Bu satırları yazarken İstanbul göğünün altında özgürce kanatlanmış uçan bir kuş gibiyim. Sokakta herkes birbirine günaydın yerine “her şey güzel olacak” diyor. Nicedir unuttuğumuz bir gülümseme yüzlerimizdeki endişenin yerini almış. Yalnız İstanbul değil, bütün Türkiye’yi etkileyen bir demokrasi bayramı yaşanıyor.
İstanbul Festivali’nin tadına şimdi bir kez daha varacağız. Onca yabancı sanatçı da mutlaka biz dinleyicilerdeki bu kanatlanıp uçmayı duyumsuyordur. Müzik, ne de olsa bestecinin, icracının olduğu kadar dinleyicinin de ruh halini içeren bir yumaktır.
Festivalin sürprizi: Alexander Kniazev.
Piyanist Boris Berezovsky’yi tanıyorduk, ama onunla çalacak çellist Alexander Kniazev’i daha önce hiç dinlememiştik. Program ise post-romantizmin karmaşık dilini kullanan oldukça girift yapıtlardan seçilmişti: R.Strauss, Şostakoviç ve Rachmaninov sonatları. Müthiş çellist Kniazev’i büyük bir zevkle, hatta eski tabirle, “huşu içinde” dinledik. Olağanüstü tekniği ve derin duygularıyla, çalmaya başladığı anda başka bir âleme transfer olmuştu. Piyanistle uyumlarının da altını çizmek gerek. Daha bir gece önce çellist Daniel Müller-Schott’un, Şostakoviç konçertosuna hayranlığımızı atamadan Kniazev’in çalışını dinlemek, çello gibi şiirsel anlatımı olan bir çalgının yörüngesine süreklilik getirdi.
Önceki hafta, Zeynep Gedizlioğlu’nun “Şimdi” adlı yapıtından sonra bu hafta da festivalde yeni bir yapıtın ilk seslendirisine tanık olduk. İstanbul ve Sochi festivallerinin ortak siparişi olan Alexander Tchaikovsky’nin (1946)-3/7/12 başlıklı çalışmasının ilk kez gün yüzüne çıkışını dinlemek heyecan vericiydi. Viyola ve oda orkestrası için yazılan bu süitin birinci bölümü 3 ses üstüne, ikinci bölümü 7 ses, son bölüm de 12 ses üstüne kurulmuş. Bu başlık da onu yansıtıyor. Son derece cana yakın, keyifle dinlenen, 21. yüzyıl müziğinin de özelliklerini taşıyan bir çalışmaydı. Çağ başından Arnold Schönberg’in Aydınlanan Gece adlı eserinin ardından çalınması ise günümüze doğru bir çizgiyi temsil ediyordu.
Piyanist Piotr Anderszewski’nin “Diabelli Çeşitlemeleri” yorumunu heyecanla bekliyordum. Gerçekten beklediğim kadar varmış. Beethoven’in bu eserinde, daha önce birkaç kez dinlediğim bu piyanistin ne kadar rafine bir kimlik kazandığını fark ettim. Teknik ayrıntıların üstesinden gelmiş, bestecinin dünyası ile kendi dünyasını başarıyla birleştirmiş üstün bir müzikçiydi. “Beethoven yılına merhaba” derken, bestecinin bu çok nadir çalınan eserinin programa alınması da ayrıca önemliydi.
Geçen hafta dinlediğim son programda heyecanla beklediğim bir Beethoven eseri daha vardı: Bestecinin “Üçlü Konçerto”su. Üç çalgı bu eserde yer yer orkestrayla iç içedir, yer yer üçü kendi arasında birleşip alır başını gider. İstanbul’un ev sahibi orkestrası BİFO’yu Sascha Goetzel yönetti. Üçlüye lokomotiflik yapması gereken kemancı Valeriy Sokolov’un sesi çok düşük kaldı. Trio orkestranın orta yerinde kendine has bir oda müziği ortamı yaratmalıydı. Ne solistlerin bu konudaki özenini duyabildik, ne de eserdeki bu ayrıcalık ortaya çıktı. BİFO ise R.Strauss’ın Don Kişot’unda solistleri Çağ Erçağ ve Efdal Altun ile kendi gücünü ve eserin inceliklerini sergiledi.
İstanbul göğünün altında olmak
Yazarın Son Yazıları
İDSO’nun her yıl Erdal İnönü’nün anısına bir konser adaması ne kadar anlamlıdır.
Soprano ve şef Barbara Hannigan’ı 2023’te İstanbul Müzik Festivali çerçevesinde ve BİFO eşliğinde dinlemiştik.
Bir zamanlar Boğaziçi Üniversitesi’ndeki akademisyenlerin ürettikleri çalışmaları kamusal alana taşımak ve üniversitenin entelektüel canlılığını toplumla buluşturmak amacıyla rektörlüğün üst katındaki kütüphanede “Kitaplar Arasında Buluşmalar” düzenlenirdi.
Aya İrini: İKSV Festivali’nin tanığı
Geçen haftaki İDSO/DenizBank konserleri çerçevesindeki konseri değerli şefimiz Gürer Aykal yönetti.
Uzun yıllar önce maestro Gürer Aykal ile yaptığım bir söyleşide şöyle anlatıyordu...
Geçen hafta Aziz Shokhakimov yönetimindeki Tekfen Filarmoni Orkestrası’nın İşSanat’taki açılış konserini dinledik.
Erdal İnönü geçen hafta ölümünün 18. yıldönümünde mezarı başında anıldı.
Bizim çocukluğumuzda Cumhuriyet Bayramı kutlamaları ilkokulda, ortaokulda yapılan törenlerle, marşlarla, okunan şiirlerle dolu dolu geçerdi.
İngiliz orkestra şefi ve viyolacı Howard Griffiths ile dostluğumuz yıllar öncesine dayanır.
Eskiden orkestraların mevsime başlarken ilk konserleri için “Daha üyeler yaz mahmurluğunu üstlerinden atamamış” diye eleştiriler çıkardı.
Yaz yavaş yavaş bitiyor.
Türk Dil Kurumu ödülüm
Leylâ Pamir (1930-2023) çok değerli bir müzik insanıydı.
Geçen hafta Atatürk Kültür Merkezi’nde 6-12 Eylül tarihlerinde yapılan “Pekinel Uluslararası Masterclass”ın AKM Tiyatro Salonu’ndaki kapanışını izledim.
Geçen hafta dört günlük bir Polonya turundaydım.
Cem Mansur’u uzun yıllardır tanırım. Özellikle gençlerin elinden tutması, onlara güvenmesi; orkesta programı hazırlarken bildik yapıtların yanı sıra çağdaş ya da az bilinen tarihi yapıtları izleyiciye ve orkestra üyelerine tanıtması onun en önemli başarılarındandır.
Bilmem dikkat ediyor musunuz son yıllarda ortaya çıkan “nehir söyleşisi” alt başlığı ile bir edebiyat türü var.
Kimi isimler, tarihe bir değil, iki imza atmıştır. Örneğin Bülent Tarcan!
İnsan ne zaman mutlu uyanır?
Osmanlılar 14. yüzyılda Balkanlar’a girmiş, 15. yüzyılda Konstantinopolis’i fethetmiş ve 16. yüzyılda Viyana kapılarına dayanmış, uzun süre Avrupa’nın korkulu rüyası olmuşlar.
Son zamanda yayımlanan üç kitaba değinmek istiyorum...
Bizim kuşak çok genç yaşlarındaydı İstanbul Müzik Festivali ile tanıştığında. Festivalin başlaması ilkbaharın gelmesiydi.
Çağımızın efsane piyanisti Alfred Brendel, ne harika bir çocukmuş ne de ailesinde bir başka müzisyen varmış.
Önceki hafta 53. İstanbul Müzik Festivali güzel bir coşkuyla başladı: Yöneticiler, çalanlar, dinleyiciler hepsi yıllar içinde artık kocaman bir aile olmuş.
Geçen hafta Kurban Bayramı’ydı. Dört buçuk gün kadar sürdü.
19. yüzyılın sonundaki post romantik besteci Richard Strauss (1864-1949) art arda iki opera birden besteler.
Sevgili Oya’cığım, biliyorum, birazdan arayıp: “Bu hafta beni hangi konserlere götürüyorsun” diye soracaksın.
Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası Carlo Tenan’ın yönettiği seçkin bir programla mevsimi kapattı.
ENKA/Can Kiracı/ Opera Bale Festivali
Muhittin ve Gülseren Sadak
Aykal, Naz İrem ve Levendoğlu
Avrupa orkestralarında iki viyolacımız
Dört dörtlük bir dinleti
Suna Korat’ı hiç dinlediniz mi?
Aya İrini: Festivalin efsane tanığı
BİFO’dan unutulmayacak bir dinleti
Maria Callas ve Leyla Gencer
Zehra Yıldız Vakfı’nın yeni atılımları
İstanbul Festivali sınırların ötesinde