Bir haftadır Aile Hekimleri eylemde. Özlük sorunlarının çözülmesini, saldırıların sona ermesini istiyorlar.
Sağlık ordusu: doktoru, hemşiresi, hastabakıcısıyla ve eczacısıyla sağlıklı yaşam hakkına kavuşamazsa nasıl çalışır, ne yapar? Salgınla, ölümüne savaşan, önce onlar…
Öte yandan ülkemizin düşmandan kurtuluşunda doktorların da büyük payı var. Kim unutabilir Dr. Refik Saydam’ı… Milli Mücadele’ye katkısını, ülkemize kazandırdığı Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü…
Ne yazık ki kapatılır. Enstitünün kapatılması ülkemizi aşısız bırakır. Belki de bu aşısızlık birçok kişinin yaşamını yitirme nedenidir!
Kamuda çalışan doktorlara, sağlık çalışanlarına hak ettikleri ücreti ödemeyen iktidar, onların özel hastanelere, başka ülkelere ya da başka işlere geçmesinin de yolunu kendi açmış bulunuyor.
Tüm bu yaşananlar sanat ve edebiyata da yansıyor.
REFİK SAYDAM’DAN TIBBİYELİ HİKMET’E…
Her gün onlarca deneyim yaşayan doktorlar, bu deneyimlerden yola çıkarak yazdıklarıyla edebiyat tarihinde izler bırakıyorlar.
Örneğin Tıbbiyeli Hikmet de tıpkı Dr. Refik Saydam gibi Milli Mücadele’ye katılanlardan. 16 Mart’ta İstanbul işgaline ilk karşı koyanlardan.
Tıbbiyeli Hikmet, henüz üçüncü sınıfta okurken, 19 yaşında İstanbul’dan “Askeri Tıbbiyeliler”in seçtiği temsilci delege olarak Sivas Kongresi’ne katıldı. Orada coşkulu, herkesi etkileyen bir konuşma yaptı. Tıpkı Mustafa Kemal gibi, “manda ve himaye -asla- kabul edilemez”, “özgürlük ve bağımsızlıktan vazgeçilemez”, “ya istiklal ya ölüm” dedi.
Kendi de doktor olan önceki kültür bakanlarımızdan Prof. Dr. B. Suat Çağlayan, Tıbbiyeli Hikmet (Bilgi Yayınevi, 2019) adlı romanında, Kurtuluş Savaşımızın yurtseverlikte simgesi haline gelen işte bu kahraman doktoru anlatıyor.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nce sanatçı Pınar Doğan’a yaptırılan Tıbbiyeli Hikmet Anıtı geçen yıl Sivas Kongresi’nin 102. yıldönümünde İzmir’de Ticaret Odası binası önünde Belediye Başkanı Tunç Soyer tarafından açıldı. Ünlü sunucu Orhan Boran’ın babası olan Tıbbiyeli Hikmet Boran, tıbbiyeyi bitirdikten sonra yarbay hekim olarak, uzun yıllar görev yaptı.
DOKTOR ERKAN
Prof. Dr. Çağatay Güler de sözlük çalışmasından, inceleme araştırmaya, deneme ve öyküye, birçok dalda pek çok yapıtı olan bir yazar. Yeni çıkan 18. öykü kitabı “Kitapm’aldın?” (Yazıt Yayınevi, 2022) adını taşıyor. İçindeki öykülerden kimileri yaşadığımız salgının izlerini yansıtıyor. Bunlardan biri var ki Doktor Erkan’ın mesleği bırakma nedenini ortaya koyuyor.
Salgında çok yorulan, Covid de geçiren öykünün yazarı doktor, iyileşince, arkadaşlarının iznini alarak bir sahil kasabasına dinlenmeye gidiyor. İlk akşam, temizliği, yemeğiyle ünlü, deniz manzaralı güzel bir balık lokantası buluyor. Tam yemek siparişi vermek için garson beklerken, arkasından gelen “ağabey” sesini duyunca, sesin sahibini tanıyor. O, günlerdir, telefonla ulaşamadığı, birlikte çalıştıkları, geceler boyu nöbet tuttukları, sohbet ettikleri arkadaşı Doktor Erkan…
Yazar ansızın ortalıktan kaybolan, bu fakülte arkadaşını, meslektaşı Erkan’ı bulduğuna çok sevinir. Mesleğini çok seven, Acil Çağrı Merkezi’nde görevli Doktor Erkan, görevi neden bıraktığını anlatır.
Ambulans nöbeti olduğu bir gün, gelen çağrı üzerine yola çıkıyorlar. Verilen adrese giderken merkezden gelen yeni bir talimatla yeni bir hastaya yönlendiriliyorlar. Gerekçe olarak da bu hastanın daha zor durumda olduğu söyleniyor. Ama gidince durumun acil olmadığı, ileri gelenlerden birinin yakını olduğu ortaya çıkıyor. Bu yetmiyor, merkezin talimatıyla da hastayı -kuraldışı olarak- bir özel hastanenin aciline bırakıyorlar.
Akşam eve gittiğinde ise asıl büyük acıyı o zaman yaşıyor Doktor Erkan. Meğer ilk çağrıda gidilecek ev, baba eviymiş ve hasta da babası…
TIP ŞEHİDİ
Eski milletvekili, THY’nin eski genel müdürü Cem Kozlu da Cumhuriyet’in ilk röntgen profesörü olan dedesinin öyküsünü Bir Tıp Şehidi Salâhattin Mehmet Erk (Remzi Kitabevi, 2022) adıyla yayımladı. Bu öyküyü de okuduğunuzda doktorların yurt sevgisi, özverisi gerçeğini görüyorsunuz.
Hele de Türkân Saylan ve başka doktorları düşündüğünüzde...
İyi ki doktorlar var, diyorsunuz!
Yaşadığımız salgın dönemi bunu bize daha iyi anlattı. Ama iktidar bir türlü anlamadı!
