At izi, it izi, bunu yapan iki kişi

09 Eylül 2016 Cuma

Ben çocukken;Bu ülkenin Sanskritçe bilen ve duygusal şiirler yazan ve halkçı diye anılan kültürlü bir başbakanı vardı.
Şimdiyse;
Devletin derinlerine sızmış ve rejimi değiştirmeyi amaçlamış dini ve siyasi bir yapıyla birbirinden ayrılması çok zor bir şekilde iç içe geçen devlet ilişkilerini “bacılık” diye tanımlayabilecek kadar aklı olan bir başbakanı var.
Ülke, ayılıp bayılarak ve de ağlayarak etrafındakileri efsunlayan bir din madrabazının elinde oyuncak olmuş durumda.
Halk, en cahilinden en bilmişine kadar, o madrabazın yıllar önce yelpazesini yelleyen bir çocuğun bugün nerede olduğunun peşine düşecek kadar sakil bir iktidarı oy vere vere palazlandırabilecek denli şuursuz.
40 yılda geldiğimiz nokta bu denli korkunç.
Bu noktanın tek korkunçluğu ülkenin üzerine bir cehalet devesinin çökmüş olması değil.
Bu cehaletin çoğunluğa erdem diye belletilmesi.
Buna karşılık aydınların ve laiklerin elit sıfatıyla küçümsenerek yuhalanması.
Her şey kız öğrencilerin üniversitelere başörtülü gidebilmesi talebiyle başladı.
Ve nihayet üniversitelerin bilim değil din yuvası olması emeline vardı.
İktidarın yuvasını köşkten saraya taşıması, sonra o saraya da külliye diye ad takması boşuna değil.
Aydın, solcu, muhalif öğretim görevlileri yıllarca dişlerini tırnaklarına takarak gıdım gıdım ulaştıkları kürsülerinden hoyrat bir iktidar darbesiyle küstahça alaşağı ediliyorlar.
Açılan kadrolara girecek olan yeniler...
Geldikleri yerde bundan sonra nasıl davranıp, nasıl düşüneceklerini gayet net biliyorlar.
Aynı şey öğretmenler için de geçerli.
Devlet memurları ve askerler ve gazeteciler ve hatta sanatçılar için de.
İktidar at izini it izine tadını çıkara çıkara karıştırıyor.
Yediden yetmişe herkesi kendine itaate eğitiyor.
Cemaatçileri temizleme bahanesiyle bu ülkenin beynini yıkıyor;
Aklını yeniden programlıyor.
Valilere, “Uygulamada, şekil hatası yapabilirsiniz, hiç çekinmeyin, ama menfaate yönelik iş yaparken sonuna kadar korkun. İş mi yapacağız, mevzuatı mı kollayacağız? Mesele milletin menfaati ise hata yapın! Ama hainlik yapmayın” diyerek;
Devlet sistemini, hukuk anlayışını, kamu düzenini, kurumsal işleyişi bir anda hiçe çıkaran bir başbakanı kendine kukla yapan bir cumhurbaşkanıyla doludizgin gidilen bu yolda nereye varılacağı belli.
Belki de düşmanını kendi yaratan ve yarattığı o düşman bahanesiyle ortalığı kasıp kavuran kurnaz bir iktidarın avucunun içindeyiz.
Birbirine ters düşmüş gibi görünen ama hâlâ aynı niyetten beslenen iki dinamiğin kapışma tiyatrosunda yerimiz izleyici koltukları.
O koltuklara tek bir işaretle sahneye çağrılabilecek seyirci gerginliğiyle sinmişiz.
Parmaklarını uzatıp “Sen de suçlusun” deseler kendimizden şüphe edecek kadar tedirgin edilmekteyiz.
Yani at izini it izine karıştıran sadece onlar değil; biz de iktidarın izlerini tam olarak ayırt edemiyor olabiliriz.
Tayyip Erdoğan ya da Fethullah Gülen...
Olan bitene bakılırsa hangi iz hangisinin içinden çıkmak kolay değil.
Kime niyet kime kısmet, o da belirsiz.
Biz ülkedeki düzeni kimin yıkmaya uğraştığını, kimin rejime düşman olduğunu çözmeye çalışaduralım...
Bu hengâmede atı alan Üsküdar’ı geçiyor.
Ve muhtemelen bu atı iki süvari birlikte sürüyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları