Atatürk Ankara’dan sesleniyor

Atatürk Ankara’dan sesleniyor

31.12.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

“Her Halde Âlemde Hak Vardır ve Hak Kuvvetin Üstündedir”

Image

27 Aralık 2025 Cumartesi günü Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 106. yıl dönümünde Atatürk’ün kurduğu üniter, laik Cumhuriyete sahip çıkmak için Anıtkabir’de toplandık.

27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelen Atatürk, 28 Aralık 1919’da Ankara’da –bugün de güncelliğini koruyan- çok önemli bir konuşma yaptı.

Atatürk, 1919 yılında, Erzurum ve Sivas Kongrelerinden sonra Kurtuluş Savaşı’nı, merkezi, güvenli ve cephelere çok uzak olmayan Ankara’dan yönetmeye karar verdi. Gerçi Ankara haraptı, Ankara yoksuldu. Fakat Ankara ulusal direnişten yanaydı. İstanbul’da olmayan o “kurtuluş inancı” Ankara’da vardı. Ayrıca Ankara, köklü geleneklere sahipti; her şeyden önce Ankara, Türk kültürünün yaşadığı bir kentti. Örneğin, Oğuz töresi hâlâ burada varlığını sürdürüyordu. Ahilik kurumu ve lonca geleneği vardı.

18 Aralık 1919 sabahı, Atatürk ve arkadaşlarını taşıyan üstü açık üç otomobil, hafif kar yağışı altında, Sivas Lisesi’nin önünden Ankara’ya hareket etti.

Atatürk ve beraberindekiler, çok zor bir yolculukla, Kayseri, Mucur-Kırşehir üzerinden 27 Aralık 1919’da Ankara’ya ulaştılar.

ATATÜRK ANKARA’DA 

27 Aralık 1919 Cumartesi, saat 15.10’da Atatürk ve beraberindekiler, Ankara’da büyük bir kalabalık tarafından karşılandı. Kızılyokuş’un altında iki büyük sancak dikilmişti. Otomobiller orada durdu. Kurbanlar kesildi. Karşılama heyeti de orada bekliyordu. Atatürk otomobilinden indi. Biraz yürüdü. Zeybek kıyafetindeki 700 Seymenle karşılaştı.

“Merhaba Efeler!” diye seslendi.

“Sağ ol paşa hazretleri” dediler.

“Arkadaşlar buraya niçin geldiniz?” diye sordu.

“Millet yolunda kanımızı akıtmak için geldik” dediler.

“Fikrinizde sabit misiniz?” diye sordu.

“Ant olsun!” diye bağırdılar.

Atatürk, “Var olun yiğitler!” diyerek ilerledi.

Halk, “Yaşa, var ol!” sesleriyle ortalığı inletiyordu.

Atatürk yürüyor, otomobil onu takip ediyordu.

Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin kurulacağı yerde Ankara uleması bekliyordu. En başta Müftü Rifat (Börekçi) Efendi vardı. Rifat Efendi, Atatürk’e, “Hoş geldiniz, safa geldiniz. Memleketimizi aydınlattınız. Canla başla sizinle beraberiz.” dedi. Atatürk de Rifat Efendi’ye teşekkür etti. Oradan otomobiliyle hükümet konağına geçti. Orada da Vali Vekili Yahya Galip Bey, Ankara halkının sonuna kadar Atatürk’le birlikte çalışacağına söz verdi.

ATATÜRK ANKARA’YA GELİŞİNİ ANLATIYOR

Mustafa Kemal Atatürk, Ankara’ya gelişini, 1924 yılında Yunus Nadi Bey’e anlattı. Atatürk’ün anlattıkları, Cumhuriyet gazetesinin 7 Mayıs 1924 tarihli ilk sayısında yayımlandı:

“Türkiye’nin ve Türk milletinin ve Türk milleti yararına işlerin en sağlam savunmasının da ancak Ankara’dan olabileceği olaylarla da belirginleşmiştir. (…) Ankara’nın doğal konumu ve coğrafyasına değer katan bir yön daha vardır: En acı ve kötü günlerde millet her taraftan çeşitli araçlarla zehirlenirken Ankaralılar, ülke ve milletin gerçek kurtuluşuna yönelen girişim konusundaki inanç ve güvenlerini bir an olsun sarsmamışlardır.

Ankara’ya ilk kabul olunduğum gün, sadece bir vatandaş, milletin bir bireyiydim. Hiçbir sıfatım, yetkim ve unvanım yoktu. Böyle olmakla birlikte Ankara ve çevresi çocuklarıyla, kadınlarıyla, yaşlılarıyla birlikte Ankara şehrinden Dikmen tepesine kadar bütün ovayı doldurmuş ve beni karşılamıştır. İstasyondan hükümet dairesine kadar uzayan caddenin iki tarafı eski Türk giysileri giymiş, bıçakları ve tabancaları ellerinde Ankara gençleriyle dolmuştu. Bu gençler ve onlarla birlikte bütün halk, ‘Yurdu ve milleti düşmandan kurtarmak için hepimiz ölmeye hazırız, emrinizi bekliyoruz,’ diye bağırıyorlardı. (…)

Ben Ankara’yı coğrafya kitabından çok tarihten cumhuriyet merkezi olarak öğrendim. Gerçekten Selçuklu yönetiminin parçalanması üzerine Anadolu’da kurulan küçük hâkimiyetlerin adlarını okurken çeşitli beylikler arasında bir de Ankara Cumhuriyeti’ni görmüştüm. Tarih sayfalarının bana bir cumhuriyet merkezi olarak tanıttığı Ankara’ya ilk defa geldiğim o günde gördüm ki orada geçen yüzyıllara rağmen hâlâ o cumhuriyet yeteneği sürüyor.

Türkiye’nin hemen bütün bölgelerini gezdiğim ve gördüğüm için anladım ki o zaman adları cumhuriyet olmayan diğer yerlerin bugünkü halkı da aynı yetenekten kesinlikle uzak değildir.

Beni Türkiye’ye en uygun merkezin Ankara olabileceğini düşünmeye iten ilk neden çok eskidir ve ilmidir. Bu noktaya ait düşüncelerim her İstanbul’da bulunduğum dönemlerde -hayatımın çok az günleri İstanbul’da geçmiştiruyanmıştır. Özellikle genel savaştan sonra girdiğimiz ateşkes günlerinde İstanbul sokaklarını dolduran yabancı süngüleri, Boğaziçi’nin sularını karartan düşman zırhlıları bu düşüncelerimi sabit duruma getirdi ve artık hiçbir kişiye hiçbir fikre ve hiçbir programa en küçük biçimde ilgi göstermeksizin bu boğucu havadan çıkmak konusundaki dünyaca bilinen kararımı verdim.

Beni İstanbul’dan Samsun’a götüren vapur, Boğaziçi’ni arkada bırakıp Karadeniz’e girerken İstanbul ufuklarına baktım. Orada her çeşit savunma yasaklanmış, kalp ve vicdanları kan ağlayan, beyinleri yanan İstanbul halkı için ağladım, gözlerim yaşardı. Ancak bu sevgili kardeşlerin kesinlikle kurtulacağına o kadar emindim ki bu güven benim için avutucu oldu. Bundan sonraki girişimler ve olaylar hemen hemen hepinizce bilinmektedir. (…)”

Atatürk’ün bu açıklamalarından, onun, diğer nedenlerle birlikte, Ankara’daki “kurtuluş inancına” güvenerek Ankara’yı ulusal direnişin karargâhı yaptığı anlaşılıyor.

ÂLEMDE HAK VARDIR

Atatürk, Ankara’ya geldikten bir gün sonra, 28 Aralık 1919’da, Ankara’nın eşraf ve ileri gelenlerine bir konuşma yaptı. Atatürk konuşmasına, bir gün önce kendisini büyük bir coşkuyla karşılayan Ankaralılara teşekkür ederek başladı.

Atatürk, daha sonra I. Dünya Savaşı’nın sonundan o güne kadar yaşanan gelişmeleri özetledi. Önce ABD Başkanı Wilson’un yayınladığı “Wilson İlkeleri”nden söz etti. Wilson İlkeleri’nin 12. maddesinde Türkiye’deki azınlıkların “güvenliklerinin ve gelişme serbestliğinin sağlanması” ve “Boğazların açık bulundurulması” şartıyla Türkiye’de Türk milletinin “tam hâkimiyetine sahip olacağının” belirtildiğini anımsattı. Buradaki gerekçelerin yeni bir şey olmadığını, bunların zaten kabul edildiğini belirtti.

Atatürk, 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Antlaşması’nı hatırlatarak bu antlaşmanın 7. maddesi gibi çok ağır maddelerini tek tek sıraladı. Mondros’tan sonra İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan’ın Türkiye’deki işgallerini tek tek sıralayarak, “bu haksız muamelelere karşı İstanbul’daki merkezi hükümetler ne yazık ki aciz bir vaziyet aldı. Hatta yapılan haksızlıkları protesto bile etmemişlerdir,” dedi. Atatürk, İstanbul hükümetlerinin acizliği yüzünden henüz barış yapmadığımız bir milletin temsilcisini jandarmamıza kumdan tayin ettiklerini, İstanbul’un yönetimini henüz mütareke hainde olduğumuz İtilaf Devletlerine bıraktıklarını; hatta Ferit Paşa’nın “Babıali’nin korunmasını bile yabancılara terk ettiğini” söyledi. İtilaf Devletlerinin ordularımızı dağıtıp silahlarımıza el koyduklarını belirtti.

Atatürk, İtilaf Devletlerinin (Wilson İlkeleri’ne ve Mondros Mütarekesi’ne uymayarak) iki noktada yeminlerini bozduklarını söyledi. İtilaf Devletleri, milletimizin, gayrimüslimlere eşit ve adil davranmadığı ve milletimizin ilerleme yeteneğinden yoksun olduğu biçimindeki propagandasının ise gerçeği yansıtmadığını tarihten de örnekler vererek reddetti. İzmir, Antalya, Adana, Urfa ve Maraş’ı işgal eden, ettiren İtilaf Devletlerinin haktan, adaletten, medeniyetten, insaniyetten söz etmelerinin doğru olmadığını ifade ederek şöyle dedi: “Fakat efendiler!.. Her halde âlemde hak vardır ve hak kuvvetin üstündedir. Şu kadar ki, milletin haklarını idrak etmiş olup, bu hakların korunması için her türlü fedakârlığa hazır olduğu konusunda âleme bir kanaat vermek lazımdır…” Fakat İstanbul hükümetlerinin bu haksızlıklara karşı “kusurlu ve akılsızca hareketlerinin” aleyhimizdeki yanlış fikirlerinin yerleşmesine yardımcı olduğunu da ekledi. Örneğin, Tevfik Paşa’nın vatanımızın bir bölümünün Ermenistan’a bırakılmasında bir sakınca görmediğini, Ferit Paşa’nın da resmi bir beyanında Doğu Anadolu’da “Özerk Ermenistan” kurulmasından söz ettiğini hatırlattı.

Atatürk, işte bu noktada milletimizin “büyük bir kabahati olduğunu” belirterek, bu kabahati, “merkezi hükümetin icraatıyla Avrupa’nın namusuna aşırı güven duymuş olması” diye ifade etti.

Atatürk, milletimizin İzmir’in işgalinden sonra “hislenip uyandığını” ve “derin bir uçuruma sürüklendiğini anladığını” belirtti. Bu amaçla haklarını bizzat korumaya karar verdiğini ancak bunun için teşkilatlanmak gerektiğini söyledi. Bu kapsamda “Erzurum ve Sivas Kongrelerinde vatanın bölünmez bütünlüğünün, milletin bağımsızlığının dokunulmazlığını sağlamak için Kuvayı Milliye’yi hâkim kılmak gerektiğinin” bütün dünyaya duyurulduğunu ifade etti.

“Efendiler, bir millet, mevcudiyeti ve hakları için bütün kuvvetiyle, bütün fikri ve maddi kuvvetleriyle alakadar olmazsa, bir millet kendi kuvvetine dayanarak mevcudiyet ve bağımsızlığını sağlamazsa şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz. Milli hayatımız, tarihimiz ve son devirde idare tarzımız buna pek güzel delildir. (…) Bugün bütün cihanın milletleri tek bir hâkimiyet tanırlar: milli hâkimiyet… Örgütlenmenin diğer ayrıntısına bakacak olursak, işe köyden ve mahalleden, köy ve mahalle halkından yani fertten başlıyoruz… Kedini kurtarabilmek için her ferdin mukadderatıyla bizzat alakadar olması lazımdır. ”

Atatürk, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde belirlenen esaslarla “milletimizin birleştiğini” ancak bu süreçte Ferit Paşa’nın buna engel olmaya kalktığını anlattı. Ferit Paşa’nın milli hareketi, “İttihatçılık” ve “Bolşeviklik” olarak adlandırdığını; “Bazı yerlerle Müslümanları aldatarak üzerimize sevk etmek, millet için, vatan için çalışanları imha etmek kastında bulunduğunu” söyledi.

Atatürk daha sonra millet, “birlik” ve “azim” konusunda inatçı oldukça İtilaf Devletlerinin de çaresiz buna boyun eğeceklerini belirterek –zamana meydan okuyan- şu önemli değerlendirmeyi yaptı:

“Her halde millet (in) hükümetin bekçisi olmak (olması) lazım gelir. Çünkü hükümetlerin icraatı olumsuz olup da millet (buna) itiraz etmez ve (hükümeti) düşürmezse bütün kusur ve kabahatlara iştirak etmiş demektir. (…) Hakikaten şunun bunun oyuncağı olabilen milletler haklarını idrak etmemişler demektir. Ve böyle bir millet denetim altında bulundurulmaya müstahak olur.(…)” (ATABE, C. 6, s. 25-32)

***

Atatürk Ankara’ya gelirken ordu müfettişliği görevinden alınmış ve bunun üzerine istifa ederek sine-i millete dönmüştü. (8 Temmuz 1919). Ankara’ya geldiğinde, yaptığı konuşmada, işgalci İtilaf Devletlerini ve İngiliz işbirlikçisi Damat Ferit Paşa hükümetini eleştirdi. İtilaf Devletlerini eleştirirken, “Her halde âlemde hak vardır ve hak kuvvetin üstündedir” diyerek halkın hakkını koruması ve işbirlikçi İstanbul hükümetini eleştirirken de “Her halde millet (in), hükümetin bekçisi olmak (olması) lazım gelir” diyerek halkın, olumsuz icraatlar yapan hükümeti düşürmesi gerektiğini söylemesi, çok dikkat çekicidir.

2026 yılına girerken umudunu asla yitirme! 106 yıl önce, tam 28 Aralık 1919’da, Atatürk’ün Ankara’da söylediği o sözü hatırla: “Her halde âlemde hak vardır ve hak kuvvetin üstündedir...”

Mutlu yıllar…

Yazarın Son Yazıları

Atatürk Ankara’dan sesleniyor

“Her Halde Âlemde Hak Vardır ve Hak Kuvvetin Üstündedir”

Devamını Oku
31.12.2025
Menemen Olayı, İrtica ve Laiklik

“Bizi yanlış yol sevk eden habisler (kötülükler), bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep şeriat sözleriyle aldatagelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz, görürsünüz ki, milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar hep din kisvesi altındaki küfür ve melanetten gelmiştir ” (M. Kemal Atatürk, 16 Mart 1923)

Devamını Oku
24.12.2025
Lozan Antlaşması ve ABD

“Bugün Türk Delegasyonu ile imzaladığımız dostluk ve ticaret antlaşması, benim elde etmek istediğimden çok uzaktır. Bu anlaşma, Türklerden koparmak istediğimizden çok fazla imtiyazı (ayrıcalığı) bizim Türklere verdiğimizin belgesidir.”

Devamını Oku
17.12.2025
‘ABD’nin ‘Yeni Türkiye’ hayali’

Samuel Huntington, “Medeniyetler Çatışması” adlı kitabında Türkiye’nin yönünü Batı’dan Doğu’ya çevirerek İslam dünyasının lideri olmasını öneriyor, bunun için de “Atatürk’ün (laik Cumhuriyet) mirasının reddedilmesi” gerektiğini belirtiyordu.

Devamını Oku
10.12.2025
Atatürk’ün ders kitabında ‘Demokrasi ve Kadın Hakları’

“Özetle kadın, seçmek ve seçilmek hakkını elde etmelidir...

Devamını Oku
03.12.2025
Millet Mektepleri

“Türk harflerinin bütün vatandaşlara kapılarının önünde ve işlerinin başında öğretilebilmesi için daha bu sene içinde Millet Mektepleri teşkilatı yapacağız.

Devamını Oku
26.11.2025
Vahdettin nasıl kaçtı?

“17 Kasım 1922 günlü resmi bir telgrafın ilk cümlesi şu idi: ‘Vahdettin Efendi bu gece saraydan kaçmıştır.’

Devamını Oku
19.11.2025
Türkiye'de Opera ve Vals

“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” (M. Kemal Atatürk)

Devamını Oku
05.11.2025
Cumhuriyetimiz

Dile kolay, ilan edildiğinde bazı İngiliz yetkililerin sadece iki yıl ömür biçtikleri Türkiye Cumhuriyeti 102 yaşında...

Devamını Oku
29.10.2025
Cumhuriyet’in şeker fabrikaları

“Meclis kürsüsünde bir de ‘üç beyaz’ parolası revaçtaydı...

Devamını Oku
22.10.2025
Nutuk 98 Yaşında: ‘İşte Bu Ahval ve Şerait İçinde…’

Atatürk Nutuk’u bir açılış ve kapanış döngüsüyle yapılandırır.

Devamını Oku
15.10.2025
Atatürk'e saygı duymayan teğmen: ‘Din Dilinin Türkçeleştirilmesi’

Mustafa Kemal Atatürk’e saygısı olmayanın onun kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve Anayasasına da saygısı yoktur.

Devamını Oku
08.10.2025
Patrikhane ve Ruhban Okulu

Heybeliada Ruhban Okulu Fener Patrikhanesi’ne bağlıydı.

Devamını Oku
01.10.2025
Dil devrimini anlamak

“Gece meşguliyetimiz, bildiğin gibi dil dersleri… Gündüz de yalnız olarak aynı mesele üzerinde birkaç saat çalışıyorum.”

Devamını Oku
24.09.2025
Tek Partiden Çok Partiye: ‘Partili Cumhurbaşkanlığından Tarafsız Cumhurbaşkanlığına’

“Aramızdaki farkı bilelim. Biz, mutlakıyetten bugüne geldik. Siz ise bugünden mutlakiyete gidiyorsunuz.”

Devamını Oku
17.09.2025
Tarih Kürsüsü ve Suçluların Telaşı ‘CHP’nin Mallarına El Konulması’

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 102 yaşına girdi.

Devamını Oku
11.09.2025
ETHEM: “İsyan ve İhanet”

“Efendiler, askerî harekâtı çapulculuktan, devlet kurup yönetmeyi, şunun bunun mâsum çocuklarını fidye dilenmek için dağlara kaldırmak haydutluğundan ibaret zanneden, şarlatanlıklarıyla, yaygaralarıyla bütün bir Türk vatanını bezdiren...

Devamını Oku
03.09.2025
Büyük Zafer'in sırrı

Tam 103 yıl önce, 26 Ağustos 1922’de, Afyon Kocatepe’de, sabah saat 05.00’te, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın işaretiyle Türk tarihinin en önemli taarruzu Büyük Taarruz başladı.

Devamını Oku
27.08.2025
Aşiret-Tarikat Sorunu

Yeni açılım sürecinde etnik ayrılıkçı siyaset ve dinci, liberal ortakları, gerçeği çarpıtmaya devam ediyorlar.

Devamını Oku
20.08.2025
Saltanat Şurası’ndan Saray Komisyonu’na

1920 yılında Sevr Antlaşması’nı kabul etmek için kurulan “saltanat şurası”nın ve uygulamak için kurulan “barış komisyonu”nun amacı vatanı, milleti değil, sarayı, (sultanı) ve hükümeti kurtarmaktı.

Devamını Oku
13.08.2025
'Doğu Sorunu' devam ediyor! 'Kürt Sorunu mu Türk sorunu mu?'

İngiliz Müsteşarı Hohler, 27 Ağustos 1919’da Londra’ya gönderdiği bir yazıda şöyle diyordu...

Devamını Oku
06.08.2025
LOZAN: Onurlu Barış

Lozan Barış Antlaşması 102 yaşında…

Devamını Oku
23.07.2025
Hedefteki Cumhuriyet

Mustafa Kemal Atatürk’e göre “Türk milleti” kavramı, sadece bir ırkın, bir etnik kimliğin, bir dinin veya mezhebin değil, Türkiye Cumhuriyeti’ne “vatandaşlık bağı ile bağlı” eşit hukuka sahip tüm yurttaşların ortak-üst-ulusal kimliğinin adıdır.

Devamını Oku
16.07.2025
Atatürk’ün aşama stratejisi ve Türk Devrimi

Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta, 21 Nisan 1920 tarihinde yayınladığı, TBMM’nin 23 Nisan 1920 Cuma günü dinsel bir törenle açılacağını duyuran bildirinin, “O günün duygu ve anlayışına uyma zorunluluğundan kaynaklandığını” belirtmişti.

Devamını Oku
09.07.2025
Yaşasın laiklik

“Laiklik ilkesini savunmak için Atatürk gibi yürekli, Atatürk gibi inançlı olmak gerekir. İzinden gittiklerini söyleyenler gibi ürkek, kararsız ve inançsız değil” (Uğur Mumcu- Cumhuriyet 1 Mart 1987)

Devamını Oku
02.07.2025
Atatürk’ün dünya barışını koruma formülü

Kuzeyimizde Rusya-Ukrayna Savaşı devam ederken, güneyimizde İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları devam ediyordu ki, birden bire İsrail-İran Savaşı başladı.

Devamını Oku
25.06.2025
Sykes-Picot, Sevr, BOP ve Lozan

Şu gerçeği iyi görmek gerekir ki Sykes-Picot’tan Sevr’e, Sevr’den BOP’a, Türkiye’yi bölüp parçalamaya yönelik planların önündeki en güçlü kalkan Lozan Antlaşması’dır.

Devamını Oku
18.06.2025
Tek parti döneminde hac yasak mıydı?

1 Haziran 1927 tarihli ve Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal (Atatürk) imzalı bir Bakanlar Kurulu Kararnamesine göre “Hac mevsiminde Hicaz’a gönderilecek Hıfzıssıhha uzmanlarından Dr. Şerafeddin Bey’e siyasi pasaport verilmesi” kararlaştırılmıştı.

Devamını Oku
11.06.2025
Atatürk'ün Mirası Büyükdere Fidanlığı

Mustafa Kemal Atatürk’ün isteğiyle 1928 yılında İstanbul’da “Büyükdere Meyve Islah Enstitüsü” kuruldu...

Devamını Oku
04.06.2025
Lozan ve Kürtler

“Kürtler küçük lokmanın pek kolay yutulacağını vaktinden çok evvel anlamışlardır. Türk birliğinden ayrılmak zihniyetinde bulunanları Kürtler kendi milletlerinden addetmezler. Kürtlerin mukadderatı Türk’ün mukadderatıyla eştir. (…) TBMM Hükümeti dâhilinde Kürtlüğün ayrı bir unsur olarak telakkisini hiçbir zaman işitmek istemediğimizi arz ederiz.”

Devamını Oku
28.05.2025
1921 Anayasası ve Muhtariyet

“Vilayetler kendi başına bir devlet değildir. Amerika hükümeti müttehidesi gibi değildir. Her vilayetin haiz olduğu muhtariyet, mahalli işlere münhasırdır. O işler ki yalnız vilayeti alakadar eder. O işler o vilayetin işleridir.”

Devamını Oku
21.05.2025
Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerine saldırmak

Lozan Antlaşması’nın ve 1924 Anayasası’nın hedef alınması; tam bağımsız, üniter, laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin hedef alınması demektir.

Devamını Oku
14.05.2025
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yönelik saldırılar

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yönelik saldırılar

Devamını Oku
07.05.2025
Cumhuriyetin İlköğretim Devrimi

Cumhuriyetin İlköğretim Devrimi

Devamını Oku
30.04.2025
‘Ulusal egemenliğe dayanan yeni Türk devletinin kurulması’: TBMM’nin açılması

‘Ulusal egemenliğe dayanan yeni Türk devletinin kurulması’: TBMM’NİN AÇILMASI

Devamını Oku
23.04.2025
Atatürk yol göstermeye devam ediyor: ‘Hükümet, özgürlük ve demokrasi’

Atatürk yol göstermeye devam ediyor: ‘Hükümet, özgürlük ve demokrasi’

Devamını Oku
16.04.2025
Atatürkçü gençliğin yükselişi

Atatürkçü gençliğin yükselişi

Devamını Oku
02.04.2025
Atatürk’ün önderliğinde cumhuriyetçi direniş

ATATÜRK'ÜN ÖNDERLİĞİNDE CUMHURİYETÇİ DİRENİŞ

Devamını Oku
26.03.2025
Çanak Krizi ve ikinci Çanakkale Zaferi

Çanak Krizi ve ikinci Çanakkale Zaferi

Devamını Oku
19.03.2025
Laiklik neden gereklidir?

Laiklik neden gereklidir?

Devamını Oku
12.03.2025