İsrail devletinin onlarca yıldır Filistin’i işgal altında tutması; Batı Şeria ve Doğu Kudüs bölgelerinin işgalinden sonra, Gazze’yi yeniden işgal etmesi ve bu bölgede 60 bini aşkın insanı katletmiş olması, yüz binlerce insanı da göçe zorlaması, ABD’nin desteğinde gerçekleşmiştir.
AKP Genel Başkanı ve “Cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan’ın sadece İsrail’i hedef almasının ve eleştirmesinin hiçbir anlamı yoktur. Çünkü İsrail bu konuda hiçbir zaman tek başına hareket etmemiştir, kararlarını her zaman ABD’nin desteğiyle almıştır.
Nitekim, İsrail’in kendisine yönelik bir tehdit olarak gördüğü Irak, Suriye ve Libya’nın din, mezhep ve etnik kimlik üzerinden parçalanması ve bölünmesi sürecini de, ABD ve İsrail, birlikte yürütmüşlerdir. İsrail, Arap ülkelerinin tepkisini almamak ve daha fazla hedef olmamak amacıyla bu operasyonlarda göz önünde olmamış olsa da ve bu operasyonu perde arkasından gizlice ABD ile birlikte yürütmüş olsa da, İsrail bu sürecin parçası olan ülkelerden birisiydi.
Türkiye’deki AKP iktidarı ve Erdoğan da bu konuda ABD’ye ve İsrail’e en büyük stratejik, lojistik ve askeri desteği veren unsurların başında gelmiştir.
ABD’nin İsrail’deki büyükelçiliğini işgal altındaki Doğu Kudüs’e taşıyarak İsrail’in Filistin’i işgal etmesini resmen onaylamış olan ABD Devlet Başkanı Donald Trump’ın, Erdoğan’ı yakın dostu olarak ilan etmesi ve Erdoğan’ın da buna aynı biçimde karşılık vermesi de bu bağlamda değerlendirilmelidir.
Irak’ın, Suriye’nin ve Libya’nın parçalanması ise İsrail’in lehine bir sonuç doğururken, milyonlarca insanın kitlesel bir biçimde Türkiye’ye göç etmesi nedeniyle, Türkiye’nin aleyhinde bir sonuç doğurmuştur.
AKP iktidarı ve Erdoğan söz konusu göçmenlerin Avrupa Birliği ülkelerine, Britanya’ya ve ABD’ye göç etmelerini de engelleyerek ve Türkiye’yi dünyanın en büyük göçmen deposuna çevirerek, ABD’ye, AB’ye ve Britanya’ya bir büyük hizmet daha vermiştir ve bu açıdan da Türkiye’nin ulusal çıkarlarına aykırı hareket etmiştir.
AKP iktidarının ve Erdoğan’ın ABD’ye, AB’ye ve Britanya’ya hizmetleri bununla da sınırlı kalmamıştır. AKP hükümeti ve Erdoğan, İsveç’in ve Finlandiya’nın NATO’ya üye olmasına yönelik veto hakkını da kaldırarak, Rusya’ya karşı NATO’nun genişlemesi operasyonuna da destek vermiştir.
***
Erdoğan’ın, AKP döneminde Türkiye’nin “Büyük Ortadoğu Projesi”nin eş başkanı olduğunu açıklaması boşuna değildi. Aslında Erdoğan gerçekleri uzun yıllar önce tüm çıplaklığıyla açıklamıştı, ancak dinle, imanla uyuşturulan ve uyutulan halk gerçekleri bir türlü görmemişti. Halkın çok büyük bir kesiminin de hâlâ uyandığı ve olup bitenlerin farkında olduğu söylenemez. Bunun temel nedeni de eğitimsizlik ve cehalettir.
Emperyalizm aynı zamanda cehaletten beslenir. Eğitim seviyesi yüksek bir toplum başka ülkelerin sömürgesi ve yörüngesinde olmayı kabul etmez; bağımsızlık ve her alanda, siyasette, ekonomide, bilimde, teknolojide, felsefede, sanatta, kültürde, eğitimde, sağlıkta gelişmek ve ilerlemek için mücadele verir.
AKP iktidarı bu nedenle ve iktidarını sürdürmek için de, eğitim sistemini yerle bir etmektedir. İmam hatip okulları, ilahiyat ve İslami ilimler fakülteleri, Kuran kursları enflasyonu üzerinden “eğitimin” dinselleştirilmesi ve dogmatikleştirilmesi; “eğitimin” tarikatlara ve cemaatlere teslim edilmesi; devlet okullarında ve devlet üniversitelerinde “eğitimin” niteliksizleştirilmesi; nitelikli eğitime, özel okullar ve özel üniversiteler yoluyla, sadece parası olan bir azınlığın ulaşabilmesi; emperyalizmin, AKP ve MHP gibi Türkiye’deki işbirlikçileri ile birlikte yürüttüğü bir projedir!
Laiklik bu nedenle emperyalizme karşı mücadelenin önkoşullarından birisidir!
Halk bu konuda uyanmadığı sürece, başkaları tarafından yönetilmeye mahkûmdur!