Halk, siyaset ve sosyal demokrasi - Prof. Dr. Gazi Zorer
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Halk, siyaset ve sosyal demokrasi - Prof. Dr. Gazi Zorer

01.01.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

“Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” Cumhuriyetin bu özlü ifadesi tüm anayasalarımızın ilk maddelerinde yer alan çok önemli bir tanımlamadır. Padişahın hâkimiyetine son verilmesini halkın gerçek anlamda hâkimiyeti kullanmasını tanımlar. Henüz daha iyisini gerçekleştiremediğimiz temsili demokraside, çok partili sistemde serbest seçimlerle ortaya çıkan parlamentonun yasama faaliyeti, buradan vücut bulan hükümetin yürütmesi ile sistemi kontrol ve denetim fonksiyonunu gerçekleştiren bağımsız yargı sistemi, hep birlikte demokrasinin şekli şartlarını yerine getirmiş oluyor. Buna paralel olarak il, ilçe, mahalleler ve köyler bazında seçilecek yerel yönetimler de demokrasiyi toplumda yaygınlaştıran, daha somut hale getiren önemli bir rol oynuyor. 

Demokrasinin bu biçimsel halinde, temel belirleyici olan seçimler beş yılda bir gerçekleştirilen, halkın katılım göstererek karar verici olduğu, çok önemli bir eylem. Fakat seçimler, demokrasinin olmazsa olmaz gerek şartı olmakla birlikte, yeter şartı değil. 

GERÇEK DEMOKRASİ 

Beş yılda bir yapılan genel ve yerel seçimler arasında halkın yönetime demokratik katılım süreci yoksa gerçek bir demokrasiden bahsedilemez. Anayasa ve yasalar bu demokratik katılım süreçlerini tanımlamıyorsa demokrasi olmaz. Bu genel siyaset için bir demokrasi tespiti. Gelelim siyasi partilerde demokrasiye. Aynı prensipler burada da geçerli. Bir siyasi partinin programı ve tüzüğü demokratik katılımcı bir süreci güvence altına almamışsa o partide demokrasiden söz edilemez. İki yılda bir yapılan seçimler parti içi demokrasi olduğunu göstermez. Bu tür yapılar ancak oligarşik yönetimler üretebilir. 

‘ÖĞRENİLMİŞ DEMOKRASİSİZLİK’ 

Ülkemizde geçerli olan sistem, halkın tribünde oturup seyretmesi, sınırlı sayıda siyasetçinin de siyaset aktörleri olarak sahnede yer alması şeklinde on yıllardır hüküm sürüyor. Bir tür “öğrenilmiş demokrasisizlik” diyebileceğimiz bu durum artık kuşaklar boyu devam ettiğinden, halkın bu durumu “demokrasi” zannettiği bir hale dönüşmüş durumda. Kendileri için tanımlanan rol beş yıl boyunca kendilerine sunulduğu kadar, gösterildiği kadar seyretmeleri, sonra bir oy kullanıp tekrar oturmak üzere yerlerine geçmeleri şeklindedir. Asla değişmeyen ve değiştirilmesi gündeme getirilemeyen liderlerle, gündeme getirilse de bunun için “deveye hendek atlatma” prosedürlerinin gerçekleştirilmesi istenen yasa, yönetmelik, tüzük ve her çeşit araç kullanılarak engellenen bir işleyiş geçerlidir. Sağdan sola tüm partilerde geçerli bu durum, farklı bir şekilde ve istisnai olarak 50 yıl arayla iki kez CHP de gerçekleşti. Ancak partinin tabanına doğru indiğinizde ilçe düzeyinde de benzer durumlarla sıklıkla karşılaşırsınız. Kendisini sosyal demokrat olarak tanımlayan CHP’de durum tam da budur. 

‘SİYASETİ BİZ YAPARIZ’

İlçe yönetimine seçilen ekip, daha doğrusu başkan, iki yıl boyunca istediğini yapar, istemediğini yapmaz. Örneğin; işlevsel, üretken olabilecek komisyonlar kurmaz. Üyelerin bu komisyonlarda bir araya gelip üretimler yapmasını sağlamaz. Ayda bir, tüm üyelerin çağrılı olduğu genel üye toplantıları yaparak son bir ayda yaptığı çalışmaları anlatmaz, üyelerin eleştiri ve katkılarını almaz. Eğitim çalışmaları yapmaz, yaptırmaz. Sosyal Demokrat dünya görüşünün benimsenmesi ve toplumda yaygınlaştırılması için üyelerini motive etmez. En azından nitelikli üyelerin görüş ve önerilerini almak, onların maddi ve manevi desteklerini partiye kazandırmak için hiçbir şey yapmaz. Kaç tane üyemiz var, bu üyelerimizin nitelikleri nedir, partimize nasıl katkı verebilirler gibi araştırmalar da yapmaz. İlçe yöneticileri “siyaset”i yaparlar, üyeler karışmasınlar, rahat olsunlar. Hatta uzak dursunlar. Sonuçta, üyeler evlerinde oturur, onlar ilçeyi yönetiyor gibi yaparlar. Partiyi yönetenler de onlara “ne yapıyorsunuz? Ne yapmıyorsunuz” diye bir şey sormaz. Sonra bir gün üyelerin katılımına gerek olur. Örneğin, ülkenin en büyük şehri İstanbul’da, İstanbul’un en büyük ilçesi Esenyurt’ta partinin seçilmiş belediye başkanı antidemokratik bir şekilde görevden alınır, yerine kayyum atanır. Bütün örgüt, çağrı yapılarak, tepkilerini göstermek üzere Esenyurt’ta toplanmaya çağırılır. 300 bin üyenin olduğu koca şehirde birkaç bin kişi toplanır. Önceki il başkanı için verilen haksız, hukuksuz yargı kararlarını protesto etmek için de tüm örgüt çağırıldığında birkaç bin kişi toplanabiliyordu. Kâğıt üzerindeki üyelerle, sonuç bu. İl yönetimi bu durumu sorgulamadığı gibi, merkez yönetimi de sorgulamaz, ilçede sembolik nöbet tutmaya başlanır. Gerçek bir tepki gösteremeyince “mış gibi” yapılır. Değişen bir şey yok. Sebepleri düzeltmeden sonuçlar da değişmiyor tabii ki. Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar alınamayacağını aslında herkesin biliyor olması lazım. 

ÜYELERİN KATILIMI

Halkın, daha altı ay önce yüzde 49 oyla seçtiği seçtiği belediye başkanının hukuk dışı, düzmece gerekçelerle görevden alınmasına karşı doğal bir tepkisi olmalı, ancak bu tepkinin kendiliğinden harekete geçmesi çoğu zaman olanaklı olmaz. Bu tepkiyi demokratik haklar ve sınırlar çerçevesinde harekete geçirmesi gereken, ancak bu yeteneği olmayan bir “sosyal demokrat” parti, halkın altı ay önce verdiği desteği ve yetkiyi kullanmadan sistemi değiştirmeyi, reforme etmeyi nasıl başaracak? Siyasi iktidardan hoşnut olmayan geniş halk kesimlerinin güvenini nasıl kazanacak? İktidara nasıl gelecek? Herhalde bunu başarmak için önce kendi üyelerini parti içi demokratik süreçlere, yönetime katmayı başarması, siyasete katması lazım. Buna uygun bir tüzüğe, buna uygun bir işleyişe gereksinim var. 

Halkı siyasete katmak günümüz Türkiye’sinde mevcut, otoriter, antidemokratik baskıcı sistemi değiştirebilecek tek aktör halkın örgütlü gücüdür. Kitle desteği olmayan siyasetçilerin esip gürlemesiyle, bağırıp çağırmasıyla iktidarın belirlediği sınırlar içerisinde ona tabi yürüttükleri siyaset ile halkın taleplerine cevap vermesi zor görünüyor. Stratejik bir planlaması olmayan, gündem belirleyemeyen muhalefet partileri halka önderlik yapamıyor. Oysa vekillerin, asillerin yani halkın siyasete katılabilmeleri için, onların önünü açması lazım. Farklı bir sonuç almak için, yeni bir siyaset biçimi, gerçek bir değişim gerekli.

Yazarın Son Yazıları

Hayvancılıktaki yol ayrımı - Gülay Ertürk

Türkiye bugün hayvancılıkta çok kritik bir eşiğe geldi.

Devamını Oku
19.12.2025
Devlet ve kalkınma Okan Toygar’ın - Bilin Neyaptı

Bir ülkede ekonomi yönetiminin temel hedefleri verimlilik ve adil bölüşümdür.

Devamını Oku
18.12.2025
Programda işçinin adı yok - Engin Ünsal

CHP 39. Olağan Kurultayı’nda tüzük değişikliği yaptı ve iktidar programını kabul etti.

Devamını Oku
17.12.2025
Yargı öyküleri - Ziya Yergök

Yıllar önce, 5 Ocak 1982’de Çetin Altan’ın Milliyet gazetesindeki “Şeytanın gör dediği” adlı köşesinde “Eski (Mahkeme Koridorları) sütununa özlem” başlıklı yazısında yer alan, bir ceza avukatının “Oturum” adlı anı kitabından alıntılanmış ilginç bir yargı öyküsüne değinmek istiyorum.

Devamını Oku
17.12.2025
Devletçiliğe dönebilmek... - Kemal Onur

Demokratik ve laik sosyal hukuk devletimizin kurucu lideri Atatürk’ün yönetimi döneminde; ülkemizin ulusal çıkarı açısından bilimsel anlayış ve duyarlı bir bilinçle, iç ve dış sermaye şirketlerinin çıkarları için vahşi madenciliğe kesinlikle fırsat verilmemiştir!

Devamını Oku
17.12.2025
Bu çığlığı duyun! - Mustafa Gazalcı

MESEM, Milli Eğitim Bakanlığı’nın sözde mesleki teknik eğitim merkezleri uygulaması.

Devamını Oku
16.12.2025
ABD’nin esnek realist stratejisi - Nejat Eslen

11 Eylül’ün hemen sonrasında ABD, tek kutuplu dünya düzeninin verdiği cesaretle küresel egemen güç olmanın hayallerini kuruyordu.

Devamını Oku
16.12.2025
Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025