Doğan Satmış

‘Tehcir’in ‘diyeti’ 3 milyon Suriyeli

16 Nisan 2016 Cumartesi

Suriye’de iç savaşın başladığı 2011 yılı Mart ayından bu yana 5 yıldan uzun bir zaman geçti, artık 6’ncı yıldayız.
Suriye’den kaçıp Türkiye’ye sığınanların sayısı 3 milyona dayandı.
AB ile yapılan anlaşmalar gereği Avrupa’ya Suriyeli göndermek de eskisi gibi mümkün değil.
En azından bugünlerde, Ege sahillerinden Yunan adalarına akan tekneler durmuş halde.
Can derdine düşen insanlara kapı açmak ülkelerin vicdani borcu. Ayrıca Suriye’den Türkiye’ye gelen yüz binlerce insanın en azından kısa vadede geri dönüşü pek mümkün değil. Uzun vadede de büyük bölümü kalıcı olacak.
Gelenlerin kalış süresi uzadıkça, Türkçe öğrenmeleri, topluma entegrasyon, aile kurma, iş kurma, okul kurma faaliyetleri de artıyor.
Pek farkında değiliz ama İstanbul’un pek çok yerinde, Suriyeli öğretmenlerin eğitim verdiği, Suriyeli çocukların devam ettiği okullar açılmış durumda.
Olması gereken de bu zaten. Gelen insanların eğitiminin sağlanması ve sürdürülmesi lazım.
Ancak okul çağında 800-900 bin Suriyelinin Türkiye’de bulunduğu düşünülürse, açılan okul sayısının da binleri bulması gerekiyor. Görünürde bu kadar okul henüz yok.
Türkiye’deki Suriyelileri, Almanya’ya giden Türkler gibi değerlendirmek gerekiyor.
60 yıl önce giden ilk öncülerden bu yana Almanya’daki Türkler, nasıl Alman toplumunun bir parçası haline geldiyse, Suriyelilerin de uzun vadede Türkiye’nin bir parçası olacağını düşünmeliyiz.
Nasıl ki şu anda Alman hükümetinde bir Türk bakan var, bizde de uzun vadede böyle olabilmeli.
Osmanlı geleneğinden ve farklı kültürler mozaiğinden gelen Türkiye’nin 3 milyon Suriyeliyi içinde barındırıp, onları bir kazanç olarak görmeye alışması gerekiyor.
Böyle bir kültür oluşturmalıyız.
Ne tesadüftür ki 1915 yılında Türkiye’nin değişik yörelerinden 1.5 milyon insan Suriye’nin Der Zor kasabasına zorla gönderildikten, yani “tehcir”den aşağı yukarı 100 yıl sonra bu kez oradan 3 milyona yakın insan Türkiye’ye geri geldi.
Ulusların tarihinde böyle ilginç tesadüfler yaşanabiliyor.
Kim bilir belki de bugün yaşananlar o zamanki kararın bir “diyeti”dir.
Karşılığı 100 yıl sonra ödenen bir “diyet”.

Teröre prim
Havaların artık iyice düzeldiği bu dönemlerde, normalde adım atılacak yer bulunamayan Beyoğlu bugünlerde bir hayli tenha.
İstanbul’da Beyoğlu ve Sultanahmet kalabalığını önemli oranda kaybetmiş durumda.
Otelcilerin anlattığına bakılırsa, Sultanahmet ise bomboş. Otelciler, işletmeciler durmadan çalışan çıkarmak zorunda kalıyor.
Peşpeşe bombalarda masum insanların kanını akıtan “kör terör”, istediğini elde etmiş gözüküyor.
Ama teröre prim vermemek de İstanbulluların elinde.
Beyoğlu’na çıkın, yollarda dolaşın, Sultanahmet’te bugünlerde en görkemli günlerini yaşayan “Lale Halısı”nı görün.
Önceki yıllarda önlerinde uzun turist kuyrukları olan Topkapı Müzesi’ni, Ayasofya’yı gezin, rahat rahat gezin.
Beyoğlu’nda, Sultanahmet’te her bütçeye uygun eğlence var.
“Teröre” prim vermeyin.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Volkan nasıl patladı? 21 Haziran 2016

Günün Köşe Yazıları