Buğday ve döviz kuru
Veysel Ulusoy
Son Köşe Yazıları

Buğday ve döviz kuru

04.05.2025 04:00
Güncellenme: 04.05.2025 04:00
Takip Et:

Ekonomik güven endeksi piyasalar ve gelecek hakkında sağlıklı bir eğilim fikri ortaya koyar. Bu fikir doğal olarak verinin de sağlıklı olmasına, doğru ölçülmesine bağlıdır. Bu güven endeksi kapsamındaki bileşenlerin marttan nisana yüzde 4.2 düşmesi, zaten 7-8 yıldan beri kriz içinde boğuşan ekonomimize daha da derin bir durgunluk getireceğinin işaretini vermektedir.

İçinde tüketici güven endeksi dahil diğer sektör bileşenlerinin de olduğu bu genel eğilim tek başına bazen çok şey ifade etmeyebilir. Bunları diğer verilerle birlikte incelemek gerekir.

Diğer veri kapsamında önem verdiğim istatistiklerin başında dış ticaret hacmi ve onun alt kırılımları vardır.

Dış ticaret hacmimizin artması harcama kaynaklı bir süreci ifade eder. Artan nüfus ve göç hareketleri yanında ekonominin sağlığı ile de yakından ilgilidir. Son yıllardaki göçmen ve sığınmacıların da etkilediği toplam talep ithalat ve iç tüketimle ekonomide yeniden bir yapılanma oluşturmuştur.

Bu yapılanma esasında bir yönüyle ekonomide değişik riskler yaratmaktadır. Sabit ya da yönetilen döviz kuru yaklaşımı ile en azından dışsal enflasyonu frenlemeyi amaç edinen karar vericilerin bu olumsuz yapılanmaya körükle gittikleri görülmektedir.

İşte tam da bu yönetilen döviz kuru son birkaç yılda dış ticaret kompozisyonunda bozulmalar yaratmış, bununla birleşen ekonomik üretim gücündeki zayıflama ortaya kısa dönemde tamir edilemeyecek sorunlar yaratmış, bu ise kalıcı hasarları olan ve sürekli hale gelen bir yapısal bozukluğa zemin hazırlamıştır.

Yıllardan beri sermaye (yatırım) malı, ara malları ve tüketim malları olarak üç gruba ayrılan ve oranları sırayla yüzde 10, 80 ve 10 olan payların son dönemde değişiklikle yüzde 15, 68 ve 17 olmuş ve yapışkan bir hale gelmiştir.

Ne var bunda diyebilirsiniz...

Özünde haklı da bir soru.

Ülkeler bazı durumlarda sermaye ve ara malı ithalatını artırıp tüketim malını kısabilir veya tersine bazı zamanlarda tüketim malları ithalatı artırabilir.

Çıkarım da aynı derecede rasyonel gözükebilir…

Gözükebilir ama bunu başka veriler ile aynı yere koyup değerlendirdiğimizde ortaya başka bir resim çıkmaktadır.

Örneğin tüketim ve üretim gücünün bir yönüyle eğilimini veren yukarıda bahsettiğimiz ekonomik güven endeksinin aşağı yönlü hareketi ile ithalattaki ara malı oranındaki azalış ve tüketim malları oranındaki inanılmaz artışın büyüme ve işsizlikte nasıl sorunlar ortaya çıkaracağını oynanmış verilere rağmen söylemek zor olmaz.

Siz bakmayın büyüme verilerinin pozitif, işsizlik verilerinin negatif yönlü olduğuna.

Onların hepsi yanlı ve yanlış veriler.

Bir ülkede sıkı para ve yönetilen kur politikası uygulanırken büyümenin pozitife geçmesi ve işsizliğin azalması çok ama çok zordur.

Büyüme ve işsizliği sadece imalat sanayi bünyesinde ele alan, tarım ve hayvancılığı bir kenara bırakan ekonomi yönetiminin fazla da umursamadığı diğer bir tehlikeye değinmek gerekiyor.

Enflasyonun dışsal etkisini azaltacağım diye tahıl fiyatlarını (uyguladıkları sabit döviz kuru kapsamında) sözde global fiyatlara göre belirliyoruz diyerek geçen yıl yüzde 11 artıran, bu yıl da buna benzer fiyat oluşumunu tasarlayan karar vericilerin içeride enflasyonu nasıl körüklediklerini açıkça gözlemlemekteyiz.

Bu tehlike veriyle ilgili bir tehlike değil, ortalama yaşın 59 olduğu tarımsal faalliyetlerde, ithalata bağımlılığın daha da çekilmez bir durum almasıdır.

Köylünün emeğinden çalıp bir avuç siyasetçi/ithalatçıya transfer edenlerin uzun süreden beri nasıl bir oyun içinde olduğunu biliyor herkes.

Umarım bu yıl aynısı tekrarlanmaz.