Savcı Kiraz sır kalmasın (31.03.2016)
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Savcı Kiraz sır kalmasın (31.03.2016)

31.03.2016 08:58
Güncellenme:
Takip Et:

İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ın katlinden bu yana tam bir yıl geçti. Soruşturmayı bir Cumhuriyet Başsavcı Vekili seyrediyor, soruşturmayı yürüten başka savcı var mı o bile bilinmiyor...

 

Aslında her şey daha önceden planlanıp çalışılmaya başlanmıştı ama İdare Mahkemesi ve Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararlarına karşın 27 Mayıs 2013 tarihinde gece vakti, yerine Topçu Kışlası yapılması için Taksim Gezi Parkı’nın yıkımına başlandı. Hakkını teslim etmek gerekir; başta Taksim Dayanışması üyeleri olmak üzere birçok duyarlı insanın tepki vermesi ve bu tepkiyi çoğaltması sonucunda yıkım (mecburen) durduruldu ama, protestolar Ahmet İnsel’in deyimiyle çoktan “Haysiyet Mücadelesi”ne dönüşmüştü.

Gezi Direnişi ve Berkin
Protestoların sebebi elbette sadece ağaçların sökülmesi, parkın yerine başka bir şeyin yapılması değil, siyasi iktidarın halkın yaşam tarzına yönelen şiddetini artırmasıydı, tek tipleştirmeye, siyasi iktidarın belli bir yaşam biçimini dayatmasına karşı koymaktı. Bu nedenledir ki eylemler tüm Türkiye’ye yayıldı.
Ülkenin her yerinde polis protesto eylemlerine çok sert şekilde müdahale etti. İnsanlar yerlerde sürüklendiler, gaza boğuldular, yaralandılar, uzuvlarını kaybettiler, hatta öldürüldüler. Bu ölümlerin en acısı da ekmek almak için sokağa çıkan 15 yaşındaki Berkin Elvan’ın ölümüydü.
Protestoculara “çapulcu”lar denildi, çapulculara reva görülen muamele avukatlarına da aynen uygulandı ve Gezi’de uygulanan şiddete Çağlayan Adliyesi’nde tepki veren avukatlar da sürüklenerek gözaltına alındılar. Avukatlara destek veren yargıca da “Çapulcu Hâkim” adını verdiler.
Tüm ülkede meydana gelen ölüm olaylarının failleri belirlendi, yeteri kadar tatmin edici olmasa da soruşturmalar açılıp yargılamalar yapıldı. En azından failler belirlenmişti. Sadece Berkin Elvan’ı öldüren gaz fişeğinin çıktığı silahı kullanan tespit edilemedi. Emniyet Müdürlüğü yetkilileri soruşturmaya ciddi defans uyguladı. Soruşturma savcıları değiştirildi. En son Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz görevlendirildi. Savcının fail olabilecek kişileri üçe kadar indirdiği ve Emniyet’ten bu üç kişinin isimlerini istediği ama, Emniyet’in polis isimlerini göndermediği söylenmeye başladı.

Paradokslu terör eylemi
Bu söylentilerin çoğaldığı bir gün 31 Mart 2015 günü iki DHKP-C militanı savcı Mehmet Selim Kiraz’ı üçe kadar indirdiği ve adlarını öğrenmek istediği polislerin isimlerinin açıklanması için rehin aldı. Kuşkusuz bu eylem, akıl ile izah edilebilir olmayan ve içinde paradoksları barındıran bir terör eylemiydi.
Polisin müdahalesi sonucunda iki terörist ölü ele geçirildi, Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz ise şehit olmuştu. Aynı zamanda faili meçhul olmayan, failleri devlet tarafından daha cinayet anında ölü yakalanan bir soruşturma sonlandırıldı. Sonlandırıldı diyoruz çünkü, aksi halde bugüne kadar, yedisinde, kırkında, elliikisinde mevlit okutup kompozisyon yarışması açmaktan daha anlamlı bir şey yapılabilirdi. Bizi böyle böyle ölüme alıştırıyorlar. Tıpkı, 38 yıl önce öldürülüp bizzatihi yargı eliyle faili meçhul hale getirilen Ankara Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz, faili hakkında hiçbir bilgimiz olmayan Ovacık Cumhuriyet Savcısı Murat Uzun ve çözüm süreci denilen zamanda failinin yakalanmasına tevessül dahi edilmeyen Cumhuriyet Savcısı Hakan Kılıç’ta olduğu gibi. Kulp ve Solhan’da şehit edilen meslektaşlarımız, tıpkı Ali Günday, Tahir Elçi ve daha nice avukat meslektaşlarımızda olduğu gibi.

Bugün 31 Mart 2016
Meslektaşımız, İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ın katlinden bu yana tam bir yıl geçti. Soruşturmayı bir Cumhuriyet Başsavcı vekili seyrediyor, soruşturmayı yürüten başka savcı var mı bilinmiyor. Şimdiye dek İstanbul Başsavcılığı’nı defalarca açıklama yapmaya davet ettiğimiz halde hâlâ, otopsi raporu, balistik incelemesi sonuçları, olay yeri tespit tutanağı açıklanmadı.
Failler öldü ama soruşturmada bir arpa boyu yol alınamadı. Failler öldü daha ne olacak diyemezsiniz. Yedisini, kırkını, elli ikisini yaptık daha ne yapacağız diyemezsiniz. Yeteri kadar mevlit okuttuk, dua ettirdik, tören düzenledik, kompozisyon yarışması yaptık, Çağlayan Adliyesi’ne adını dahi verdik, daha ne yapalım diyemezsiniz. Sorumluluktan kurtulamazsınız. Bu hain ve erken ölüm, devletin sırrı olarak kalmasın.
Bizler de ülkenin saygın ve onurlu yurttaşları olmayı hak ediyoruz. Bu ülkede neler olup bittiğini bilmek istiyoruz. En az, bu soruşturmayla ilgili iddianame düzenlendiğini dilekçelerinde yazabilen Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun avukatı kadar bilgi sahibi olma hakkımızın olduğunu düşünüyoruz. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nı, ilgili başsavcı vekilini ve soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısını bir kez daha göreve çağırıyoruz. Bizim acımız gerçekler ortaya çıkarılıncaya kadar dinmeyecek. Bizler, ölümlere ve öldürülmeye alışmayacağız.

MUSTAFA KARADAĞ
Yargıçlar Sendikası Başkanı

 

-

 

Türkiye’nin demokrasiyle sınavı

 

İlk Türk Anayasası Kanuni Esasi, 1876 yılında kabul edildiğine göre 140 yıllık bir demokrasi geçmişimizin ve kültürümüzün olması gerekir; ama yok. Çünkü demokrasinin önü sürekli kesiliyor.

Demokrasi konusundaki talepler hep başka bahara erteleniyor. Ülkenin her zaman demokrasiden daha büyük ve önemli sorunları var.
“O anda hep bir çözemediğimiz sorun vardır, komünizmden ötürü bir sorunumuz vardır, demokrasi ertelenir. Kürtlerle mesele olur, demokrasi ertelenir. İslamcılık, şeriat mesele olur, demokrasi ertelenir. Bizim kafamızda demokrasi adeta bütün sorunları çözdükten sonra varılacak Nirvana gibi bir yerdedir. Herhalde demokrasi kavramına çok saygı duyduğumuz için! Halbuki demokrasi sorunlar çözülünce varılacak bir yer değil, sorun çözmek için uygulanabilecek bir yöntem.”(*)

Demokrasisiz çözümler
Siyasal, ekonomik, toplumsal sorunları olmayan bir ülke düşünülebilir mi? Böyle bir şeyi düşünmek, dikensiz gül istemekten farksızdır. Türkiye, sorunlarını demokrasiyle çözmeyi hiçbir zaman düşünmedi. Her bunalımda akla gelen ilk iş, anayasayı rafa kaldırmaktır. Sultan II. Abdülhamit, henüz bir yılını yeni doldurmuş Kanuni Esasi’yi 1878 yılında Osmanlı-Rus Harbi’ni bahane ederek askıya almıştı. İşte o gelenek hiç değişmedi. Son günlerde MHP tarafından sıklıkla dillendirilen sıkıyönetim isteği anayasayı rafa kaldıracak bir girişimdir. Zaten fiilen askıya alınmış olan anayasa, sıkıyönetim ilanıyla tümden iptal olacaktır. MHP’nin bu girişimini kimlerin ellerini ovuşturarak beklediğini bilmek için kâhin olmaya gerek yok.

Sıkıyönetim isteyenler
Sıkıyönetim sosyal medyadaki destekçileri çoğunlukla gençlerden oluşuyor. Ülkenin geleceği için gerçekten vahim bir tablo... Böyle düşünen gençlere bir tavsiyemiz var. Önce 12 Eylül 1980 öncesini ve sonrasını çok iyi öğrensinler. Sonra geriye doğru araştırmalarını derinleştirsinler, 12 Mart 1971’i öğrenip anlasınlar. Şayet sıkıyönetim çare olsaydı, anayasayı rafa kaldırmak, anayasadaki hak ve özgürlükleri daraltmak kurtuluş olsaydı, 12 Mart’tan sonra, 12 Eylül’ü yaşamazdık. 12 Eylül sorunları çözseydi doksanlı yılların karanlığını ve bugünlerdeki endişe veren tabloyu görmezdik.
Sıkıyönetim isteyen genç kardeşim! 1961 Anayasası’nı 12 Mart 1971’de budayan askeri vesayet, 12 Eylül’de bu budanmış anayasayı dahi ülkeye fazla gördü ve sil baştan anayasa yaptı. Ülkeyi, anayasasız iki yıl yöneten darbeciler, öyle kanunlar çıkardılar ki herkesin kaderi bir anda tersyüz oldu. Sen bilmezsin, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Yasası’nı. Bu yasayla, sıkıyönetim komutanları istedikleri devlet memurunu görevden alıyor, işsiz bırakıyordu. Bu yüzden üniversiteler hocasız, okullar öğretmensiz kalıyordu. Bak, bugünlerde yine aynısını yapmaya çalışıyorlar. Bu konuda bir kanun çıkarma hazırlığındalar. Bütün bunları adı parlamenter sistem olan, yasama yetkisinin Meclis’te olduğu bir düzen içinde yapıyorlar. Olası bir sıkıyönetimde neler yapılır, kimlerin yaşantısını bir anda tersyüz olur? İyi düşün! Sen bilmezsin, evlerinden sorgusuz sualsiz götürülüp bir daha geri dönmeyenleri. Dönenlerin ise ne halde döndüğünü...
Sıkıyönetim, olağanüstü hal sorunlara çözüm olmadı; bunca yaşanan olay bundan sonra da bu yöntemlerin sorunları çözemeyeceğini yeterince anlatıyor.

Uzlaşı yöntemi
Demokrasi, toplumsal ve siyasal sorunlara feda edilecek bir kurban değil, devasa sorunları aşmamızı sağlayan toplumsal bir uzlaşı yöntemidir. 140 yıllık demokrasi tarihimiz, demokrasiden gönüllü vazgeçişlerimizi yazmaktadır. Sıkıyönetimlerle demokrasiyi kesintiye uğratmak barışçı bir yol değil, kamusal düzeni sağlayan bir araç hiç değil.
Artık sorunlarımızı demokrasiyle çözmek zorundayız. Bu, bizim son şansımız.
(*) Murat Belge, Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik, 2006:99  

GALİP UYAR
Sosyolog

Yazarın Son Yazıları

Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025
Kemalizm karşıtlığının maskesi - Tunay Şendal

Türkiye, 10 Kasım’ın manevi ağırlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına yönelik tartışmaların bir kez daha alevlendiği bir kırılma anına tanık olmuştur.

Devamını Oku
19.11.2025
Gözden gönüle akan bir aydın - Mücteba Binici

Veteriner hekim Nihat Köse ile ilk karşılaşmamız, 1988 yılının ağustos ayında Samsun Sahra Sıhhıye Askeri Okulu’nda başladı.

Devamını Oku
19.11.2025
İhanet ve gerçekler - Doğu Silahçıoğlu

1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı’nda İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline uğrayan Anadolu; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı döneminde, ardında yayılmacı sömürgecilerin ve Saray’ın durduğu ihanet dolu bir sürece sahne oldu.

Devamını Oku
18.11.2025
Kavramların sosyal yaşamdaki etkisi - İsmail Doğan

İnsanlık bir arada yaşamaya başladığı andan itibaren sosyalleşme doğal bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.

Devamını Oku
18.11.2025
Masumiyet karinesi - Suna Türkoğlu

Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer almaktadır.

Devamını Oku
17.11.2025
Çalışma yasalarında değişim gerekli mi? - Dr. Engin Ünsal

Yasalar da canlılar gibi zamanla yaşlanır ve işlevini yapamaz duruma gelir.

Devamını Oku
17.11.2025
KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025
Erken yaşta okur yetiştirmek - Prof. Dr. Sedat Sever

Edebiyat yapıtları, Montaigne’in belirlemesiyle, “Bizim kendimizin dışına, ötemize gitmemize” kılavuz olan estetik birer uyarandır.

Devamını Oku
13.11.2025
Sosyalizm ve cumhuriyet - Kaan Eroğuz

Neoliberal küreselleşmenin 40 yılı aşkın sürede yarattığı tahribat...

Devamını Oku
13.11.2025
Hukuk devleti mi, yargı devleti mi? - Av. Erol Türk

Hukuk devleti herkesin, devleti yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan devlettir.

Devamını Oku
12.11.2025
Ankara Hukuk Fakültesi 100 yaşında - Av. Ahmet AKGÜL

5 Kasım 1925 tarihinde, ilk TBMM binasının toplantı salonunda yapılan törende Ankara’da leyli (yatılı) – nehari (gündüzlü) bir hukuk mektebi açılmıştı.

Devamını Oku
12.11.2025