Devletteki çürüme kurumsal çöküş ile son noktaya evrilir. Kurumsal bağımsızlık erezyonu yargının siyasallaşması, halka kamu hizmeti sunan birimlerin hükümet müdahalesinin etkisi altında kalmasıyla gözlemlenir.
Ekonomi ve hukukta kurallar yerine günlük siyasi kararların belirleyici olmasıyla gün yüzüne çıkar.
Veri manipülasyonu ile devam eder, resmi istatistiklerin güvenilirliği kaybolur. Bürokrasideki atamalar sosyal refahı artırma amacından bir hayli saparak yönetenlerin özel edinimlerine sıkı sıkıya bağlı hale gelir. İlk başlarda bölgesel yani dar alanda gerçekleşen bu atamalar hastalık haline gelir ve zaman geçtikte tüm ülkeyi kanserin gelişimi misali sarar.
Uzmanlık yerini partiye, yönetene bağlılığa bırakır.
İnsan sermayesinin yerini yönetenin yarattığı din alır. Yıllar yılı didinerek çoğaltılan bilgi birikimi karşılık bulmaz ve özellikle gençler arasında karamsarlık ile gelecek korkusu yaygınlaşır, genç işsizlik oranı tavan yapar.
Merkez Bankası bağımsızlığı yok olur. Para politikasına güven; ayarlanmış, sayısı elin parmaklarını geçmeyen klik bir yapının yorumlarına indirgenir.
Güven ortamı artık salgın hastalık haline dönüşür. Ekonomik büyüme ve sosyal refah ortamı kısırlaşır. Kamu harcamalarındaki denetim kuvveti yok olur. Adalet sisteminde ortaya çıkan kokuşmuşluk sıradanlaşır.
Sürdürülebilir büyüme imkânsız hale gelir. Bu süreç daha çok verilerin masa başında değiştirilmesi ile yürütülür. Bilgi yerini disipline ve korkuya bırakır.
Özgürlükler baskılanır, halk üzerinde sürekli denetim anlayışı belirgin hale gelir. Tek kişi yönetimi beyinlere enjekte edilmeye çalışılır.
***
Refahın, ekonomik büyümenin ve demokrasinin doruğa ulaştığı ortamı kişisel çıkarlar değil, ortak iyilik sağlar. Servet ve para hırsının öne çıktığı ülkemizde artık adalet yerine zenginlerin çıkarının korunduğunu, halktaki güvenin çok aşağılara düştüğünü gözlemlemekteyiz.
Halkın sosyal refahı ve ekonomik özgürlüğüne katkıda bulunması gereken yasaların artık tek yönlü ve keyfi olarak belirli gruplar için oluşturulduğu süreci tecrübe etmekteyiz.
Ölçüsüzlük ölçü olmuş, halk başka arayışlara girmiştir.
Verilerle de analiz etmek mümkündür tüm bu süreci.
Devlet mekanizmasındaki çöküşü ve halkın karamsarlığa itilmesinin göstergeleri Ekonomik Özgürlük Endeksi (2025) verilerinde ayrıntılı bir şekilde verilmiştir.
Daha birkaç yıl önce 40’larda yer alan sıralamamız şimdi çoğunlukla özgür olmayan kategorisine düşerek 184 ülke arasında 111’e, 34 OECD ülkesi içinde de 32’ye gelmiştir.
Yargı etkinliği, devlet bütünlüğü, emek özgürlüğü ve parasal özgürlük alt kategorilerinde ekonomik özgürlük baskılanmış olarak yer almakta, özgür sınıfta ise beklendiği gibi vergi yükü ve kamu harcamaları öne çıkmaktadır.
Türkiye’de bugün yaşananlar, devlet mekanizmasının çürümesinin en somut göstergeleridir. Adaletin yerini keyfiyet, bilginin yerini sadakat, özgürlüğün yerini korku almıştır. Ekonomik Özgürlük Endeksi’ndeki sert düşüş yalnızca bir istatistik değil, halkın refahı ve gençlerin umudu için çalınan bir alarmdır. Çünkü devletin asli görevi zenginlerin ve bir avuç kalabalığın çıkarını korumak değil, halkın ortak iyiliğini güvence altına almaktır.