. Adına Yaşar diyelim. Bütün yün yorganları Sur’da şu an.

Huzurevleri, Sur’daki evlerini bırakıp çıkmak zorunda kalan çok sayıda ailenin, yakınlarının yanına taşındığı Diyarbakır mahallelerinden. Esnaf da bu hakikate uydurmuş demek kendini. Şu anda üç ailenin birlikte kaldığı eve götürüyor bizi Yaşar. Koltuklara çöktüğümüzde, elimdeki defteri görüp “Bir anlatsak senin böyle kaç defterin dolar” diyor dokunan bir gülümsemeyle. Tam o sırada telefonu çalıyor. Telaşla sesini kısıyor; melodi yaptığı ağıt yarıda kalmış haliyle odanın loşluğunda asılı, 1991 Lice’sinden başlayacak anlatmaya. Sonra Sur’a, Sur’dan çıkışlarına gelecek sıra. Hikâye böyle tamamlanacak, ancak böyle anlaşılacak.

‘Alın köpeğinizi gömün’

Yaşar o zaman yirmilerinde. Lice’ye bağlı Yaprak (Tute) köyü. Her sabah 4’te başlayan asker, panzer seslerini hatırlıyorlar, 6 gibi erkeklerle kadınları ayrı yerlerde toplayan emirler, küfür kıyamet başlıyor. Hacı Mehmet Emmi’yi anlatıyor. Yaşar’ın babasıyla birlikte işkence gören, sonra ölüsü köy ortasında bir Dodge’dan atılıp “Alın köpeğinizi gömün” denilen 90 yaşında bir adam. O köyden kimse cenazeyi gömmeye cesaret edememiş de dışarıdan başkaları yapmış o işi. Sokaktan yine cenazelerin alınıp da gömülemediği bir zamanda bunları anlatıyor şimdi Yaşar.

1991’de evleri yakılırken kayınvalidesi koşturup Kuran’ı kurtarmış, elinden alıp onu da atmışlar ateşe. Yaşlı kadın yerde köşede bizi dinliyor şimdi, ince dudaklarında beddua kıpırtıları okunuyor. Lice’nin kadınları kaç kez üstleri çıplak soyulmuş o dönem, sırtları kontrol edilmiş tek tek. Mantık şu: PKK’liyse çanta omuz başlarında iz yapmıştır.

Yaşar’ın babası uzun zaman cezaevinde kalmış. Can kayıplı bir patlama oluyor, önce mayın kazdığının delili varsayılan ucu çamurlu çapayla gözaltına alınıyor. Daha sonra bahçede bulunduğu söylenen silah ve PKK bayrağı yüzünden de tutuklanıyor. “Kendileri kazıp koymuşlar bahçenin hiç olmayacak bir yerine, bildikleri yeri gidip açmışlar sonra” diyor Yaşar. Lice’deki o günlerin peşinden sene olmuş 2016 misal halasının oğlu hâlâ evindeki prizlerin deliklerini bir şeylerle tıkıyor, devlet priz deliklerinden zehir sıkacak içeri diye. Korku zehirlemiş hayatını.

Düğün mü kaldı?

“İnancın olsun bir kedi, bir tavuk kalmıştır geri”. Yakılan köylerinden çıkıp Diyarbakır’a geldiklerinde, çok arayıp nihayet Sur’daki Eski Yoğurt Pazarı’na yakın o evi buluyorlar. “İnşaat gibiydi, ellerimle çok güzel yaptım her yerini” diyor Yaşar. Sonra zar zor para denkleştirip o evi satın alıyorlar, iyi-kötü geçiniyorlar bu yaza kadar. Yaşar müzisyen, düğünlerde çalıp söylüyor. “Düğün mü kaldı...” diye yakınıyor şimdi, kimin neyi kutlayacak hali var. İnşaatlarda iş bulursa öpüp başına koyuyor. O da çok yok.

Sanki her an kapıdan çıkacakmışız gibi, diyeceğini hemen demesi lazımmış gibi anlatıyor: “Neler gördük Sur’da. Önce polisti, sonra özel harekat oldu, sonra jandarma da geldi. Bizim komşu vardı, tezgâhta meyve-sebze satan gariban bir adamı, işte onu bile vurdular. Hz. Süleyman’ın oradan rastgele ateş ediyorlar. Bir keresinde ben de yoktum, tedariğimiz yetmemiş çocuklar yedi gün aç kaldı evde. Sokaklar cenaze dolu. Özel harekatçıların da cenazeleri var, halkın da. 20 gün sonra bir ara kaldırdılar ya yasağı, bir gittim tek katlı evler düz olmuş, üzerinden tank geçmiş, inanamadım. Bizim ev duruyor, borç alıp kapısını yaptırdım.”

Yaşar HDP seçmeni, sandık başında da bulunduğundan, 1 Kasım’da Sur’da AKP’nin oylarının nasıl arttığına bizzat şahit olmuş. “Artar, çünkü insanlar süreç devam etsin, barış olsun diye verelim bari diye düşündüler. Benim bile aklımdan geçti, anla...” diyor. Akrabalarından AKP’ye oy verenler de var. Onlardan birinin Sur’daki evine, balkona yağmur için gerilen naylon yüzünden “YDG-H’lileri saklıyorsunuz” diye roket atılmış. Yaşar’ın yaşadıkları da, gözlemleri de 7 Haziran’dan 1 Kasım’a uzanan sürecin özeti gibi.

Kimse bizi kovmadı

YDG-H sorulduğunda Yaşar önce şunu anlatıyor. O da bir kez cebindeki son parasını kaptırmış, YDG-H’li gençlerin çatışmasızlık döneminde Hançepek’i hırsızdan, hapçıdan, esrarkeşten temizlediğini düşünüyor. Hatta böyle suçlardan sabıkalı birkaç kişinin her şeyden vazgeçip YDG-H’ye katıldığını söylüyor. Bunu olumlu bir durum olarak anıyor.

Birkaç itirazı var: “Diyorum hendek, barikat olmadan bir direniş bulunabilir miydi. Çok mağdur olduk. Kimse bizi kovmadı, bu bilinsin istiyoruz. Cereyan yoktu, su yoktu. Biz devletten kaçtık. Bak tek üzerimizdeki kıyafetlerle böyle... Yine de hiçbir çocuğun babasının cenazesi üzerinde ağlamasını istemem, inan askere polise de içim acır” diyor.

Bize öldürmek serbest!

Dört çocukları var. Birinin bacağında önceden geçirdiği motor kazası yüzünden platin var, sokağa çıkma yasağı sırasında pansumana gitmelerine izin verilmemiş. Çünkü çatışmada değil motor kazasında yaralandığına inandıramamışlar. Üniversiteye hazırlanan bir diğer çocukları, “Ben zaten nasıl okuyacağım” diyerek, çok para verdiklerine de hayıflandıkları hazırlık kitaplarını bir yana itmiş. Bu, Sur’un gençlerine, çocuklarına hâkim bir ruh hali.

Yaşar gibi 90’ları Lice’de yaşamış eşi, ismi Saliha olsun, “50 yaşındayım, böyle birşey görmedim hayatımda” diyor hazin bir karşılaştırmayla. Ekmek için çıkmak istediklerinde “Bize öldürmek serbest, dönün evinize, ekmek falan yok” denmiş. Üzerindeki eşofmanlarla çıkan çocukları zaten beş aydır okula gitmiyor, ki en büyük emeli onların okumasıymış. “Villa da verseler Sur’da artık istemem. Açlığa susuzluğa, her şeye dayanırız, ama ölümün üzerine dikilen ev istemeyiz” diyor. Eşi gibi o da ekliyor: “Sadece bizimkiler ölmesin demek inancıma sığmaz. İnan polis, asker de ölmesin istiyorum ben.”

Yaşar ve ailesi, ne yazık ki onlara mahsus olmayan, çizilmiş bir kaderle, ikinci kez 90’ları yaşıyor. Bir ay öncesinin hendeğinden bakarak meramları anlaşılmıyor.

Hatamız Kürt olmamız

Sur’u terk eden ailelerin çoğu şehirde yakınlarına sığınmış, azı yeni ev kiralayabilmiş. İsmine Nurgül diyelim, çocuklarıyla birlikte sığındıkları görümcesinin evinde surat çekmekten, uyku vaktine kadar çocuklarla parklarda oturmaktan usanınca, bu iki odayı tutmuş. Ev dediğimiz bu. Yerde bir kilim, birkaç minder, soba ve eski bir televizyonun olduğu ışıksız, rutubetli iki oda. “Köpek yavrusu gibi gezdik günlerce” diyor. Tek bir şey çıkartamadıkları evlerini şu an polisin kullandığını duymuş, buna ayrıca sinirleniyor.

24 yıl önce Ergani’den Sur’a gelin gelen Nurgül’ün sekiz çocuğu var. Cezaevinden yeni çıkan eşi, sabıkasının Sur’da başına bela olacağını düşünerek Diyarbakır’ı terk etmiş. Nurgül her şeyi tek başına yüklenmek zorunda. Bir çocukları cezaevinde, bir diğeri ise oyunu atıp 7 Haziran sonrası dağa çıkmış. Bombalanan Diyarbakır Mitingi’nde çok sarsıldığını, o günden sonra uyumadığını anlatıyor. Haber alamadığı 16 yaşındaki oğlunun fotoğrafını gösteriyor gözleri dolarak.

“Hatamız Kürt olmamızdır. Gözümüzün önünde çocukların katledildiğini gördük Sur’da. Ne küfürler hakaretler işittik. Devlet babaymış. Benim çocuklarım bomba, silah sesinden uykusunda sayıklıyor. Böyle devlet baba mı olur?”

Altıncı sınıfa giden kızı yanımızda. Yeni kayıt olduğu okulda Sur’den gelen çocuklar için ayrı sınıf açılmış, sayı o kadar fazla yani. Bir süre sonra eve dönen küçük oğlansa, o gün dersi takip edemeyen bir çocuğa öğretmenin küfrettiğini anlatıyor. “Anne telefonla kaydedelim mi, inansınlar” diyor. 9 yaşındaki bir çocuk, kaydetmeden kimseyi yaşadığına inandıramayacağını öğrenmiş. Hayatın acı dersi.

Nurgül ailesini Dicle Üniversitesi’ndeki pencerelerden her gün Sur’un yerle bir oluşunu izleyen kızının bursuyla geçindiriyor. Başarılı bir öğrenci o. Bir de diğer çocuğun staj parası var. Yemenilerin etrafına oya yapıyor Nurgül. 15 günde biten bir tanesi ona sadece 15 lira kazandırıyor. O da migreni tutmaz da bitirebilirse. Tuttuğunda gözü hiçbir şey görmüyor, aydınlıklara tahammül edemiyor. Nurgül “sinir hapları” olmadan yaşayamıyor. Konuşurken ara ara bu ilaçların sabitlediği yüz kasları bir perde gibi bir saniyeliğine aralanıp tek gözü ya da dudağının ucu kırpışıyor.

Ve tüm bunların ortasındaki Nurgül diyor ki “O ara çocuğumu görmeye cezaevine gitmemiş olsaydım, ben Sur’dan da çıkmazdım. Benim bu konuda başka insanlarla tartıştığım da oldu, farklı düşünenler vardır. Ama o çocukları evladım gibi görüyorum, kendimi borçlu görüyorum. Gerçekten çıkmazdım ben Sur’dan.”

Özgürce yaşamak

Özyönetimin ona ne ifade ettiğini soruyorum. “Kendi hayatımızı özgürce yaşamaktır” diyor, “biz artık devlet zulmü istemiyoruz, yeter...” Batı’nın sessizliği bir yana, onun hayatı böyle kökten değişirken örneğin Diyarbakır’ın başka ilçelerinin normale daha yakın bir hayat sürmesine içten içe bir sitemi olabilir mi? “Yok” diye giriyor cümle daha bitmeden, “direniş bir orada olur, bir burada...”

“Müstahaktır” demeyecek kadar insan olup da o ailelelerin yaşadıklarına itiraz edenlerin, söylediklerine itirazı olsa dahi Nurgül’ü duyması gerekiyor. Bu kadın neyi, neye rağmen, neden bu kadar çok istiyor?

Yazarın Son Yazıları

Bugünün ‘esası’ savunmada

Bugünün ‘esası’ savunmada

Devamını Oku
28.07.2017
Hayır rüzgârında 1 Mayıs

Hayır rüzgârında 1 Mayıs

Devamını Oku
02.05.2017
Bir tava bir kepçe

YSK’nin mühürsüz pusula kararına, şaibe iddialarına karşı Beşiktaş’ta buluşanların sayısı on bine yaklaşıyordu. Kimdi bu insanlar, ne istiyordu?

Devamını Oku
19.04.2017
‘Hayır’a baskı tarihe geçecek

.

Devamını Oku
17.04.2017
Kadınlar haykırıyor: Hayat bizim senin mi sandın?

Kadınlar birçok kentte ‘Hayır’ demek için sokaklardaydı. ‘Kadınların direnişi o sarayı mühürleyecek’ yazısı dikkat çekiyordu bir pankartta.

Devamını Oku
14.04.2017
Hitler'li iki tespit

Hitler'li iki tespit

Devamını Oku
04.04.2017
Evet ve hayır diye iki seçenek varsa, bu ne?

DİB, sahadan tecrübe paylaşıyor. Hayırcıların başına gelenler, Evet’in tasviri aslında.

Devamını Oku
01.04.2017
Aliyev’den Türkiye’ye başkanlık uyarıları: Yapmaz demeyin her şeyi yaparlar

Azerbaycan’da muhalif fikirleri yüzünden cezaevinde iki yıl tutulan insan hakları avukatı İntigam Aliyev, acısını çektikleri başkanlık sistemini anlatıyor, uyarıyor: “Başkanlıkları kendi arşınınızla ölçmeyin”

Devamını Oku
20.03.2017
Paker: Psikososyal dengemiz bozuldu

Derin bir toplumsal kriz yaşıyoruz

Devamını Oku
15.03.2017
Ahmet'inki bir tehdit değil sadece durum tespiti

Ahmet'inki bir tehdit değil sadece durum tespiti

Devamını Oku
22.02.2017
Kadın, göçmen, Müslüman ve Trump’a kafa tutuyor

Kasımda Minnesota Temsilciler Meclisi’ne seçilen ilk Müslüman olan Somali kökenli İlhan Omar İstanbul’daydı. Trump’ın başkanlığıyla Omar’ın işi zorlaştı ama koltuğu daha da manalı hale geldi.

Devamını Oku
05.02.2017
'Tek medya, tek akademi, tek hukuk'

'Tek medya, tek akademi, tek hukuk'

Devamını Oku
03.02.2017
‘Bu koşullarda meşru bir referandum olmaz’

Tarihinin en güçlü temsiliyle Türkiye’ye gelen PEN heyeti, ifade özgürlüğü çerçevesinde hem siyasilerle hem mağdurlarla görüştü, başkanlık referandumuna dair uyarılarda bulundu.

Devamını Oku
28.01.2017
‘Kutsal olan devlet değil, insandır’

‘Kutsal olan devlet değil, insandır’

Devamını Oku
20.01.2017
Savaşa, yoksulluğa ve israfa karşı sofra

Savaşa, yoksulluğa ve israfa karşı sofra

Devamını Oku
04.12.2016
‘Her yıkılmış ev bizim için mezar’

Avukat Ramazan Demir, 8 ay sonra sokağa çıkma yasağı kaldırılan Şırnak’ta evini, kardeşinin test kitabından buldu. Demir, yıkımı “Yıkımın büyüklüğü karşısında sen ufacık kalıyorsun. Şırnak’ta 92’yi yaşadık. Ama bu seferki başka bir şeydi” diye anlattı.

Devamını Oku
28.11.2016
Özgür Gündem nöbetçi yayın yönetmenleri yine adliyede... Suçları dayanışma!

Çağlayan’dak i Adalet Sarayı’nda dün Özgür Gündem’le dayanışma amacıyla bir günlük genel yayın yönetmenliğini üstlenmiş gazeteciler vardı. Necmiye Alpay, Yıldırım Türker, Hasan Cemal, Jülide Kural, Murat Uyurkulak, Faruk Balıkçı ve birçok gazeteci daha.

Devamını Oku
25.11.2016
Bertrand: Gazeteci taraf seçmek zorunda değil

Geçen cuma Gaziantep’te gözaltına alındıktan sonra sınır dışı edilen Fransız gazeteci Olivier Bertrand, ‘Kafkaesk’ dediği o üç günü anlattı.

Devamını Oku
18.11.2016
'Otoriteryanizm yükseliyor'

Trump’ın başkan seçilmesi tartışmaları devam ediyor. Doç. Dr. Evren Balta insan haklarının, özgürlüklerin baş tacı edildiği 90’lar döneminin kapandığını söylüyor. Balta “Trump lider olarak bunların hiçbiriyle ilgilenmediğini söylüyor. Trump gibi liderlerin, Türkiye’de Erdoğan’ın, Macaristan’da Orban’ın yaptığı en önemli şeylerden biri kurumsuzlaştırma” diyor.

Devamını Oku
13.11.2016
Delirmiyorsak o da inattan

Delirmiyorsak o da inattan

Devamını Oku
05.11.2016
‘OHAL hatırası’

‘OHAL hatirası’

Devamını Oku
03.11.2016
Denizde orman kanunları

Su ürünleri mühendisi Mehmet Özdinar’ın TÜİK için balıkçılardan veri toplarken ölümü, gözleri vahşi kapitalizm belgeseline benzeyen balıkçılık sektörüne, büyük balıkçıların hırsına ve rekabet arttıkça ortaya çıkan şiddete çevirdi.

Devamını Oku
31.10.2016
Devletin ‘üvey’ çocukları

Devletin ‘üvey’ çocukları

Devamını Oku
15.10.2016
'AKP, kendini OHAL’e kaptırdı'

'AKP, kendini OHAL’e kaptırdı'

Devamını Oku
01.10.2016
‘Ellerimiz yakalarında’

‘Ellerimiz yakalarında’

Devamını Oku
25.09.2016
‘İşimi bitireyim sonra öldürün’

‘Öldürün ama işimi bitireyim ondan sonra’

Devamını Oku
24.09.2016
Göbeklitepe'ye yazık

Göbeklitepe'ye yazık

Devamını Oku
28.08.2016
El yakmadan yazılmaz

El yakmadan yazılmaz

Devamını Oku
23.08.2016
Bu önlemlerle kâr özelleştiriliyor, zarar toplumsallaştırılıyor

İktisatçı Doç. Dr. Ümit Akçay, AKP’yi iktidarda tutan en önemli faktörlerden birinin her şeye rağmen ekonomik büyümenin sürmesi olduğunu söylüyor. Akçay, “Büyüme durduğunda olabilecekleri kimse bilmiyor. O nedenle “ne pahasına olursa olsun büyüme” ruhu hâkim” diyor.

Devamını Oku
19.08.2016
'Batı jetlerin sesini yeni duydu'

'Batı jetlerin sesini yeni duydu'

Devamını Oku
24.07.2016
Darbeciye işkence demokrasi getirmez

Darbecilerin cezalandırılması gerektiğini söyleyen TİHV Genel Sekreteri Bakkalcı, insanlık onurunun korunmasına yönelik değerlerin polemik konusu yapılamayacağını söyledi.

Devamını Oku
23.07.2016
Taksim'de bir 'şölen'

OHAL ilanı, Taksim Meydanı’ndaki Demokrasi Şöleni’nde canlı dinlendi. Sonra kornalarla sabaha kadar sürecek ‘olağanüstü’ bir kutlama başladı.

Devamını Oku
22.07.2016
Hepiniz aynı tanktasınız

Hepiniz aynı tanktasınız

Devamını Oku
16.07.2016
‘Kimse farklı olduğu için azap çekmesin’

‘Kimse farklı olduğu için azap çekmesin’

Devamını Oku
10.07.2016
'Taksim’in içine etmek mümkün'

Prof. Sayın’ın Bilgi Üniversitesi’yle ilişiğinin kesilmesini protesto ederek istifa eden Prof. Neumann, Batı’nın Erdoğan’ı sultan olarak göstermeyi sevdiğini, Erdoğan’ın da kendini Osmanlı motifleriyle sunduğunu söyledi

Devamını Oku
07.07.2016
‘Sadece özgürlük istiyoruz’

‘Sadece özgürlük istiyoruz’

Devamını Oku
20.06.2016
Fuarda biten umutlar

Fuarda biten umutlar

Devamını Oku
11.06.2016
Örgütlü kötülüğün davası

Kadıköy’de öldürülen Bahadır Grammeşin’in kardeşi Başak, bugünkü duruşma öncesi Cumhuriyet’e konuştu.

Devamını Oku
08.06.2016
“Asıl evlerimizin halini görünce delireceğiz”

“Asıl evlerimizin halini görünce delireceğiz”

Devamını Oku
29.05.2016
‘İnadına o evde yaşayacağım’

Yüksekova’da yatak odalarına bir özel harekâtçının “Yüksekova’da aşk başka yaşanıyor” yazdığı Uzunköprü çifti Cumhuriyet’e “Bu neyin kinidir çözemiyoruz” dedi.

Devamını Oku
27.05.2016