Bundan yirmi beş yıl kadar önce bir aile dostumuz şöyle demişti: “Ne yapalım bizim yazlığımız yok. Onun yerine haziran-temmuz aylarında İstanbul Festivalimiz var!” Açıkçası bu sohbeti pek saçma bulmuştum o zamanlar. Elmayla armudu karıştırıyor demiştim. Oysa şimdi, yıllar geçtikçe onu anlıyorum. İnsanlar haziran geldi mi, halılarını naftalinleyip, koltuklarına örtü serip, yazlığa giderlerdi. Yaz geldi demek taze bir duyguydu. Kıştan sonra uyanan doğa gibi, İstanbul’un ilkyazında tatlı bir heyecan yaşanıyordu. İstanbul Festivali de böylesine bir ilkyaz müjdecisi olmuştu. Yazlığa gidenler kaçırıyordu, oysa İstanbul’da kalanlar ne yapıp ne edip bütçelerinden bilet parası ayırarak, özenle giyinip festival programlarını izliyorlardı.
1971’den beri dünyanın en büyük şef, solist ve orkestraları ilk kez İstanbul’a geldiler, Aya İrini’de konser vermenin keyfini sürdüler. Aya İrini, ancak turistlere veya okullara gezi için açılırdı. Onun sahnesinde çalmak bir yana, içine girip konser dinlemek bile son derece gizemli bir maceraydı. Şakir Eczacıbaşı’nın dediği gibi Aya İrini yıllarca festivalin en önemli sponsoru oldu. Sonra İstanbul’un yeni konser mekânları keşfedildi, şimdi de sokakları, bahçeleri, kiliseleri, eski yapılarıyla, Galata Kulesi meydanından Kapalıçarşı’ya kadar bütün kent festivali yaşıyor.
Bu akşam 47. festivalin ikinci konseri var: Aya İrini, J.S.Bach, Vivaldi ve Handel gibi 18. yüzyıldan, Olgun barok dönemin üç büyük bestecisini konuk edecek. Koro müziği, insan sesi Aya İrini’de çok güzel tınlar. Zamana bağlı yorumlarıyla ünlü Berlin Erken Dönem Müzik Akademisi ve Rias Oda Korosu bizi Aydınlanma döneminin eşiğine taşıyacak.
Önümüzdeki bir hafta içinde her gece merakla beklediğim etkinlikler var: Yarın akşam Süreyya’da dört piyanoya uyarlanmış bir program küçük bir orkestra gibi tınlayacak. Bu çok özel dinletide Lazaradis, Vakarelis ve Katseris gibi ünlü Yunan piyanistleriyle, bizim Amerika’da yaşayan değerli piyanistimiz Zeynep Üçbaşaran da yer alıyor. Wagner’den Vivaldi’ye kimi bestecinin 4-piyano uyarlamalarını çalacaklar.
Berlin Rias Oda Korosu Süreyya Operası’nın sahnesinde ikinci bir konsere katılıyor ve Brahms’ın çok nadir çalınan güzelim Aşk Şarkılarını Ufuk-Bahar Dördüncü piyano ikilisiyle seslendiriyor. Bu konserin bir başka sürprizi ise Avrupa’da nice ödüller alan ünlü bestecimiz Zeynep Gedizlioğlu’nun bu festival için yazdığı 2-piyano yapıtı. Festivalin dünyaca ünlü iki ismi de gelecek haftanın konukları: Piyanist Yuja Wang ve çellist Daniel Müller Schott. Yuja, Lüksemburg Filarmoni, Daniel ise Tekfen Filarmoni eşliğinde Şostakoviç konçertoları çalacaklar. Galiba bu yılki festivalin en itibarlı bestecisi Şostakoviç!
Festival ilkyaz müjdecisi
Yazarın Son Yazıları
İDSO’nun her yıl Erdal İnönü’nün anısına bir konser adaması ne kadar anlamlıdır.
Soprano ve şef Barbara Hannigan’ı 2023’te İstanbul Müzik Festivali çerçevesinde ve BİFO eşliğinde dinlemiştik.
Bir zamanlar Boğaziçi Üniversitesi’ndeki akademisyenlerin ürettikleri çalışmaları kamusal alana taşımak ve üniversitenin entelektüel canlılığını toplumla buluşturmak amacıyla rektörlüğün üst katındaki kütüphanede “Kitaplar Arasında Buluşmalar” düzenlenirdi.
Aya İrini: İKSV Festivali’nin tanığı
Geçen haftaki İDSO/DenizBank konserleri çerçevesindeki konseri değerli şefimiz Gürer Aykal yönetti.
Uzun yıllar önce maestro Gürer Aykal ile yaptığım bir söyleşide şöyle anlatıyordu...
Geçen hafta Aziz Shokhakimov yönetimindeki Tekfen Filarmoni Orkestrası’nın İşSanat’taki açılış konserini dinledik.
Erdal İnönü geçen hafta ölümünün 18. yıldönümünde mezarı başında anıldı.
Bizim çocukluğumuzda Cumhuriyet Bayramı kutlamaları ilkokulda, ortaokulda yapılan törenlerle, marşlarla, okunan şiirlerle dolu dolu geçerdi.
İngiliz orkestra şefi ve viyolacı Howard Griffiths ile dostluğumuz yıllar öncesine dayanır.
Eskiden orkestraların mevsime başlarken ilk konserleri için “Daha üyeler yaz mahmurluğunu üstlerinden atamamış” diye eleştiriler çıkardı.
Yaz yavaş yavaş bitiyor.
Türk Dil Kurumu ödülüm
Leylâ Pamir (1930-2023) çok değerli bir müzik insanıydı.
Geçen hafta Atatürk Kültür Merkezi’nde 6-12 Eylül tarihlerinde yapılan “Pekinel Uluslararası Masterclass”ın AKM Tiyatro Salonu’ndaki kapanışını izledim.
Geçen hafta dört günlük bir Polonya turundaydım.
Cem Mansur’u uzun yıllardır tanırım. Özellikle gençlerin elinden tutması, onlara güvenmesi; orkesta programı hazırlarken bildik yapıtların yanı sıra çağdaş ya da az bilinen tarihi yapıtları izleyiciye ve orkestra üyelerine tanıtması onun en önemli başarılarındandır.
Bilmem dikkat ediyor musunuz son yıllarda ortaya çıkan “nehir söyleşisi” alt başlığı ile bir edebiyat türü var.
Kimi isimler, tarihe bir değil, iki imza atmıştır. Örneğin Bülent Tarcan!
İnsan ne zaman mutlu uyanır?
Osmanlılar 14. yüzyılda Balkanlar’a girmiş, 15. yüzyılda Konstantinopolis’i fethetmiş ve 16. yüzyılda Viyana kapılarına dayanmış, uzun süre Avrupa’nın korkulu rüyası olmuşlar.
Son zamanda yayımlanan üç kitaba değinmek istiyorum...
Bizim kuşak çok genç yaşlarındaydı İstanbul Müzik Festivali ile tanıştığında. Festivalin başlaması ilkbaharın gelmesiydi.
Çağımızın efsane piyanisti Alfred Brendel, ne harika bir çocukmuş ne de ailesinde bir başka müzisyen varmış.
Önceki hafta 53. İstanbul Müzik Festivali güzel bir coşkuyla başladı: Yöneticiler, çalanlar, dinleyiciler hepsi yıllar içinde artık kocaman bir aile olmuş.
Geçen hafta Kurban Bayramı’ydı. Dört buçuk gün kadar sürdü.
19. yüzyılın sonundaki post romantik besteci Richard Strauss (1864-1949) art arda iki opera birden besteler.
Sevgili Oya’cığım, biliyorum, birazdan arayıp: “Bu hafta beni hangi konserlere götürüyorsun” diye soracaksın.
Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası Carlo Tenan’ın yönettiği seçkin bir programla mevsimi kapattı.
ENKA/Can Kiracı/ Opera Bale Festivali
Muhittin ve Gülseren Sadak
Aykal, Naz İrem ve Levendoğlu
Avrupa orkestralarında iki viyolacımız
Dört dörtlük bir dinleti
Suna Korat’ı hiç dinlediniz mi?
Aya İrini: Festivalin efsane tanığı
BİFO’dan unutulmayacak bir dinleti
Maria Callas ve Leyla Gencer
Zehra Yıldız Vakfı’nın yeni atılımları
İstanbul Festivali sınırların ötesinde