Bir ülkede orta gelir seviyesine ulaştıktan sonra, teknolojik gelişme için yapılan harcamaların birim maliyetleri düşürmemesi ve diğer girdi maliyetlerdeki artışın getirdiği ekonomik yavaşlamaya paralel olarak büyüme modellerinin uygulanmasında aksaklıklar ortaya çıkar.
Maliyet baskısı, insan sermayesindeki yetersizlik, kurumsal kalitenin sürekli bozulma sürecine girmesi, teknolojik ilerlemede yaşanan aksaklıklar ve siyasi-ekonomik dengenin bozulması gibi etkenlerin birikimi ülkeyi, o herkesin bildiği yaklaşımla orta gelir tuzağına çeker.
Latin Amerika ülkelerinin büyük çoğunluğu, özellikle 2008’den sonra Türkiye, Malezya ve Tayland bu tuzağa düşmüş ülkelerden bazılarıdır.
Öte yandan Güney Kore, Tayvan, Singapur ve İrlanda başta kurumsal kalite olmak üzere, teknolojik gelişmenin üretimdeki birim maliyetleri düşürmesi ve doğrudan üretimi artırması yanında beşeri sermaye artışı ile bu tuzağın kabuklarını kıran ülkeler grubundadır.
Uzun zamandan beri ekonomi literatüründe tartışılan ve aynı zamanda nedensellik modelllerine konu olan orta gelir tuzağı, yanına son zamanlarda vasat siyaset tuzağını aldı.
Bu tuzağı kabaca şöyle tanımlamak mümkündür: Ekonomik, sosyal ve kurumsal olarak dönüşmeye ihtiyacı olan bir ülkenin, bu dönüşüm için gerekli potansiyele sahip olmasına rağmen, siyasal yapıdaki vasatlık, vizyonsuzluk, liyakat erozyonu, yolsuzluk ve kutuplaşma nedeniyle sürekli düşük performansta sıkışmasıdır.
Bu vasatlık basın, yargı, akademi, düzenleyici kurumlar, istatistik kurumları ve kamu yönetiminde kendine yer edinir. Çoğu zaman eşanlı bir erime ile karşı karşıya kalınan bir ortamdır bu. Hepsi ortalama altı performansın normalleştiği bir düzensizlik içinde hareket eder.
Öte yandan orta gelir tuzağı ile vasat siyaset tuzağının kesişim alanında önemli etken karşımıza çıkıyor: Rant koalisyonu.
Rant koalisyonu kamu kaynak ve ayrıcalıklarını paylaşmak için bir araya gelen çıkar gruplarının oluşturduğu saklı güç ittifakıdır. Bu ittifak verimli ve sosyal fayda yerine kendi grubuna avantaj sağlayacak politikaların sürdürülmesini hedefler.
Ülkemizin en büyük gücü ve aynı zamanda sorunudur bu yapılanma.
Siyasetin tam göbeğindedir.
İktidar partisi ile muhalefeti de içine alan bir çıkar yapılanmasıdır. Söz konusu koalisyon reformları, kurumsal bağımsızlığı ve rekabeti engelleyerek hem ekonomiyi hem de siyasal sistemi düşük kaliteli bir dengeye kilitler.
Kapalı ve dışlayıcıdır.
Şeffaflıktan uzak çalışır (kamu yatırımları, Türk Varlık Fonu örneği).
Regülasyonları kendi lehine kullanır (vergi yasaları, bazı vakıflara tanınan ayıcalıklar, kamu ihale vergi avantajı gibi).
Kamu kaynaklarını düşük verimli alanlara yöneltir.
Yolsuzluğa elverişli bir ortam yaratır.
Yapısal dönüşüme direnir.
Sermaye birikim modelini çarpıtır.
Krizleri fırsata çevirerek kendini güçlendirir.
Sonuç olarak, iktidar ile muhalefetin aynı rant ve patronaj sarmalına eklemlenmesi, ülkeyi yalnızca kötü yönetenlere değil, kötü yönetme biçimini de kalıcılaştıran bir vasat düzene mahkûm eder.
Böyle bir düzende (düzensizlikte) sorun kişilerin ya da partilerin değişmesi değil, siyasal kapasitenin çökmesi olur. Çöküşün bu kısır döngüsü kırılmadıkça ekonomi de toplum da orta seviyeye sıkışmış bir kaderi yaşamaya devam eder.